incecik kollarıyla size sarılan ve kocaman kollarınızla sardığınız o dünyanın en güzel şeyine dönersiz "şimdi bir kurşun gelse... ama öyle bir kurşun değil. kör kurşun. ve delse geçse tam şuramdan (şakağınızı gösteriyorsunuzdur). hiçbir şey hissetmeden, öylece ölsem, gitsem." dersiniz. "yaaa.. olur mu öyle şey. öyle konuşma. üzüyorsun beni" cevabını alırsınız o kolları ince, ürkek, zarif yaratılış mucizesinden. Ama aklınız cevapta değildir. O anda "acaba tüm dünyada benim kadar huzurlu biri var mıdır?" diye düşünüyorsunuzdur.
Derken gün gelir. O an ölemediğinize daha bir üzülürsünüz. N'olurdu sanki o an, oracıkta... bir kurşun... n'olurdu sanki...
Ve geri kalan yaşamınız düşünmekle geçer "bir daha o kadar huzurlu olabilecek miyim" diye. Cevabı biliyorsunuzdur ama yine de bir umut olsun diye "huzur içinde ölebilmek" klişesini hayat felsefeniz yaparsınız. Nafiledir.