bugün

''Beni anlamalısın çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum.''
"Anlamıyorum. Oyun nerede bitiyor, hayat nerede başlıyor, hiç anlamıyorum. Hayat nerede bitiyor, ölüm nerede başlıyor?"
tutunamayanlarla beni benden alan yazar.Hatta kitabı bitirmeye cesaret bile edemedim.
Çok şey vardı anlatılacak o yüzden sustum.
Birini söylesem diğeri yarım kalıcaktı.
Sen duydun mu sustuklarımı?
Tutunamayanlar adlı kitabın yazarı. Kitap güzel tavsiye edilir.
Kendisi tutunamayanlar adlı bir kitap yazmıştır. Gördünüz mü, Ben de biliyorum. Şimdi dağılın.
  "Ben de hepinizden farklı bir solucandım kim bilir? Şimdi yarısı ezilmiş yerde yattığı için belli olmuyor. Diğer yarısını yerden kaldırmak için çırpınan Günseli'yi bile acıklı gözlerle izleyemiyor. Gözleri ezilen yarısında kaldı da ondan. Anlayışı da o yarıda kaldı, bütün ümitleri de yaşama isteği de, mühendislik diploması da, iyi durum kağıdı da, çiçek aşısı kağıdı da, altı tane vesikalık resmi de, isa sevgisi de, bilmem nesi de, yaratma hırsı da, bir türlü atamadığı değersiz evrakı da, Günseli'yi okşamak isteyen elleri, ona dokunmak isteyen derisi de hep ezilen yarısında kaldı. Bu yarısında sadece ölüm acılığı kaldı. Bu nedenle şimdiye kadar söylemek istediklerimizi kısaca özetlemek gerekirse, mezar taşına şöyle yazılması uygun düşer(yazı kabartma olmasın,uzaktan dikkat çeker)Şarkısı yarıda kaldı, aklı da karıda kaldı. Sebep olanların gözü kör olsun."
Ben, senin bilinçaltı karanlıklarına ittiğin ve gerçekleşmesinden korktuğun kirli arzuların, ben senin bilinçaltı ormanlarının tarzan’ı! Yemeye geldim seni. Benden kurtulamazsın. Ben, senin vicdan azabınım!
Oğuzcum atay...

