ışığı yansıtması için camın arkasında siyah giyinen linc, izafi olarak kalbinde görünen ise kardeşi, hasta yatağında sahnesi ile yönetmenlik dersi vermiş dizidir.
ayrıca elinde daha önce company için çalışan annesinin dosyası, adı da tombstone yani mezartaşı, ama kendisine söylenen "...annen ölmeden önce..." yani mezartaşı isminin verilme nedenini açıklıyor.
sara ile linc vegasta mic in sağlığı hakkında konuştuktan sonra sara mic e bundan bahsedince mic diyor ki, linc annem hastalandığında 13 yaşındaydı. öldüğünde elini tutuyordu, bu yüzden çok etkilendi şimdi de benim öyle olduğumu düşünüyor gibisinden konuştu michael. sorarım dostlar, bunların validesi hayatta ise linc kimle birlikteydi.
bu da truman showdan bir sahne, truman ın babasını kaybettiği sahne.
bu kare tam bir aile trajedisi.
mic annesinin hayatta olduğunu, linc ise öldüğünü düşünüyor. bu ayrıntıyı diğer detaylarla birlikte anca aylar sonra öğreneceğiz.
başka bir mevzu ise mavi gözler.
dizide mavi gözlü karakter sayısı bir hayli arttı.
general krantz ve kızı lisa, gretchen ve kızı emily.
diğer tarafta mic ve annesi.
annesi ve babası mavi gözlü olan kişilerin çocukları mavi gözlü olur.
general ve gretchen ın kızı gibi.
general, michael in annesi ve mic gibi.
lisa, generalin vazgeçemediği kişi olduğuna göre öz kızı, annesi kimdir biz bilemeyiz.
karı koca arasına giremeyiz elbette.
ama battal gazinin oğlu ile kaçırılan kahpe bizans tahtının varisinin oynadığı filmler aklıma geldi.
general 63 * yaşlarında, gretchen ise 29. lisa nerden baksan 30larında ama * gretchendan daha güzel. hep bu ikisi arasında bir çekişme oldu gibi görüyoruz.
babasının yanında. türk konsolos ile evli. işkadını. güzel giyiniyor, bakımlı.
20 yaşında polis akademisinden atılma, sırtında işkence yara bere izleri var.
you are my girl repliğini hatırlarsınız. yukarıda belirtildiği gibi bana da ensest ilişki gibi geldi. second man olmayı teklif ediyor general. what about lisa diyor gretchen da. kıyaslama var. lisa ve gretchen kardeşler. içeri ilk girdiğinde şifrenin kızlarının doğum tarihi olduğunu söylüyor. burda bir ince nokta var. ingilizce alt yazısında sisters' diyor. tek kaynak bu. eğer sister's diyorsa bildiğiniz gibi tek kızı var. sisters' ise birden çok.
seyirciyi en çok ters köşe edecek ve reytinglerini düşürecek olan olay ise lisa, gretchen ve michael in kardeş olması. (bkz: oha)
scylla için de iki satır yazmadan geçemicem. yunan miti. zaten yapımcılar bundan dizide bahsediyor. yakından bakınız.
arkadaki 6 başlı yaratık. ta kendisi. bir de chimera vardı bir zamanlar bilir misiniz? (bkz: m:i-2)
son olarak michael in cerrahi müdaheale esnasında gördüğü rüya.
rüyalar pek mantıklı değildir. saçma sapan olduğunu düşündüğümüz nesnelerle kişilerle süslenmiştir çoğu kez. bu rüyada kendisini kaçışın * başladığı yerde görüyor. kloseti kontrol ediyor * daha sonra cooper karşısına çıkıyor ve konuşuyor. hani türk dizilerinde islam öğeleri taşıyınca laf ediyoruz, eleştiriyoruz ya, bu ve birçok amerikan dizisinde de dini öğeler fazlasıyla mevcut ama faith diyoruz ötesine geçemiyoruz. hani oradaki insanları belediye memuru evlendirmiyor, rahip evlendiriyor. ama onlar bizden daha modern diyoruz, herneyse, bu rüyada db cooper ölüm meleği azrail rolünde gelmiştir, kendisine nasihat etmiştir ve gitmiştir. ölüm meleğinin değişik vücutlarda dünyaya geldiği ve görüldüğü hikayesel olarak bilinmektedir. yapımcı buna değinmiş olmalı diye düşünüyoruz.
