Osmanlı imparatorluğu, 15. yüzyılın ortalarında Bursa, iznik, Edirne ve Konstantinopolis gibi kilit merkezlerinde önemli imar programlarıyla büyük bir ticaret imparatorluğu olarak ortaya çıktı. Mimarlık ve sanatın himayesi, özellikle Bursa, iznik ve Bilecik gibi şehirlerde faaliyet gösteren Osman'ın oğlu Orhan Bey de dahil olmak üzere, hanedan mensupları tarafından yönetiliyordu. Camiler, eğitim ve hayır vakıfları, medreseler, tekkeler, zaviyeler ve imaretler bu dönemde kurulan yaygın yapı türleriydi. Osmanlılar ayrıca eserlerin Farsçadan Türkçeye çevrilmesini de teşvik ettiler ve aile yönetim merkezlerinde önemli Menteşe yapıları bulunmaktadır.
Anadolu ve Balkanlar'dakiler de dahil olmak üzere beylikler, bu dönemde şekillenen yeni Türkiye'nin ayrılmaz bir parçasıydı. Siyasi istikrarsızlık ve değişen ekonomik ve siyasi talihleriyle öne çıkan bu beylikler, mimari tarzları, planlamayı ve himayeyi etkiledi. Anadolu'nun Uzak Doğu bölgesi, aralarında Dulgadiroğulları, Karakoyunlular ve Akkoyunlular gibi önemli aktörlerin yanı sıra Celayiriler, Memlükler ve daha sonra Osmanlılar gibi dış güçlerin de bulunduğu, güçlü ve çatışan emellerin ve değişken sınırların hüküm sürdüğü bir bölgeydi.
14. yüzyıldan 15. yüzyılın ortalarına kadar olan dönem, Türk sanatında ve mimarisinde önemli dönüşümlere sahne oldu. Orta ve Doğu Anadolu'da Selçuklu etkilerinin devam etmesi ve Batı Anadolu'da gelenekten kopuş, geç Bizans, Timurlu ve Memlük sanatı gibi çeşitli kaynaklardan beslenmesiyle gerçekleşti. Erken dönem Osmanlı kalem ve şadırvan resminin günümüze ulaşan en güzel örnekleri, Edirne Muradiyesi'nin (839/1436) ibadethane ve çeşme avlusunda yer almaktadır ve yalnızca ilk katman söz konusu döneme aittir.
Bölge dışından entelektüeller ve fikirler, yeni Türk devletlerinin saraylarına çekildi ve bu da Osmanlı dilinde ifade edilen belirgin bir Türk entelektüel dünyasının ortaya çıkmasına yol açtı. Çeşitli unsurların bu kaynaşması sanat ve mimariye de yansımıştır. Beylikler bu süreçte önemli bir rol oynamış, Anadolu kültür yelpazesinin her bir kanadının yeni bir siyasi zihniyetten yeni bir mimariye kadar oluşumuna ve gelişimine katkıda bulunmuştur. II. Kılıç Arslan ve I. Alaeddin Keykubad gibi büyük sultanlar, Sahip Ata Fahreddin, Celaleddin Karatay ve Pervane Muineddin Süleyman gibi büyük vezirler, Mevlana, Aşık Paşa, Yunus Emre ve Hacı Bektaş gibi büyük suflar ve Kani'i, Dehhani, Ahmedi ve Şeyhi gibi büyük şair ve edebiyatçılar, bu zengin ve üretken siyasi ve entelektüel kültürün ürünleridir.
Dönemin sosyal, kültürel ve entelektüel yaşamına dair kaynaklar sınırlıdır ve Avrupa yerel yönetimlerinden veya kilise ve manastır arşivlerinden elde edilenlerle karşılaştırılabilecek çok az kayıt bulunmaktadır. Bu kıtlığa ve sahip olduğumuz kaynakların sağladığı verilerin kalitesine rağmen, bu dönemde ulema, suflar, bürokratlar, şairler, edebiyatçılar, filozoflar ve her meslekten ve her kesimden insanın Anadolu kültürünün oluşumuna ve gelişimine katkıda bulunduğu açıktır. Büyük sultanlar, vezirler ve saray kadınları, ünlü şairlere ve diğer aydınlara önemli maddi ve manevi bağışlarda bulunmuştur. Bu gelenek, Anadolu Selçuklu sultanları ve Türkmen beyleri arasında da devam etmiştir.
Özetle, 14. yüzyıldan 15. yüzyılın ortalarına kadar olan dönem, Türk sanat ve mimarisinde önemli dönüşümlerin yaşandığı bir dönemdir. Orta ve Doğu Anadolu'da Rum Selçuklu etkilerinin devam ettiği, Batı Anadolu'da ise gelenekten uzaklaşıldığı görülmektedir. Beylikler bu süreçte önemli bir rol oynamış ve Anadolu kültür yelpazesinin her bir kanadının yeni bir siyasi zihniyetten yeni bir mimariye kadar oluşumuna ve gelişimine katkıda bulunmuştur. Bölge dışından aydınlar ve fikirler, yeni Türk devletlerinin saraylarına çekildi ve bu da Osmanlıca dilinde ifadesini bulan belirgin bir Türk entelektüel dünyasının ortaya çıkmasına yol açtı. Bu dönem, aynı zamanda, yönetici hanedan mensuplarının mimari ve sanata önemli ölçüde destek vermesiyle de dikkat çekti; camiler, eğitim ve hayır vakıfları, medreseler, tekkeler, zaviyeler ve imaretler bu dönemde inşa edilen yaygın yapı türleriydi.