Bünyeye göre bağımlılık gösteren maddedir. Eğer kullanan insan sadece keyif amaçlı içtiğini, istese içmeyeceğini aklına sokarsa bağımlılık yapmaz. Bağımlı olan insan zayıf bünyeye sahiptir. Uzun zamandır kullanıyorum ve bağımlılık, bad trip saçmalığı, kriz gibi şeyler olmadı. Kullandığın miktara göre ve içiliş biçimine göre değişir yarattığı etki. Miktar ne kadar artarsa tehlike o kadar yakınlaşır, uyarmakta fayda var. Az diye fazlaya yüklenmeyin. Hava civa için kafa vurduktan sonra tekrar içmeye kalkışmayın.
Etkileri insanın bilinç altına göre farklılık gösterir. Senin aklında o an ne varsa onu hisseder, görür, ona göre davranırsın. Mesela miden bulanmıyorken ortamdaki birinin miden bulanıyor mu sorusuyla bulantıların başlar. Halbuki başlamaz sadece sen öyle hissedersin. O yüzden daha içmeden alacağınız keyfi düşünüp kafanıza yerleştirirseniz muhteşem anlar yaşayabilirsiniz. Her hangi olumsuz bir düşüncede panik yapmayın aklınızı meşgul edecek şeyler düşünün.
Daha dumanı ilk içinize aldığınızda yolculuğunuz başlamıştır. El ayak soğuması/titremesi, göğüsün daralması, kalp ritminin hızlanışı ilk aşamada gerçekleşenlerdir. Daha sonra bulanık görme, uğultulu işitme, sesleri tam algılayamama, sıcaklık gibi şeyler baş gösterir. Bu andan sonrası size ve bilinç altınıza kalmıştır. Eğer gerçekten 'hayatınızın en iyi anları'nı yaşamak isterseniz panikleyip ayılmaya çalışmayın.
En başta söylediğim gibi bağımlı olup olmamak sizin elinizde. 1 hafta her gün içip daha sonra 3-5 ay sonra tekrar içebilen biri olarak söylüyorum bunları. Sen içmek istersen içersin. Sende biter her şey, tıpkı sende başladığı gibi.
alkol günah diye güya günahtan kaçanların sığındığı kafa bulma projesi. hani kuranda ot içmek günah demiyor ya, garibim kafayı da dağıtmak istiyor, takiye de dinin bir parçası oldu ya artık.
kendine dürüst olmayandan dürüstlük beklenmez, ne başkasına ne yaradana.
''bak beyim, sana iki çift lafımız var. koskoca başbakansın. toman var, koruman var, her şeyin var. binlerce polis çalışıyor emrinde. yakışır mı sana vatandaşını tokatlamak. yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu sokaklarda ıslatmak, biber gazına boğmak.
ama nasıl yakışmaz! sen değil misin öz oğlunu bile telefonda ağlatan, paraları sıfırlatan.sen değil misin acılı anaları meydanlarda yuhalatan!
anlamıyor musun beyim, bu halk birbirini seviyor. ama biz boşuna konuşuyoruz. sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyoruz.
sen büyük başbakan, çevrecinin daniskası, iktidar sahibi recep bey... sen mi büyüksün! hayır biz büyüğüz. sen bizim yanımızda bir hiçsin, anlıyor musun, bir hiç. gözümüzde pul kadar bile değerin yok.
ama şunu iyi bil, bize hiçbir şey yapamayacaksın. yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi. çünkü biz birbirimize parayla pulla, iktidarla değil, sevgiyle bağlıyız. bizler birbirimizi seviyoruz.
bu ay mutlaka edinilmesi gereken dergi. baştan sona keyifle okudum. özellikle, "çıplak resimciler ve galatalı birkaç sermaye" başlıklı yazı çok güzeldi. malum seks her zaman satar, diyerek girilmiş söze. sanki karşımda bir adam oturuyor ve yıllar öncesinin istanbul'unun bir parçasını anlatıyor. biraz erotik, biraz edebi, biraz sıradışı. giderek yerini sağlamlaştırıyor gibi ot.
bu ayki sayısı çok güzeldir. müslüm babayla başlıyor müzeyyen senar'la bitiyor. tabii aralarda bir parça onur ünlü, emrah serbes, murat memteş de var. bu dergide beni en çok etkileyen kısım ise, her zaman turgut yüksel'in "kent rehberi" köşesi olmuştur.