başlı başına bir maharettir. toplu yemeklerde bir çeşit mülakat halini aldığı da olur.
diyelim ki, dikdörtgen bir masaya kurulmuş yedi bireyden birisi ve yetenekleri en çok merak edilenisiniz, masanın baş köşe tabir edilen kısa kenarlarından birisinde davet sahibi oturuyor, siz hafif hafif çorbanızı kaşıklar, mini mini ekmek parçalarıyla kibarlığın dibine vururken; duyduğunuz sesle irkilirsiniz: "bir peçete verebilir misin?" o an, sizden peçete isteyen hınzır bakışlı kişinin tabağının yanında peçete olduğunu görür ve fakat "önünde duruyor ya?" diyemezsiniz, bilirsiniz ki, bu, kasıtlı, çok adi bir amaca hizmet eden, taraflı bir istektir. bu istekle beraber önce baş köşedeki davet sahibi başını kaldırır, sonra masadaki diğer bireyler işi gücü bırakıp sizi izlemeye koyulurlar. (bkz: ve işte ibnelik çanları çalıyor) neler yapabileceğinizi merak eden bu güruh hareketlerinizi derin bir sessizlikle takip etmeye koyulmuştur. titreyen elleriniz peçeteliğe ulaştığında; iç içe geçmiş peçetelerden hangisini çekmenin sizi doğru sonuca ulaştıracağı sorusu aklınızı kemirir. "en içteki mi, yoksa en dıştaki mi?" ve genellikle "çektim gitti mına koyim" diye sonlanan bu stresli an; masaya düşen asgari beş peçete ile sonlanırken ev sahibi hanım efendi; "düşsün düşsün önemi yok" der. iştah bırakmadınız lan adamda!