uzun zaman sonra arabasız çıktım bugün. insanların tersine akıp gittim metrobüsün merdivenlerinden, omuz atıp pardon demedim, ters koltuğa oturdum ve kusmadım, trafiği dışarıdan izlemenin keyfine vardım. kulaklığımı takmak istedim bir an, çantamı yokladım; bulamadım. sabahın 7 sinde içimde karşı konulması mumkun olmayan bir müzik dinleme isteği yapıştı yakama. neyseki avrupa yakası zabıtaları iyi çalışmıyor, bindikten bir durak sonra inip; köprü üzerinde bir seyyardan temin ettim boktan kulaklığımı.
ya şimdi? o deli gibi müzik dinlemek isteyen, beni bir durak sonra metrobüsten indiren iç sesim neden dinleyeceğim parça hakkında da fikir vermiyor.en iyisi motivasyonumu yükseltmek için hızlı bir şarkı dinlemekti, zaten hepi topu 3 saatlik uykuyla ayakta durmam sebebiyle ihtiyacım olan enerjiyi elde edebileceğim birkaç parça var, price tag uygundur.
seems like everybody's got a price'' ile başlayan sözler keyfimi arttırırken everybody look to their left ile sola kafamı çevirmeye yeltendim, sanırım başarmıştım. gün güzel başlıyordu işte. turnikeden çıkarken son nakaratı söylüyordu jessie j. kendımce bir totem yapıp yeni bir parça seçmemeye karar verdim, rastgele ikinci çalan parça ''sen ne kadar çırpınırsan çırpın oğlum ben senin motivasyonunun mına koyarım'' minvalinde oldu.
adamlar- utanmazsam unutmam.
utan, utan. utanmayan insan olur mu lan?
altın bir madalyon gibi taşınmalı vicdan..
olacak iş değil, telefonum bile bana karşı. ulan bu kadar acımasız olurmu hayat? teknoloji ne ara hislere yön vericek boyutlara ulaştı da ben yakalayamadım. madem böyle; sonuna kadar dinleyip acıyı hak edeyim..
tek kıvılcımdan nasıl yanarsa koca orman
unutmazlar, unutmayız, unutmam.
Bir dönem lise son sınıftan üniversite 2'nin ikinci dönemine kadar yaşamadığım sendrom idi. Lise son da staj vardı, üniversite 1 ve 2 nin ilk döneminde de doğru düzgün dersler yoktu. Fakat son 1.5 yıldır yine hissetmekteyim.
yaşamla doğru orantılıdır. eğer bu sendrom varsa. (ki bence var) hayattan zevk almayan zorunluluklar ülkesinde yaşıyoruz demektir. hiçbirimiz sevdiğimiz istediğimiz hayal ettiğimiz anı yaşamıyoruz demektir.
şu sendromu liseden mezun olduğumdan beri yaşayamadım. düzenli bir iş hayatları olan insanların sikindirik sendromudur. cafcaflı bir şeye benziyor ama. "yarın pazartesi yak sigaraları yak" demek isterdim.
Seni seviyorum ama yarın iş var
Bakma öyle güzel gözlerini gözlerime dikip
Şimdi sana saatlerce bakamam
Yarın sabah Çinli iş adamlarıyla toplantım var
Onlara sempatik görünüp anlaşmayı sağlamalıyım
Biliyorsun saatlerce seni seyredebilirim
Ama sevgilim yarın iş var.
Seni seviyorum ama yarın iş var
Ben de istiyorum sana sarılarak film izlemeyi
Ama romantik bir sahnede öpüşmemiz gerekebilir
Öpüşemem seninle yarın bir sürü hastam var
Onları muayene ederken dikkatli olmam lazım
Biliyorsun nefes almadan seninle öpüşebilirim
Ama hayatım yarın iş var.
Seni seviyorum ama yarın iş var
Gamzelerini göstererek gülümseme bana
Sonra sabaha kadar seni güldürmeye devam etmem gerekir
Öyle tatlı gülme o yüzden yoksa mahalleli aç kalır
Sabah erkenden kalkıp fırını açamazsam
Biliyorsun pervasızca kahkahalar atabilirim seninle
Ama bitanem yarın iş var.
Seni seviyorum ama yarın iş var
Sürme o kırmızı ruju dudaklarına
Dudaklarım dudaklarına şehvetle yapışabilir
Sevişemem seninle yarın maçım var
Rakibin yumruklarına karşı güçlü ve dikkatli olmalıyım
Biliyorsun soluksuzca sevişirim seninle
Ama sevgilim her ne kadar seni sevsem de
Yarın iş var.