devils advocate kendi gibi komplo manyaklarıyla karşılaşmamanız dilekleriyle yeni yılınızı kutlar, herkese hayatla, doğayla, müzik, sinema ve tüm görsel sanatlarla hatta fen bilimleriyle bile yapısal sevişmeler dilemektedir.
görünen o ki iki kardeş arasındaki zeka farkı çok açıldı bu dizide. sucre ile link i iyice amele yerine koymaya başladı michael. tüm güç gerektiren işleri onlar yapar oldu. adam bi kazma vurmadı ya gardiyan odası kazılırken. sucre tünel kaz, link araba çal, sucre duvarı del, link çantayı taşı. hayır amele ikilide alıştı buna. michael güç gerektiren bir iş yapsa ben yaparım çekil demeye başladı. bir plan gerektiği zamanda hepsi michael in yüzüne bakar oldular. korkuyorum yakında michael, sara ile sevişirken sen dur yorulma ben sevişirim diye çikacak sanki link bi yerlerden. michael e sormadan sıçamaz oldular. genelde ekipte bu his var ama sucre ile link daha bir amele ruhlu sanki. bir solukta 3 sezon izlenmişken 4. sezon 9. bölüme kadar izlenebilmiştir ancak. abruzzi yi özlüyor insan don self i izledikçe. fox river'mış bu dizi mr pope muş. cebini tutturan t bag miş. cole pfeiffer değilmiş.
4 sezonda verdiği aradan sonra 17 Nisan 2009 'da tekrar dan başlayacak ancak Fox kanalından yapılan resmi açıklamaya göre sezon sonunda bitecek olan dizi.
dikkat: yazının devamı aşırı derecede spoiler içermektedir. diziyi izlemeyen kişilerin kesinlikle yazının geri kalan kısmını okumamaları şiddetle tavsiye edilir.
dizi 4.sezon 10. bölüme kadar izlenmiş olup 4. sezon o çerçevede değerlendirilmiştir. yazının burasını atlayıp da özelden "ama 4. sezon 11.bölümde şöyle şöyle oldu" diye mesaj atan canlara selam ederim.
yakışıklı bir delikanlı ile tanıştık, boylu poslu, renkli gözlü, eli ayağı düzgün bir çocuk; michael scofield. dakika bir gol bir hesabı gitti bir banka soymaya kalkıştı. "allah allah hayırdır inşallah" demeye kalmadı bunu fox river a; maksimum güvenlikli bir hapishaneye yolladılar hemde kendi isteği üzerine. "ne oluyoz lan" derken anladık ki bunun abisi lincoln burrows da aynı hapishanedeymiş meğer; cinayet işlemiş idam cezasına çarptırılmış. "vay çocuğa bak son günlerinde abisinin yanında olmak istiyor, helal olsun" derken anladık ki işin rengi farklı. bizim esas oğlan meğer abisini hapishaneden kaçırma niyetindeymiş. "nasıl olacak lan bu iş, fox river bu, boru değil" demeye kalmadı meğer hapishanenin planlarını bizim oğlan çizmiş, sonrada bunları vucuduna güzelcene dövme ile kodlamış. "ilginç" dedik, merakla izlemeye başladık. bir yandan michael scofield ın kusursuz planının ayrıntılarını öğrenirken diğer yandan fox river ın her birisi diğerinden daha belalı ve tehlikeli olan sakinlerini tanımaya başladık. önce fernando sucre; michael scofield ın oda arkadaşı çıktı karşımıza, özün iyi çocuk; küçük çaplı hırsızlıkdan tıkmışlar içeri. sonra theodore bagwell nam-ı değer t-bag ile tanışma şerefine hasıl olduk; tecavüzcü, katil, sapık. sırasıyla hain gardiyan brad bellick, mafya babası john abruzzi, hapishanenin doktoru sara tancredi, ordudan atılmış benjamin miles franklin bir başka değişle c-note ile girdi hayatımıza. bir yandan bu karakterlerin geçmişini öğrenirken diğer yandan da scofield ın kusursuz planınının içine izleyici olarak dahil olduk. zamanla lincol ün aslında suçsuz olduğunu olayın büyük bir komplo olduğunuda anladık tabi. "vay şerefsizler, hay allahsızlar" dedik, kaçış işin daha da konsantre olduk. meydana gelen bin türlü aksaklığa, şanssızlığa rağmen, bellick in türlü orospu çocukluklarına, karakterlerin çıkar çatışmalarına rağmen scofield allem etti kalem etti kaçırdı bunları hapishaneden.
