üniversiteli üstelik tek başına yaşayan, istesem çıkıp şu saatte istediğim yerde gezebilecek yetişkin biri olmama rağmen, üstüne üstlük ikinci öğretim olduğum için yarın sabah istediğim kadar uyuyabileceğimi biliyor olmama rağmen, olmuyor arkadaş, şu yaşıma geldim hala nefret ediyorum pazartesilerden. tabii ki pazar gecelerinden de.
herkesin depresyona girdiği, ama bana bir bok olmadığı gün. o yüzden de artık olayına falan inanmıyorum, inanasım gelmiyor.
şöyle bir şey var çünkü. iki haftadır üstümde bir mutsuzluk var. ciddi bir mutsuzluk ama. ne yapsam mutlu olamıyorum falan, depresyon halindeyim. ergen kız tripleri olur ya, annelerinden nefret ederler, sevgililerini çok severler, derslerden nefret edeler, kuşlardan nefret ederler. her bir boktan nefret ederler yani. onlar gibiyim aynı.
ama şöyle bir terslik yaşıyorum. pazartesi günleri bitmek, tükenmek bilmeyen bir mutluluk ve enerji kaplıyor içimi. onun dışındaki her gün depresyondayım. pazartesi sendromu diye bir şeyin olduğuna da inanmıyorum artık.
işini sevmeyen, işinden nefret eden, müdüründen amirinden nefret eden, müdürünün o kel kafasını görmek istemeyen, müdürün etrafındaki arkasından söven ama yüzüne karşı köpek gibi salya sümük yalakalanan insanları görmek istemeyen kişinin yaşadığı sendromdur.
o kadar çok kullanılmaya başladı ki bu sözcük grubu, artık hem pazartesilerden hem de "of yaaa pazartesi sendromu hede hödö"cülerden nefret eder olduk.
tatilinizi ne kadar güzel geçirirseniz geçirin, her pazarları yaşayacağınız sendromdur. sakin olmak esastır, önemli olan pazar sendromunu atlatmak değil, akabinde gelecek olan pazartesi gününe alışmaktır.
bugun pek çok kişiyi tatil sonrası pazartesi sendromu kadar boktan birşey olamaz diye ortak düşündüren sendromdur. misal ben antidepresan almış da güne başlamış gibi çok acayibim.