yolun yarısından eve dönmektir. kapıları kitledim mi, pencereleri kapattım mı?
alış veriş yapıp fişi kontrol etmektir. pos cihazında doğru miktarı mı onayladım?
bir yerden çıktıktan 10 saniye sonra çantayı talan etmektir. telefonumu, cüzdanımı, anahtarlarımı orda mı unuttum?
ve bu sorular sakin sakin gelmez akıla. panik halde cevap aramaya başlarsın. en kötüsü de aslında kapıyı kilitlediğini, doğru miktarı onayladığını ya da telefonu yanına aldığını bile bile panik olduğunun farkında olmaktır.
Sürekli bir şeyleri unuttuğunu düşünmek.Mesela:Ütüyü fişte mi unuttum acaba,lambaları açık mı bıraktım,arabayı kilitledim mi,yemeği ocakta mı unuttum vs..
Bir de temizlik açısından takıntı görülebilir.Sürekli el yıkama alışkanlığı,umumi yerlerde her şeye peçeteyle dokunmak vs..
Kağıt paraları çamaşır suyuyla yıkama evresine gelebilecek kadar korkunç örnekleri de vardır.
aslına bakarsınız günümüzün bilgisayar başında tuşlarla ve iletilerle sosyalleşebilen toplumunda bu gibi hastalıkların öne çıkmaması düşünülemezdi.
çünkü bu illet kendi düşüncelerinizle baş başa kaldığınızda çirkin yüzünü gösteriyor. siz içinize kapandıkça daha da saldırgan ve yaptırım gücü yüksek bir hal alıyor.
burada bahsedilen yaptırım gücü kompülsatif hareketlerin hayatınızda yer etmiş olmasıdır. obsesif düşünceleriniz size bazı şeyleri empoze ediyor ve bu döngüye bağlı kalarak içinizi rahatlatmak ya da en azından ritüelinizi yerine getirmek amacıyla bu hareketleri/davranış biçimini benimsediyseniz siz de bu hastalığa bulaşmışsınız demektir.
örneğin hastalıklar konusunda acı çekmek ve ölmek üzerine bir korkunuz varsa; başınıza bir şey geldiyse 1-2 hafta boyunca o hastalığın belirtilerini psikolojik olarak hissedersiniz. örneğin kendinizde olduğundan şüphelendiğiniz bir hastalığın belirtileri arasında bel ağrısı, mide ağrısı vs varsa bütün gün acaba belim ağrıyacak mı, midem mi ağırıyor ya diye düşünerek ve ağrıması için dua edersiniz. lakin bu psikolojinizde yer etmiştir ve gerçekten de fiziksel olarak belinizin ya da midenizin ağrıdığını hissedersiniz.
işte bu kadar yaptırım gücü yüksek bir hastalıktır. ilaç tedavisinde genelliklere hastalara anafranil verilir. ki bu da serotonin* geri alınımını inhibite eder.
kurtulmanın tek yolu* bir psikiyatra gitmektir. ayrıca kesinlikle ilaç tedavisini kafanıza göre yarıda kesmemelisiniz ya da doz düşürme yoluna gitmemelisiniz. bu hastalıkla mücadele etmenin tek yolu irade sahibi olmaktır. kaçak dövüşürseniz sizi etkisi altına alır. süreklilik isteyen ve süreç içerisinde yok olan bir hastalıktır. bu yüzden hayatınızda hiç olmadığınız kadar kararlı olmalısınız.
Bundan müzdaribim efendim ben neler yaptırmıyorki yaptığından emin olamamamı dersin, hayatına yönelik sürekli olumsuz düşüncelermi dersin, temizlik hastalığımı, yoksa bedeninde psikolojik olarak birşeyler hissetmekmi dersin. Ne ararsan var bu hastalıkta, bir nevi karışım gibi bişey, müzdarip olan herkese acil şifa diliiyorum ve şunu söylüyorum ne takıntı yaparsanız yapın hiç farketmez üstüne gidin yoksa işiniz zor.
insanın en hassas yerlerini kurcalayarak, insanı içinden çıkılamayacak kadar karmaşık bir döngünün içine sokan rahatsızlıktır.bundan kurtulmak için kendiminde son zamanlarda uyguladığım çözüm var; akla gelen düşüncelere inanmamak yani en ufak derecede bile tahammül göstermemek.hani kötü bir kişiye "bir seferlik iyilik yapayım ne olacak?" dersin de sonra bu isteklerinin ardı arkası kesilmez ya işte onun gibi bir defa ipin ucu kaçtı mı geri dönüş olmaz.
ilginç bir hastalıktır. kişisine göre etkileri değişkenlik gösterir, misalen bazıları etrafarındaki nesnelere dokunmadan edemezler, örneğin bir tanesi her yanından geçtiği elektrik direğine dokunmazsa babasının vefat edeceğini düşünüyormuş, bunu yapan kişi bir mühendis, yani eğitimle ya da başka bir şey ile alakası yok. istemsiz ama mecburi davranış bozuklukarı hasıl olan bir hastalık.
bu hastalığa mensup kişilerin ütopik dünyaları vardır, misalen herhangi bir tarihte herhangi bir yerde karşılaşıp beğendikleri insanla ileri de birgün tekrardan birlikte olacaklarını düşünürler hatta evleneceklerini bile. allah kimseye vermesin gerçekten zordur.