ilk sezonu izleyipde damağında o enfes tadı hissetmemiş olan kimse yoktur. karakterleri ile, konusu ile, zekası ile mükemmel bir sezon izlemiştik. birinci sezonu izleyipde "lost mu daha iyi prison break mi daha iyi" tartışmasını yapmamış insan olduğunu sanmıyorum ben. çok kalpler kırıldı, çok sevener ayrıldı bu yüzden.
2. sezon,
birinci sezon bitmişti; elamanlarımız asıl hedeflerini gerçekleştirmiş hapishaneden kaçmayı başarmışlardı lakin "bu işler o kadar kolay değil amına koyım" dedik. öyle kaçtın bitti olmazdı; sen ülkenin en meşhur hapishanelerinden birisinden kaçacaksın, sonrada öyle elini kolunu sallaya sallaya gezeceksiniz, olmaz öyle şey. olmadı da zaten; ikinci sezonda bizi ilk sezonu aratmayacak kalitede bir kovalamaca bekliyordu. anladık ki michael scofield sadece kaçışı planlamamış, kaçış sonrasınıda en ince ayrıntısına kadar planlamıştı. planları tıkır tıkır işlerken, herşey güllük gülistanlık olacakken, hiç hesapta olmayan birisi çıka geldi; karizmatik ajanımız alexander mahone; sessiz sakin bir o kadar karizmatik, zeki, hırslı; tutuğunu koparan ve acımasız bir ajan. zaten o zekası ile kısa sürede michael scofield ın yaptığı tezgahı fark etti, oyun yeniden başlamıştı. "allah allah" nidaları ile maceraya takıl*ırken biz; işler yavaştan sarpa sarmaya başladı. mahone tahmin edilenden daha dişli çıkmıştı, kaçak elemanları sürüden ayrılanı kurt kapar misali teker teker yakalıyordu fakat tutuklamak yerine öldürmeye başladı onları. biz "bu işin içinde iş var lan" derken şirket muhabbetleri, mahone un bizim kardeşlerin babasını öldürmesi derken işler bi hayli karıştı, şirket filan girdi işin içine. "ne ki lan bu şirken ayağı" dedik devam ettik izlemeye. scofield-mahone kapışması iyice hararetlendi, kim daha zekiydi acaba, kim daha inatçıydı derken, scofield mahone un geçmişindeki pislikleri öğrendi falan filan. neyse işte uzatmıcam bir şekilde kata kulliye getirdi bu mahone'u.
"vay be mutlu son he" deyip, ilk sezon gözümüzün önünden film şeridi gibi akarken son saniye talihsizlikleri ile michael scofield panamada yakalanması mı, keşke yakalanmasaydı ama yakalandı işte. ikinci sezon, panamanın en pis hapishanesi sona'da sona erdi*. "ulan adamlar 3. sezonua çekecekler demek ki" dedik, şaşırdık çünkü ilk başta iki sezon olarak planlandığını biliyorduk; çok biliriz işte biz öyle. neyse...
3. sezon,
sonada açtık gözlerimizi, sona; pislik, rezillik, sefalet abidesi. "iyi de şimdi ne olacak" diye düşünürken bu sefer roller değişmiş michael scofield, bred, t-bag ve mahone içerde lincoln dışardaydı. derken bu sarayla lincoln'un sıpasını birileri kaçırdı falan filan; james whistler çıktı sahneye. anlamadık bir bok ilk başlarda, kötü kadınımız scofield'den bu elemanı sonadan çıkarmasını istiyordu, aksi taktirde manitası ve yiğenini öldürecekti. "ya abi bokunu çıkarmayın ama" demeye kalmadı dizinin yavaş yavaş boku çıktı.
dizi ilk iki sezonda gönüllerde öyle bir yer etmiş, öyle bir seyirci kredisi sağlamayı başarmıştı ki sırf bunun için izledik 3. sezonu. abartılı ve zorlama kurgu ve konuyu görmezden geldik, bağrımıza taş bastık izledik. "bitsin bu sezon" diye her gece yatmadan dua ettik.
gün geldi çattı 3. sezon bitti. tahmin edileceği üzere sonadan da kaçtılar; ama sara ölmüştü.* neyse..öğrendik ki bir sezon daha çekeceklermiş. "ulan ayıpa artık" dedik kapattık bs player'ımızı.
