18. yüzyılın başından 20. yüzyılın başına dek ünlü aydınlara ev sahipliği yapmış şehirdir. jean jacques rousseau' dan jean paul sartre' a kadar geniş bir düşünce yelpazesi içinde ferahlamıştır.
Kültür şehri.
Şehrin önemli mekanlarını yüreyerek keşfedebilirsiniz, mümkünse haziran, temmuz gibi gezin lakin diğer mevsimlerde deli ötesi soğuk oluyor geziniz burnunuzdan gelebilir.
Kafelerinde kahvaltınız yaparken kruvasan ve kahvenizi alın sevdiğiniz müzik kulaklığınızda keyfini çıkarın, sonrasında kitap keyfi.
Mümkünse eyfel manzaralı bir kafede oturun.
insanları izleyin.
Eyfelin ortasında durup en tepesine bakın, ne kadar küçük olduğunuzu farkedin.
Eyfelin etrafındaki banklardan birine uzanın ve bir sigara yakın. Dumanı eyfelle dans etsin, size özel gösterilerinde.
Paris işte.
Zerafetin, zevkin, eğlencenin, kültürün başkenti. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1322702/+
Londra'dan biraz iyi, Milan'dan biraz kötü orta halli Avrupa şehridir. Abartıldığı kadar muhteşem değildir. Eyfel kesinlikle etkileyicidir. Özellikle burada anahtarlık satan siyahi kişiler muhteşem pazarlama zekasına sahiptir. Şanzelize fena değildir. Duomoya ve oxford Street e göre daha bir caf çağlı fakat aşırı kalabalık olduğundan yorucudur.
Stefan Zweig'ın kaleminden okuduğuz kadarıyla 1913 yılı Paris'inde de inanılmaz trafik varmış. Her yer benzin kokuyormuş. Karşıdan karşıya geçmek cesaret işiymiş..
Paris, bataklıga kurulan bir şehirdir. yeraltı suları bina altlarında geliştirilen bir çok yöntemle havuz halinde bekletiliyor.
Yağmur yağdığı zaman sular altında kalabilecek bir şehir olduğundan yağmur sularını, pompa hidroforlarla sehir merkezinde tunel araciligi ile uzaklastirip kendi yaptıkları nehirde biriktiyorlar.
Bu sistem onları, 5 veya 10 yıl kadar koruyacağının farkında ve sular altında kalmamak için yeni yöntem arastirmaktadirlar.
Paris opera binalarının birinde, adını hatırlayamadıgim bir mühendis yeraltı suyunu engellemek adına 42.000 küveti dolduracak suyla binanın altını kaplar ve bu basıncla yeraltı suyunun yukarı çıkmasını engeller.
Kulenin karşısında şarap içerken bir su baskınıyla şehir sizi içine çekebilir.*
Yüzyıllık taş ocakları üzerinde yükselmiş harikulâde zarafete sahip nam-ı diğer Işıklar şehri. Antik romadan modern döneme değin kireç taş ocakları daima kullanılmış fakat son yüzyılda madenler şehrin ağırlığını taşımakta zorlanıyor. Eski sütunlar tamir edilip yeni sütunlar imar edilerek, mağaralar betonlarla doldurularak şehrin ve çevre banliyölerinin çöküşü engellenmeye çalışılıyor. Ve şehir buna tezat oluşturacak şekilde her gün büyüyor. Öyle ki şehrin %10'u boşluk üzerinde duruyor. Dayanıksız zemin üzerinde milyonluk şehir her geçen gün yüksek yapılarla ağırlaşıyor. Facia adeta geliyorum diyor. Aynı zamanda Paris'in altındaki (1 metre şehre 4 metre Ocaklarına yakınlıkta) metro hatları ayrı bir tehlike yaratıyor.
bokum gibi şehir. suya 7 euro alınırsa kainatın en güzel şehri olsa neye yarar. 1 sene turist gitmese, birbirlerini yer ibneler. götleri kalkık, amcık hoşaflı esnafların, turistlere köpek gibi davrandığı, türk ve arapların bir başka kabesi.
bir dil geliştirme sitelerinden birinde sadece seviyemi yukarılara çıkarmaya çalıştığım günlerden biriydi ya da ben öyle hatırlıyorum. yoksa nereden bilebilirdim kader dünyanın bir ucu olan brezilya'dan tanıştığım bir kadın ile uzun uzun sohbetler ettikten sonra istanbul, sao paulo derken orta yol diye bellediğimiz ve anlamı büyük paris'te buluşacağımızı ve dünya'nın en güzel, en alacalı renklere sahip beş günlük tatilini paket programa bile dahil edilmemiş, alelacelesi olmadan, woody'nin filmlerine bile konu olmamış karelerle birlikte en güzel şekilde sunacağını ve yönetmencilik oynayacağımızı.
paris is always a good idea'dır. uzun uzun yazılasıdır. tebessüm edilesidir.