Poyraz Karayel sayesinde sevdiğim adam.
Çok el üstünde tutulur. Ama benim tarzim değil herhalde. Hiç sevemedim yanı. ihsan oktay anar bana kalırsa en az 8 misli daha iyi bir yazar.
Düz Yazı yazmanın bir sanat olduğunun ispatı olan adamdır.
Adamdır.
Sevgili Bilge, Bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş
olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve
birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve
şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan
olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. Sana, durup dururken yazmak zorunda
kalmasaydım. Bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de.
insanları, eski karıma yapmış olduğum gibi, büyük bir boşluk içinde
bırakmasaydım. Kendimden de kaçıyorum gibi beylik bir ifadenin içine
düşmeseydim. Bu mektubu çok karışık hisler içinde yazıyorum gibi basmakalıp
sözlere başvurmak zorunda kalmasaydım. Ne olurdu, bazı sözleri hiç söylememiş
olsaydım; ya da bazı sözleri hiç söylememek için kesin kararlar almamış
olsaydım. Sana diyebilseydim ki, durum çok ciddi Bilge, aklını başına topla.
Ben iyi değilim Bilge, seni son gördüğüm günden beri gözüme uyku girmiyor
diyebilseydim. Gerçekten de o günden beri gözüme uyku girmeseydi. Hiç olmazsa
arkamda kalan bütün köprüleri yıktım ve şimdi geri dönmek istiyorum, ya da
dönüyorum cinsinden bir yenilgiye sığınabilseydim. Kendime, söyleyecek söz
bırakmadım. Kuvvetimi büyütmüşüm gözümde. Aslına bakılırsa, bu sözleri
kullanmayı ya da böyle bir mektup yazmayı bile, ne sen ne aşk ne de hiçbir
şey olmadığı günlerde kendime yasaklamıştım. Sen, aşk ve her şeyin olduğu
günlerde böyle kararlar alınamazdı. Yaşamış birinin ölü yargılarıydı bu
kararlar. Şimdi her satırı, bu satırı da neden yazdım? diyerek öfkeyle bir
öncekine ekliyorum. Aziz varlığımı son dakikasına kadar aynı görüşle ayakta
tutmak gibi bir görevim olduğunu hissediyorum. Çünkü başka türlü bir
davranışım, benimle küçük de olsa bir ilişki kurmuş, benimle az da olsa
ilgilenmiş insanlarca yadırganacaktır. Oysa, Sevgili Bilge, aziz varlığımı
artık ara sıra kaybettiğim oluyor. Fakat yaralı aklım, henüz gidecek bir ülke
bulamadığı için bana dönüyor şimdilik. Biliyorum ki, bu akıl beni bütünüyle
terk edinceye kadar gidip gelen aziz varlık masalına kimse inanmayacaktır. Bazı
insanlar bazı şeyleri hayatlarıyla değil, ölümleriyle ortaya koymak
durumundadır. Bu bir çeşit alın yazısıdır. Bu alın yazısı da başkaları
tarafından okunamazsa hem ölünür ve hem de dünya bu ölümün anlamını bilmez; bu
da bir alın yazısıdır ve en acıklı olanıdır. Bir alın yazısı da ölümün
anlamını bilerek, ona bu anlamı vermesini beceremeden ölmektir ki, bazı
müelliflere göre bu durum daha acıklıdır.
görsel
Tutunamayanlar ilk romanı olmasına karşın, gayet güzel bir dille yazılmıştır. yanlış hatırlamıyorsam ilk biyografik roman ise, Bir Bilim Adamının Romanı adlı eseridir. Son dönemde hak ettiği değeri kazanmıştır, fakat öldükten sonra.
"Fakat Allah kahretsin! insan anlatmak istiyor albayım,
Öyle budalaca bir özleme kapılıyor.
Bir yandanda hiç konuşmak istemiyor
Tıpkı oyunlarda ki gibi çelişik duyguların altında eziliyor.
Fakat benimde sevmeye hakkım yok mu albayım?
Yok.
Peki albayım.
Bende susarım o zaman,
Gecekondumda oturur anlaşılmayı beklerim.
Fakat albayım, adresimi bilmeden nasıl bulup anlayacaklar?
Sorarım size, nasıl kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı?
Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek.
Bir yandan da gözucuyla ölümümün nasıl karşılacağını seyretmek istiyorum.
Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan,
Bir yandan da kılına zarar gelsin istyemiyor.
Küçük oyunlar istemiyorum albayım.
Kelimeler, kelimeler albayım, bazı anlamlara gelmiyor.."
en büyük değerlerimizden.
Yeraltı edebiyatının öncüsü. 3 büyüklerden biri. Biz ona son peygamber diyoruz.
" Nihayet insanlık da öldü. Haber aldığımıza göre, uzun zamandır amansız bir hastalıkla pençeleşen insanlık, dün hayata gözlerini yummuştur. Bazı arkadaşlarımız önce bu habere inanmak istememişler ve uzun süre, 'Yahu insanlık öldü mü..?' diye mırıldanmaktan kendilerini alamamışlardır. Bu nedenle gazetelerinde, 'insanlı...k öldü mü?' ya da 'insanlık ölür mü?' biçiminde büyük başlıklar yayımlamakla yetinmişlerdir.

Fakat acı haber kısa zamanda yayılmış ve gazetelere telefonlar, telgraflar yağmıştır ; Herkes insanlığın son durumunu öğrenmek istemiştir. Bazıları bu haberi bir kelime oyunu sanmışlarsa da, yapılan araştırmalar bu acı gerçeğin doğru olduğunu göstermiştir. Evet, insanlık artık aramızda yok... "
Tutunamayanlar kitabıyla kaleminin ağırlığını ortaya koymuş, bir bilim adamının romanıyla ise ne kadar hafif ve içten olduğunu ortaya koymuştur.
Hayata bakışı değiştiren yazardır. Yarattığı karakterlerin gerçek hayatta olması istenir için için.
Tutunamamis.
görsel
görsel
türkiye için konuşursak evet yeni bir dilin yaratıcısıdır ve modern'in önünü açanlardandır türk edebiyatı üzerinden eleştirmek her yiğidin harcı değildir ancak dünya edebiyatı yanında konuşacak olursak "eh işte" seviyesinde kalır. zira oğuz'un biçimi-üslubu o daha kundaktayken piyasaya sürülmüştü. burada kötülüyormuşum gibi gözükmek istemem aksine övüyorum kendisinin yerli edebiyat için ne kadar ufuk açıcı bir insan olduğunu vurguluyorum.

ek: ulan hakan günday gibilerini okuyan adam oğuz atay'ı da okuyup seviyor ya asıl ona yanıyorum!
son sözleri sevinmeyin, daha ölmedim olan insan. aklıma her geldiğinde ferhan şensoy un turgut uyar için söylediği dizeler de gelir aklıma. ilahi azrail oğuz atay hiç ölür mü..

fırsatım olsa ömrümün geri kalan günlerinin yarısını verip geri getirmeyi istediğim adam. sanki yaratılış zamanında yanımda duran abim gibi hissediyorum.