4. sezon,
michael öldürülen manitası saranın intikamını almak için kötü kadını ve whistler ı bir baloda tenhada kıstırdı derken kötü kadın sara ölmedi dedi. "hassiktir lan" dedik ekranlarımızın başında. uzatmıcam abi, ölmemiş amına koyım cidden de, meğersem yalandan organizasyon tezgahlamışlar falan filan...yedik bizde.. şirketi devirecem filan ayaklarına ir fbı ajanı topladı bunları yine. bu arada brad, t-bag, sucre filan da sonadan kaçmışmışmışmışışlar. neymiş yangın çıkmışmışmışta falan filan. "eyü, olsa bakalım" dedim. sonra scofield vucundundaki dövmeleri çıkarttırdı, tabi bizim bu noktada sabrımız taştı "yeter atık amına koyım" dedik, bazılarımız bıraktı diziyi bazılarımız devam etti. bırakanlar mutlu mesut hayatlarına devam ettiler, lost u beklediler. bırakmayıp izleyenlerde scylla ile tanıştılar. şirketin bilgi deposu gibim bir şey işte. bizim elemanların hadefide işte 6 adet kartı bulup şirketi çökertmek. yine bir plan yapıldı, önce kartlar taşıyıcılardan araklanacak sonra şirket çökertilecekti. ite kaka ileledik işte.
bak yazarken bile sinirim bozuldu, yazmıyorum amına koyım. yahu kardeşim hangi akla hizmet siz bu diziyi bu kadar uzattınız yahu. yahu ikinci sezonda bitirmiş olsanız adam gibi, gelmiş geçmiş en iyi dizilerden birisi olarka hatırlayacaktık biz bu diziyi. bu dakkadan sonra 2 sene sonra aklımda kalır mı bilemiyorum yani.
işte böyle efendim 4 sezonu şöyle bir gözden geçirmiş olduk bu şekilde. hiç izlememiş bir salak eğer bu yazıyı buraya kadar okuduysa aferim ona, ama madem okudun bir de tavsiye vereyim; ilk iki sezonu izle sonra siktir et.
son olarka artık hayatlarımızın bir parçası olan dizi karakterlerine bir kaç kelam etmek istiyorum. sanırım 4 yılın sonunda bu hakkı elde ettik.
john abruzzi: abicim bu dizinin en delikanlı adamı sendin valla. tam bir racon adamıydın. bok yoluna gittin ama olsun karizmanayı tavan yaptırdın. allah taksiratını affetsin, mekanını cennet eylesin inşallah.
brad bellick: abi ölünün arkasından konuşulmaz ama konuşacam ben; olum sen ne kadar karaktersiz, ne kadar şerefsiz bir insansın ya. nefret ediyorum lan sen. her ne kadar kahramanca ölmüş olsanda bu senin osorpu çocuğu olduğun gerçeğini değiştirmez, unutmadık biz ilk iki sezonu. hiç üzülmedim sen öldüğünde, "oh olsun layikini buldun" dedim, keşke o şekilde değilde kabızlıkdan ölseydin.
fernando sucre: oğlum sen nasıl bir insasın ya. özünde çok iyi bir çocuksun ama biraz salaksın. en basitinden il başta scofield ın kaçalım demesine karı kız ayağına uymamış olsaydın şimdi çoktan çıkmıştın hapisten. çok edilgensin abicim, biraz karakter sahibi ol lan, biraz ipleri eline al, başkaları ne dese sürekli onu yapıyorsun. bak bu şekilde başarılı olmazsın oğlum hayatta. artık çocuğunda oldu baba oldun lan sen, aklını başına devşir.
sara tancredi: kızını dövmeyen dizini döver demişler ya işte sen bunun canlı kanıtısın, allahın gerizekalı karısı. yahu ne bok yediğin belli değil, afedersin ama götün başın farklı oynuyor; olmayacak işler içindesin. siktir git, kır dizini otur evinde, iğne oyası neyim öğren onlarla geçir zamanını. başkalarına problem yaratmakdan başka bir şeye yaramıyorsun. küçük şımarık bir kız gibisin, ben bilirim havalarındasın ama bir bok bildiğin yok. neyse...
