bir soundtrack'i dahi olan, bir çırpıda bitirilen kendimden çok şey bulduğum ve herkesin kendinden bir parça bulacağını düşündüğüm hakan günday romanı. yeraltı edebiyatı olarak kolay kolay kendi dilimizde yazılmış böyle benzetmeler, böyle bir kitap elime geçecek pek sanmazdım. en önemlisi böyle bir yazar. yazarı tanımak için başlanabilecek en doğru kitap sanırım.
kitaplığımda -kendi türünün best olmuşlarının yanına- bir beyaz zenciler'in yada yolda'nın hatta ve hatta dovus klubu'nün yanına koymaktan gurur duyduğum kitaptır. kısaca benim rastladığım hiç'liği en güzel anlatan kitap piç. okunmalı okutulmalı hakan, cenk, afgan ve barbaros'un hayatında bir kaç sayfa kaybolunmalı diye düşünüyorum kesinlikle.
piçler düşünmekten yorgun düşmüş ve kendi kendilerini aptallaştırmış insanlardır. kılıçları kesmeyen ortaçağ şovalyelerine benzerler. kendilerini duymaz, görmez, tatmaz, koklayamaz ve kendilerine dokunamazlar. ancak hayatı duyar, görür, tadar, koklar ve ona dokunabilirler. kendilerini değil ama dünyayı avuçlarına çizmiş kadar tanırlar. dolayısıyla insanlığın ilerlemesindeki etkileri görünmez adamların ve ölülerinki kadardır.
piçlik insanın son halidir. daha ilerisi yoktur. daha ilerisi ölümdür. bu yüzden kendilerinden önceki kuşakların "kendimden nefret ediyorum ve ölmek istiyorum!" diye haykırdığı aynalara, "ölümden nefret ediyorum ve kendimi istiyorum" diye fısıldarlar.
Anadoluda aşılanmış meyve ağaçlarının dibinden (kök veya çilinden) çıkan şıvgına denir ve meyve ağacına zarar vermesin diye de kesilir. Bu şıvgınlar büyüse bile meyve vermez, ya da çok küçük yabani meyve verir.