çelişkiler üzerine kurgulanmış , ve yine kurguda da çelişkiler olan güzel film.
mesela zaman da tam olarak belli değil filmde.
dikkat edin komiser rami'nin evine 70'li yılların eşyaları , telefon bile çevirmeli filan. halbuki filmin diğer ögeleri günümüzdeymişçesine. hatun'un arabası , evinin tasarımı. rami'nin olaylara bakışı da zaten günümüz dünyasının anladığı anlamda bir ilişkiler ağı değil. o daha bir gelenekselci bu bağlamda.
bu filmde iyice anladım ki türkiyenin al pacino'sudur haluk bilginer. evet illa birileriyle kıyas yapma derdinde değilim , ama performansıyla göz doldurması , babacan tavırları , suratının bir yanının hep tebessüm etmesi bu benzerlikleri pekiştiren ögeler.
not: filmi de 8 ytl öğrenci biletiyle izmemiş birisi olarak yorumsuz geçmeyim istedim. al bir çelişki daha.
haluk bilginer ile özgü namal'ın başrolü paylaştığı haluk bilginer 'in mükemmel olduğu fakat çok sıkıcı, sadece, sıradan konusu olan ilk yarıda ne zaman bitecek lan bu diyeceğiniz film. çıkan sonuç; boşuna gitmeyin.
'haluk bilginer'i aynı sürede bir bankta otururken çekip adına "film" deseniz yine aynı şey çıkardı ortaya' dedirtecek kadar sıradan, vasat, tarafımdan tavsiye edilmeyen bir film.
Senaryo oyunculuk ve değişik anlatım tarzıyla güzel bir film. final sahnesinin biraz havada kalması tartışılabilir . Kaldığı yereden bir devam filmi çekilse daha güzel olabilir.
off derim çok iyi bir filmdi. öncelikle yönetmene alkış, ben Türkiye'de böyle çekim yapılabileceğini hiç ummuyordum. haluk bilginer de müthiş oynamış. müzikler ve hareketler her şeyin ahengi çok iyi ayarlanmış. uzun lafın kısası kimse kaçırmasın bu çok çok iyi filmi.
çekim olarak david lynch, konu olarak tarantinoyu anımsatan,filmi öneren murat menteş in dublörün dilemması gibi ironik, yaşasın artık bizim de kara filmimiz oldu dedirten film.dialoglar özgün,espirileri kasmıyor.filmdeki anlaşılmayan, nerden geldiği belli olmayan yerler kara filmin özelliklerindendir.
müzikler tam oturmuş.
piknikteki müzikal, sahildeki burunda sigara söndürme sahnesi vs. vs. bunları artık bizim filmlerimizde de görmek istiyoruz.
ömründe bağımsız film seyretmemiş,kara filmden haberi olmayan, geneçeterekecelele dalgasına kapılıp bir pazartesi/perşembe öğleden sonrası, polisiye filmi seyreceğini zannedip giden gençliğe yaranamayacaktır.
haluk bilginer'in aşmış oyunculuğu için bile izlenmesi gereken film. Bok atılacak çok yeri var ama koşa koşa gidilen bir hollywood filmi kadar güzel. Güldüren, insanın kanını donduran* sahneleri izlenmeye değer kılıyor filmi...
baş rollerini haluk bilginer ve özgü namal'ın paylaştığı, giriş müziğini cezanın seslendirdiği bir türk filmi..ayrıca filmin müzikleri filmden daha çok ilgi çekmiştir ..
filmin sonunda öyle bir sahne var ki bir an kadir inanır geldi gözümün önüne.
--spoiler--
-seni seviyorum de*
+seni seviyorum*
-yalan söylüyorsun
--spoiler--
sürrealist ve film noir. şu iki özelliği bile filmi izlemeniz anlamına geliyor. farklı bir film. her şey seyircinin gözüne sokulmuyor. dikkatli izleyici ve düşünme gerektiriyor.
başındaki dövüş sahnesiyle birlikte verdiğim dokuzytl'nin içime evlat acısı gibi çöktüğü filmdir.
--spoiler--
polis memurunun yetiştirdiği her çocukta, hatta torunlarında bile hafif psikopatlıkların görülmesi; ingilterde yaşayan en küçük çocuğun nispeten normal olmasıyla kendisini bir nevi kurtarmış olduğunu düşündürdü bana.