alexander mahone: bazı yanlışların, hataların yok değil ama genel olarak zeki adamsın, karizmatik adamsın. çocuğunuda kaybettin zaten sana bir sempatim var. he şunuda açıkca söylerim; başına ne geldiyse bunların hepsine kendin sebep oldun. en başlardan bu işlere hiç bulaşmaya bilirdin yani. gereksiz yere işin içine girdin, abarttın biraz. niye öldürüyosun abicim sen elalemin babasını. neyse acın büyük olduğu için çok da bir şey demek istemiyorum sana.
lincoln burrows: gelelim sana. abicim sen nasıl bir insansın, birde aile babası olacaksın. ulan eşşek kadar adam olmuşsun halen uğursuz işler peşindesin. hayatın boyunca kimseye bir faydan oldu mu acaba çok merak ediyorum. kimin hayatına girdiysen cehenneme döndü hayatı. keşke idam etselermiş seni, herkesin rahatını bozdun. insanlara yük olmakdan başka hiç bir işe yaramıyorsun. en başında aptal saptal işler yapmasaydın kimsenin başı yanmayacak, herkez kendi hayatına devam edevcekti. nefret ederi senin gibi adamlarda, tam bir parazitsiniz amına koyım. insanlara başına beladan başka bir şey getirmiyorsunuz. bana uzak allaha yakın olun inşallah. kardeşinin hayatınıda sen mahvettin, çocuğun hayatınıda sen rezil ettin. düş artık michael'ın yakasından...lütfen...
michael scofield: bak canım kardeşim çok iyi bir çocuksun sen ama çevren kötü senin. 4 sezondur bakıyorum etrafındaki tiplere bir tane işe yarar adam yok. olmaz böyle bak, kurtul onlardan en kısa zamanda. herşeyden önce o abin olacak şerefsizle bütün bağlantını kes; beladan başka bir şey kazandırmaz sana. "hadi kardeşim sen yoluna ben yoluma" de çek git. sonra o sara olacak karıyıda boşver, zeki desen zeki değil, güzel desen güzel değil; dikkatli çocuksun sen sol gözü şaşı o karının, çok daha iyilerini bulursun sen o tiple. ayrıca bundan sonra zekanıda iyi işler için kullan, vatanına milletine hayırlı bir vatandaş ol. sucre ile bağlarını koparma sakın; tam bir kukla o hıyar, istediğin zaman, istediğin işinde maşa olarak kullanabilirsin onu. aman bak tekrar söylüyorum o abinle bütün ilişkini bitir, yoksa bir baltaya sap olamazsın sende, hayatın boyunca onun salaklıklarını temizlemek zorunda kalırsın.
bitti...
yazar burda okura sesleniyor: başka işi gücü yokmuş gibi bu enrty'i buraya kadar okuyan varsa özel mesaj atsın; çokomel verecem kendisine.
bir kere bile yemek yememiş bir düzine karaktere sahip dizi.
ulan ayıptır maykılda yemedi bi kere.
ikinci sezon tavuk neyin yemişlerdi onla duruyo gariplerim.
4. sezon'da iyice boka sarmıştır. şimdi bir daha spoiler uyarısı vermek istemiyorum, çok üşengecim. diyeceğim şu ki bu adam * 4 sezondur, 3 numara saçla dolaşıyor, ulan insafsız, hadi hapishanede berber vardı belki, dışarda o kadar vakit geçirdin, koştun ettin, bir gram uzamaz mı o saçlar?
--spoiler--
iyice boka sardığı sırada Ajan Self'in ibnelik yapmasıyal heyecan yapmış dizidir . Bir de ilginç olanı oh tamam rahatlar der demez bir sorun çıkıyor ulen bi durunda biraz mutlu bölüm görelim . 2. bölümün sonunda herşey mükemmeldir . Tamamdır yani ellerinde 5 milyon dolar bir yanıda sarah bir yanında birası tatişl planları yaparken çekik gözlü adam çıkıyor arbede filan ardından Michael cinayetten hepse giriyor .
