biz ergenlik yıllarında iken toplum içerisine karıştığımızda ortamın büyükleri hareketlerimizi takip eder. yanlışlarımızı söyler, doğrusunun nasıl olduğunu öğretirlerdi. "orospu gibi gülme ulan" en çok kullandıkları kelimelerden biri idi. tabi biz o zaman orospu nasıl güler bilmiyoruz. yüksek sesle anırarak gülmemizi istemiyorlar herhalde diye yorumlardık. sonraları orospular ile orospu çocuklarını tanıdıkça nasıl güldüklerini de öğrenmiş olduk.
yaptığımız yorum doğruymuş. orospular anırık ile karışık şekilde yüksek ses ile ve arsızca gülerler. arsızlıkları zaten yaptıkları iş ile müsemma. yüksek sesle gülmelerinin altında ise mesaj kaygısı var. yaşadıkları bok gibi hayattan zevk alıyormuş gibi gösterme kaygısı. gülerken alttan alta "en yüksek ses ile ben gülüyorum, en mutlu benim ulan, benim mutluluğum sizin mutluluğunuzu sikertir" derler.
orospu gibi gülen minik kevaşeler ise genelde üniversite talebesi. ana yok baba yok ağabey yok. özgürlük gırla gidiyor. ama bir sorun var. tüketimi yaşam biçimi olarak benimsemiş, kendi başına bir boku beceremeyecek, beceriden çok kendine güven sorunu olan insanlar.
en güzel kızla/erkekle çıkmak, en güzel yerlerde yemek, en pahalı arabalara binmek, en ciks yerlerden giyinmek vs. isteyip duruyorlar. en güzel, en başarılı, en sevilen olmak istiyorlar. ve tabi ki çuvallıyorlar. ömürlerini adadıkları o tüketim çılgınlığı en başta kendilerini tüketiyor.
ama tükendiğini çaktırırsan alıcın çıkmaz. o zaman oyun oynamak gerek. etraftakilere ben iyiyim, ben süperim, en neşeli benim, kendime güvenim tam mesajı vermek gerek. nasıl vereceksin? aha işte saat gecenin yarısı olmuş sokakta anıran bir orospu gibi gülerek. yazık.