--spoiler--
--spoiler--
ilk ölen kızın intahar sahnesi,en büyük oğlun onca rahatsız ve şiddet yanlısı tutumuna rağmen çocuk polisi olması, özgü namal'la haluk bilginer'in karşılıklı kusuştukları sahne, torununun "denize attığımız adam da mı annesinin yanına gitti dede?" sorusuna "o anasının şeyine gitti..." esprisi gibi ince düşünülmüş güzel ayrıntılar barındırmasına rağmen filmde ilk sahne, son sahne ** , küçük oğlun öldürülüşünün üst üste * gösterilerek etkisinin yitirilmesine sebep olunmuş sahne, polis merkezinde başkomiserin peşinde kuyruk gibi altı dedetifin dolaşması gibi komik, anlaşılamamış sahneler de bir hayli fazlaydı.
--spoiler--
kısacası çok güldük, çok sıkıldık, keşke haluk bilginer oynamasaydı bu filmde dedik... beşytl'ye de sinemalar biliyorsanız gidin, ya da evde dvd keyfi yapın, ya da izlemeseniz de bir şey kaybetmezsiniz...
başrollerinde haluk bilginer ve özgü namal olan,16 şubatta gösterime girmiş,konusu bir polisin bir suçluyu öldürmesi sonucu bütün ailesini kaybetmesi olan,şiddete meyyalim vallahi dertten sloganına sahip film.
sadece piknik sahnesi için bile izlenmeye değer. türk sinemasında yeni bir çığır açacak denenmemiş bu tür için yönetmenin cesaretini tebrik etmek lazım.yok gerçeküstü bir uslupla anlatılmış,yok olaylar birbirinden kopukmuş,saçmaymış falan laf bunlar.polisiye bir film izlemek için gidipte hayalkırıklığna uğrayarak dönenlere lafım yok,ama birazda öze bakmak lazım.film bitimi duygu salatası olarak çıkıyorsunuz dışarı ve film gayet buruk bir tad bıraksa da sahneleri anımsadıkça oturuyor kafanızda.
Kesinlikle Gitmeyin filme... Yeni gittim ve böyle acayip bi film görmedim bu ne kardeşim yaa.
--spoiler--
Kardeşim bir filmde bir şey 5 dk devam etmezmi yaa. herşey anlık değişiyo ve birbirine uyumsuz kareler peşi sıra izleyiciniz gözüne sokuluyo... oynuculukları beğendim ama senaryo ve kurgu iğrenç. çok gereksiz sahneler var. Büyük oğlunun küfürleri saydırdığı yerler. katilin yüzünü gördükten sonra kızın telefon açmasıyla aniden değişen karakter.
yani o kadar uyuz oldum ki. tamam filmde bi bütünlük yok ama seyirci çok sıkılmıyo. bazen gülüp bazen hüzünlendirir.
neyse yaa gerçekten çok sinirlendim böyle salak bi senaryo ve kurgu görmedim.
--spoiler--
Ama bir bütün olarak değerlendir lütfen derseniz. Sinemada izlemeye değmez hatta hiç değmez, DVD almaya değmez, alırsın VCD kiralayan yerlerden izlersin sonra izlediklerinle beraber aynı soruyu sorarsın. "Bu ne şimdi yaa ? Bitti mi ?" diye sorarsınız. Ha buradan ne anlaşılıyor filmin sonu yok... (bkz: Nası yaa!!)
Film nasıl biliyormusunuz: benim yuakrıdaki entry imden bişey anlayan varsa filmi anlar ve sever anlamaz ise kesinlikle sevmez. (bkz: bak şimdi oldu)
--spoiler--
sonu tam oturmayan bir filmdir. Etkileyici, bir polisin çaresizliği güzel anlatılmış. masada kusma sahnesi güzel oynanılan bir çalışmayla çıkartılmış. yalnız sonunda kız gitmeden silahı çekseydi ve kendini vursaydı daha güzel olurdu.
hadi kendini vurmadı bari dinamitleri patlatsaydı mafyanın içinde, bir işe yarasaydı. yalnız 50 yaşında bi başrol oyuncusu van damme gibi haraketleri biraz saçma olmuştu.
ilk kızının camdan aşağı düştüğü sahnede, torunun durumu baya üzücü olan sahneydi.
--spoiler--