4. Sezonda da scylla'ye(doğru yazmamış olabilirim) giden anahtarlar tamamlandı . Scylla şirketten çalındı artık serbest olcaklar . kanundan kaçmaya gerek kalmıcak derken . Don Self götlük yapıyor bunları sırtından vuruyor scylla'yi alıp bunlara bir oyun düzenliyor . bir de mutlu bölüm görelim be senaristler . Hızımı alamadım yazıcam
Scylla'nin ellerinden gitmesiyle haydaa herşey sil baştan oluyor ..Neyse bizim takım planlar yapıyor tabii michael'ın zekasıyla yine scylla'yi almayı başarıyorlar . Elindeki scylla'i olay yerinden kaçmaya çalışırken . Beynindeki tümörden kaynaklanan bir dengesizlik hissediyor michael ve burnu kanayıp orada bayılıyor Don selfDe micheal'ın elindeki scylla'yi almayı tekrardan başarıyor .hemen ardından company den adamlar michael'ı bulup bunu hemen bulup arabaya tıkıyorlar . Company lincol'e bir teklif sunuyor Scylla'yi getirirse Michael iyileşecek eğer getiremzese Micheal ölecektir . Neyse laf kalabalığına gerek yok bundan sonra micheal ameliyat oluyor iyileşiyor Lincoln de çabalamasına rağmen scylla'yi ele geçiremiyor . Ama micheal bu bulundugu yerden kaçmayı başarıyor . Scylla'yi don self'den alan kişinin ise kim olduğu son bölümde oratay çıkıyor "Micheal'ın annesi"'nin Scylla'yı satın alan kişi olduğunu anlıyor
--spoiler--
Devriklerimden ötürür beni affeyle ey sözlük userları
sürükleyici bir dizi, eğer elinizde bulunuyorsa 3 sezonu iki haftada izlettirebiliyor.(ki bölümlerin hepsine sahip olsam 1 haftada da izlerdim; dahası 4.sezon bölümleri de yok elimde; yani o da olsa, 4 sezonu bir haftada izlerdim)*
john abruzzi ve t-bag'e hayran kalmamak elde değil.
bradley bellick karakterini çok iyi oluşturmuşlar, böylesine dönek birisi olamaz, hiç acımaya gelmiyor; tam şerefsiz.
ayrıca bol aksiyonlu, gerim gerim geren, adrenalinin tavan yaptığı sahnelerle dolu olmasına rağmen; arada gözyaşlarınızı tutmanızın imkansız olduğu derecede acıklı ya da bir başka deyişle duygulu sahneleri de var. mesela, 2. sezonda, ergenin mahone'a yakalandığında arkadaşlarının yerini söylemeyip de kızın evine götürmesi mahone'u ve orada kapıyı kızın açması falan...çok romantik lan. kız olsam verirdim valla, bir de ayrılık olmasaydı. bir başka duygulu sahne de; c-note'un mahone'a yakalandıktan sonra kendini asmadan önce karısıyla son konuştuğu sahne, o ağlıyor, ben ağlıyorum lan lan..böhühü, aklıma geldikçe duygulanıyorum lan. "..kızıma söyle...kızıma söyle.."..neyseki ölmedi c-note'um.
ayrıca çok baba sahneleri de var, john abruzzi'nin ölüm sahnesi oldukça güzeldi. "heeyt be!" demiştir herhalde her izleyen.
bir de eleştiri yapacak olursak: baş karakterimizin yaptığı plana bakınca muhteşem, kusursuz gözükse de; planı tümüyle şans faktörünün yardımıyla gerçekleştiriliyor. bir süre sonra sıkabiliyor bu, işlerin yolunda gitmesini sağlayan rastlantılar.
her güzel şey gibi bitecek olandır.tabi bu bitirme olayını keşke bokunun çıkmasını beklemeden yapsalardı.
ayrıca düşünmeden edemediğim bir konu var.anası-babası aynı olan michael ve lincoln kardeşlerin soyadı neden farklıdır.4 sezon oldu hala içimde uktedir.
ilk 2 sezonu harikaydı 3.sezonda biraz sıkmıştı bizi ama 4. sezonda yeniden heyecan gelmişti. ama 16. bölümden sonra verilen ara çok uzadı ki bu bölümün sezon finali olacağı söyleniyor.4 ay bekle bir bölüm izle sonra yine bekle bu nasıl bir mantık çözebilmiş değilim