bu hastalığın pençesine düşmeyen anlayamaz ne denli yıpratıcı olduğunu. insanı o kadar yaralar ki, adeta hayat bomboş bir şey olur insanın gözünde. hayattan zevk almaz. hatta ölümü ister. bu hastalık çok kötüdür, her hasta çok muzdariptir bu hastalıktan. insanı mahveder. *
bir sürü çeşidine tanık oldum, bir sürü çeşidini yaşadım ama sanırım en kötüsü iki obsesyon türünün karışımından ortaya çıkanı.
mesela; besmele çekerek bir işe başlarken tam gaz çıkarma noktasına gelip, çıkmadan içeri gittiği nokta olayı gerçekleşir falat sen o sırada besmele çektiğin için sanki bunu bilerek yaptığını düşündürür sana. Eğer bunu bilerek yapmışsan da sevdiklerinin başına bir iş gelecek gibi düşündürür ve bu olaydan dolayı tövbe etmen gerektiğini çünkü tövbe etmeye yemin ettiğini düşündürür sana. Bunlarla uğraşacağıma nötronları parçalamaya uğraşsaydım Türkiye'den bir bilim adamı çıkabilirdi.
yani dini takıntılarla "sevdiklerimin başına kötü birşeyler gelecek" takıntısı birleşince şekil A'daki "sapıklık" ortaya çıkıyor.
diğer adıyla takıntı hastalığı. temizlik takıntısı, kontrol takıntıları, hastalık takıntısı gibi takıntılar oluşur. akla gelen kötü düşünceden kurtulmak için hasta takıntılı davranışlar geliştirir. bir hastalığa yakalanacağı korkusuyla günde 50-60 kere elini yıkaması gibi veya 3 saat banyodan çıkamamak gibi. ilaç tedavisiyle hastaların büyük çoğunluğu önemli derecede iyileşme sağlayabilir.
kompülsif bozukluğa sahip olanlar zorlantı sorunuyla da mücadele eder. zorlantı durumu düşünülen her takıntının eyleme geçirilmesidir. elleri çok sık yıkamak, kıyafetleri defalarca katlamak gibi. sadece obsesif olanlar düşünceleriyle takıntılıdır. düşünmekten alamazlar kendilerini. kendimden örneklersem;
odamın duvarı şarap rengi. şarap rengi duvarları olan bir başka mekanı hatırlıyorum. oradaki insanları hatırlıyorum. insanlardan biriyle yaşadığım anıları hatırlıyorum. anılar sırasında dahil olan üçüncü kişileri yine ayrıca hatırlıyorum. bu olay sabaha kadar sürüyor. uyuyamıyorum. sürekli bir döngü şeklinde insanları, eylemleri hatırlamaktan kendimi alamıyorum. ilaç içtiğim zamanlar ya çok uykulu oluyorum, ya da beynim allak bullak oluyor hiçbir şey düşünemiyorum tüm gün. ayrıca yine ilaç içmediğim zamanlarda deja vu hissine benzer bir his yaşıyorum. iki ya da üç saniyelik anı defalarca üst üste yaşarmış gibi. sonrasında gözlerim kararıyor, midem delice bulanıyor. şanslıysam bir yere oturup sakinleşmeye çalışıyorum. çünkü kalbimde ritim bozukluğu var. sakinleşemezsem ağlıyorum. ki bu benim için bir kurtuluş. ağlamak yerine kendimi sıkıp susmaya ya da durmaya çalışırsam bayılıyorum ya da sinir krizi geçiriyorum. hastanede seruma sakinleştirici tarzı bir şey katıyorlar. sanırım beloc adında bir kalp ilacı emin değilim.
Bir çeşit kişilik bozukluğudur. Takıntılı bir şekilde mükemmeliyetçilik söz konusudur. Başkasının yaptıkları mümkün değil beğenilmez, herşeyi kendin yapacaksın.
depreşmiş insanlarda görülen rahatsızlıktır. bu insanlar genelde antidepresanlar kullanıp depreşiklikliklerinden kurtulduklarını sanırlar. ancak ilacın tedavi süresi bitip ilacı bıraktıklarında dünyaları asıl o zaman depreşir. kendilerini uzay boşluğunda süzülür gibi hissederler. o yüzden aman depreşmeyin! depreşirsenizde deprepresyonla ilgili haplar kullanmayın. çevremde gözlemlenmiş ve tarafımca onaylanmıştır. hem kardeşim aciz misiniz hayat güzel ne diye kişiliğinizi bozuk olarak damgalıyorsunuz. aynanın karşısına geçin ve ben sağlıklıyım deyin. psiklojik bozukluğu olabilir bir insanın ama unutmayın ki bu tamamen günümüz stres ortamındaki yaşam kaygısı ve yorgunluk sonucu bireyin kendi oluşturduğu kuruntulardır. kısaca size diyeceğim yaşam enerjinizi yüksek tutun!
tıbbi bir teşhistir. bu hastalığa sahip insanlara teşhisi koyarlar ve koyarlar. çözümü klişedir, hapçı yaparlar adamı. esas çözümü rahatsızlığın yol açtığı eylemleri olanaksız kılmaktır. basitçe el yıkayan birini musluk, su tulumba vs. den bir şekilde bir süreliğine uzak tutup sonuçta kişiye tabularını kırdığında hiçbirşeyin değişmediğini gösterme tekniğidir.