ister arkadaşa olsun, ister tanımadığınız birine olsun, ona olsun, buna olsun farketmez. neticede her zaman bir yol ayrımı vardır ve o yol ayrımını da en iyi anlatan atasözü şudur: ya bu deveyi güdersin ya bu diyardan gidersin.
tadı ancak yaşınız küçükken çıkan aşk. çünkü masumsun, kötü niyetin yok, kimse duygularınla oynayıp seni intikam küpüne çevirmemiş, hayatın pis yüzünü görmemişsin. o kadar safsın ki sevince sevilirim sanıyorsun. işte böyle temiz bir ruh haliyle yaşanan aşkın tadı da başka. sonra boktan dünyanın boktan insanlarıyla siz de boktan bir insana dönüşüyorsunuz. ne o samimiyet kalıyor, ne de o sevgi.
aşkın en iğrenç hali sanırım. Hele bir de aşık olduğun insanın sevgilisi varsa hiç katlanılmaz bir hal alır. Hiç bir araya gelme şansın olmasa bile kafanda onunla hayaller kurmak bir damla da olsa mutlu eder insanı.
Platonik olunan kişinin etrafına bir kere bile yaklaşamayan insan için bir süre sonra boşluk haline geliyor. Şu ergen hayatımda bir kere aşık oldum, o da platonik. Ortak arkadaşlarım vardı kızla. ancak özgüvensiz birinin tekiydim. Biraz olsun hâlâ da öyleyim ancak bir şeylerin farkına varınca rahatlıyor insan. Neyse kızın sesini aylar sonra duydum lan duyar duymaz da şaşırdım(beklentim kalın bir sesle karşılaşmak değildi) tabii. Ardından sosyal medyasıyla iç içe oldum kızın. Tanımaya başladıkça kendisinden uzaklaşmaya başladım ve peşini sosyal medyada da gönlümde de bıraktım. Yanlış mı yaptım tartışılır. Lâkin birinin düşünceleri sizi iğneleyebiliyorsa az çok neyin ne olduğunu kavrayabiliyecek duruma geliyorsunuz. Bu da böyle bi' anımdır.
Açılınca ret almaktan bile korkup 2 yıl boyunca köpek gibi sevip en sonunda kainattaki en malca açılma yöntemini deneyip kızın sana babayı göstermesidir.