işçi-köylü dayanışmasının politik kurumsallaşmasını simgeleyen en önemli,sembol olmuş kavramdır.Her ne kadar idealde "aaa ne güzel lan işçi sözcüleri tek yetkili" gibi gelse de, bu kavramla hareket ettiğini söyleyen her düşünce ya da topluluk, ''proletarya''yani "emekçi sınıf" kelimesinin anlamını öldürerek, mefhumu ''şahsi diktatörlük''haline getirilmiştir. Asla gerçekçi bir politik sistem değildir, olmamıştır, olamayacaktır da!
marksist öğretide, komünizme geçiş aşamasından önce, proleteryanın mutlak hakimiyeti sağlamasıdır..bu süreçte, proleter kesimin burjuva üzerindeki bir diktatörlüğünden bahsedebiliriz..amaç, üretim araçlarının topluma ve proleter kesime devredilmesini sağlamaktır..proleter diktatörlükten bir sonraki safha da, komünizmaşaması olmaktadır..
bu kavramla ilgili sık yapılan hatalardan biri geçmiş toplumlarda, üretim biçimlerinde etkili olan toplumsal yasaların bu evrede geçersiz olacağı sanılmasıdır. hayır, bu çok büyük bir hatadır. toplumsal formasyonlarda, üretim ilişkilerinde tezahür eden kavramlar toplum yasalarıdır ve geçmişin birer birikimine sahiplerdir. yani geçmişte insan toplumu şiddet uygulayarak iktidara gelip, iktidarı bir dönüştürme aracı olarak kullanıyorsa gene aynı biçimde kullanılacaktır. sonuçta sınıflı toplumların hepsinde iktidar kendisini bir diktatörlük olarak cisimleştirir.
buradan hareketle yapılan diğer hata toplumun önemli bir kesminin işçi sınıfına benzetileceği hatasıdır. bu durum önemli bir hatadır. nitekim proleterya diktatörlüğü bir geçiş aşamasını temsil etmekle birlikte işçi sınıfının diğer sınıfla birlikte iktidarı ele alması anlamına gelir. kapitalist toplum bir piramit biçimde hayal edilecek olursa en alttakiler ile ortadakilerin el ele verip üstlerindekileri devirmesi ve üçgenin uç kesminin törpülenmesi anlamına gelmektedir. bununla birlikte pratik sonuçlar bize gösteriyor ki; eğitimli kesimler ile kitlelerin öncüsü sayılabilecek parti komiserleri belli bir bürokrasi sağlamaktadır. ancak bunun klasik bir sınıf konumuna gelmediği de açıktır. nitekim sosyalizmin çözüldüğü ülkelerde kapitalist mülk sahibi sınıfları bu bürokratlar değil, sözümona aydınlar ile kahraman diye peydahlanan fırsatçılar oluşturmuştur. yani sosyalizmde de gün be gün kendini var eden küçük burjuvazinin uzantıları yeni mülk sahibi sınıflar olmuştur. o halde buradan çıkacak sonuç klasik anlamıyla var olmayan sınıflar bir azınlık tahakkümü kuramazlar.
sonuçları çok açıktır. bu sürecin ne kadar süreceği ve ya nasıl biteceği tamamen sermaye sınıfı ile işçi sınıfı arasındaki sınıfsal dengelere bağlıdır. biri diğerine göre kat be kat üstünse zaten doğal olarak bu süreç hızlıca geçilecektir. ancak tek tek ülkelerdeki kopuşlar uluslarası egemen güçlerinde dengesine bağlı kalacağındn sınıfsal dengelerle birlikte uluslarası dengelerde bu dönemin ne kadar süreceğini belirler. sonuçta teorinin griliği yerine hayat ağacının yeşilliği belirler proleterya diktasını.
prolerteryanın tüm kesimlerinin sosyalizme geçiş aşamasında kuracağı,burjuvazinin tüm güçlerinin tasfiyesi ile sonuçlanacağı süreç.bu dönemde tüm toprak ağaları,büyük burjuvazi,orta ve küçük burjuvazinin belli kısımları tasfiyue edilir.topraklar devletleştirilir ve tarımda kollektivistleşme sağlanır.tüm sanayi işletmeleri işçilere devredilerek onların üretmesi sağlanır.(işçi sovyetleridir bunlar)işçi-tarım emekçilerinin burjuvazi üstüne uyguladığı diktatörlüktür kısaca.
