bulunulan yerleşkeye, ortama göre dozu artar bu hastalığın. örneğin tek başına yaşıyorsundur, çok fazla muhattabın yoktur; alırsın günlük ekmeğini, sigaranı... fazlasında gözün de olmaz, hevesin de. sonra mesela ailenin yanına gidersin, bakarsın ağabeyin zaten elindekini almaya çalışıyor; babanın durum sıkışınca kendi ellerinle götürüp vereceğini biliyorsun cebindeki paranın tamamını... bir an önce parayı bitirme derdine düşersin; o saatten sonra iş kopmuştur zaten. alışkanlık haline gelir bu vaziyet, bencillik tavan yapar, sonra aç gözlülük; başkalarının elindekine göz koyma; doyumsuzluk... ben böyle miyim? hayır. nereden mi biliyorum? ne bileyim, belki de bir bok bildiğim yoktur...
para harcamayı sevmektir. geçen gün yine bankamatikteki sırayı hayal kırıklığına uğratıp para kalmadığını söyleyecek kadar para çekmişim , baktım 3 gün sonra sıradayım yine. tutamadım parayı. hepsinin yeri var şeklinde bir bahanesi olanlara saygım sonsuz olsada benim elimdeki para hep olmayan yerini ve yeni sahibini buluyor. sonra bankamatiğe gidip para gelmiş mi diye bakmak gibi anlamsız çabalar... gelmiyor.