proleterya diktatörlüğü lafı amele sınıfının iktadırı mıdır? evet bir bakıma öyledir, klasik diktatörlük anlayışı ile yargılanama fakat günümüz değerleri ile yaşama geçirilemez bir düşünce biçimidir. fakat bu sınıfın iktidarı, tek başına soyut bir iktidar değil, halkın ya da bir başka deyişle tüm ezilenlerin-emekçilerin- iktidarıdır. amele dediğimiz sınıf tersanelerde, fabrikalarda çalışılan cahil bırakılmış kesimler değildir artık. bu sınıf toplumun genelini yansıtan bir deyimdir artık. yani bir mühendis, öğretmen, küçük rütbeli bir asker ya da bir memur da pek ala günümüzde bu sınıfa yakındır. çünkü amele denen kısım emeğini satan kısımdır, burjuva denen kısım ise bu emeği satın alan kısımdır. günümüz dünyasının bize öğrettikleri somut veriler bunu destekler yapıdadır. klasik anlamda burjuva yada işçi sınıfı tabirleri geride kalmıştır. günümüz dünyasında gerçek iktidar bu sınıfın aydınlarındadır. 19.yy dünyasını günümüze taşıyan gözler elbetteki burjuva denen sınıfı ilerici sayacaklardır. fakat dinazor düşünceleri ve gericilik sonsuza dek süremeyecektir. günümzü anlamak için yüzeyselliği bırakıp, derine inmekte fayda var.
Tüm sosyalist dönüşümlerin kapitalist burjuva egemenliği altındaki tekelleştirilmiş , özelleştirilmiş hizmetlerin bir parti yolu gerçekleştirilmesi için kurulan bir diktatörlük. Amacına ulaştıktan sonra kendisini de yok edecek ve komunist bir toplumun inşaasını tamamlayarak misyonunu gerçekleştirecek olan partidir.
(bkz: Tkp)
2000 li yıllarda artık romantik solcuların dilinde kalmış olan çağdışı bir düzen. kulağa hoş geliyor çünkü "işçi" diktatörlüğü demek ama artık kapitalizm çöküşün eşiğinde ve sosyalizm dışında başka alternatifler de çıkacaktır ortaya. merkezden diktatörün ağzından çıkacak kelimelere bakan ve acaba ne vaad edecek diye merakla bekleyen bir işçi sınıfı, iktidar olduğu yalanına gerçekmiş muamelesi yaparak sürekli bir beklentiyle hayat süremez.
Marksizme göre, bu dönem zorunlu bir tarihsel dönemdir. Bu dönemde proletarya sınıf olarak iktidarı elinde bulundurur ve adım adım sönümlenerek sınıfsız topluma geçişi sağlar.
Varsayımsal olarak sınıflı bir toplumdan sınıfsız bir topluma kendiliğinden geçiş sözkonusu olmayacaktır. Bir öznel irade devreye girmek zorundadır ve bu Marksist tarih anlayışına göre, kapitalist toplumun bağrında ortaya çıkmış olan proletaryanin iradesidir. Çünkü, Marksist tarih anlayışında tarihin öznesi proletaryadır. ayrıca Burjuvazi kendiliğinden iktidardan tamamen vazgeçmeyecegi ve her an iktidarı almaya çalışacağı için proletaryanın diktatörlüğü de zorunludur.
bunun dışında toplumsal konumu gereği proletarya, sınıflı toplumsal yapıyı sona erdirecek olan iradedir.
proleterya diktatörlüğünü bir grup amelenin başa geçtiği ve kendisi gibi ameleleri yönettiğini zanneden guruhun kurulmasına köstek olduğu yönetim şekli.
bir de şu şekilde düşünelim, halkın egemenliğini isteyen insanların oluşturduğu topluluğu, burjuva sınıfının emrinde çalışan cahil halk yönetebilir mi? haklarının bile bilincinde olmayan bir kesimi yönlendirecek bir kişiye ya da kişilere gerek yok mudur? en azından tarih kitaplarını karıştırın, bu durumun aksi hiç görülmüş mü?
proleterya diktatörlüğü olmasa da, kendi ülkemizde yapılan devrime bakalım yahu. yıllarca padişah boyunduruğu altında ezilmiş bir halk nasıl allah ın gölgesi saydığı halifeye ve onun maşalık ettiği işgal kuvetlerine karşı koyabilir? elinde gücü olsa dahi "işgal kuvvetlerine direniş gösterenler kafirdir." temalı bildirileri okuduktan sonra kim onları işgal kuvvetlerine karşı koymadığı için suçlayabilir?
zaten bu yüzden de, halkın yanında olan ve halkın için savaşan aydınlara gerek vardır. haklar ve özgürlükler geri alındıktan sonra onlarda halktan biri olur ve onlar gibi yaşar, onlar gibi davranırlar.
ama, siz hala her dönem halkın üzerinde bir kesim olacak ve onları yönetecek diyorsanız, temel ve hak özgürlüklerden haberi dahi olmayan, olsa bile yeri geldiğinde sırf kendi çıkarları amacıyla kullanmak için yalanlar uydurabilen birisiniz demektir.