büyük bir ozan, usta.
nil karaibrahimgil' in tanımıyorum sözüne, "tanımak zorunda değil, gözlerinden öperim" karşılığıyla, büyüklüğünü ve hoşgörüsünü bir kez daha ispat etmiş, ellerinden öpülesi insan.
öncelikle neset ertaş üstadı türkü dinlesin, dinlemesin her iç anadolu insanı tanır veya bir kez olsun duymuşluğu vardır. *
iç anadolu'dan çıkalım, o zaman türkü dinleyenlerin yine büyük çoğu bilir fakat türkü ile alakasi olmayan insanların önemli bir kısmı adını dahi duymamıştır. hele şehir züppeleri 'o da kim, o kadar iyi olsa mutlaka duyardım' tarzı cümleler kurarlar.
neyse efendim, elbette şunu hafifletici sebep olarak aktarmam gerekir, her ne kadar üstad'ın türkülerinin çoğu bir çok sanatçı tarafından coverlanmış ve türküleride popüler daha doğrusu gayet tanınmış olmasına rağmen üstad, bilhassa şive ve ağızdan dolayı, 'mahalli' bir sanatçıdır. bu tanımlamadan ne kendisi ne de sevenlerinin gocunmayacağını tahmin ediyor bilakis memnun olacaklarını sanıyorum. *
ikincisi, neşet üstad iç anadoluludur. bilmiyorum başka iç anadolular neler düşünüyor bu konuda ama medyada bilhassa televizyon ekranlarında, ve bunlar içindeki büyük kanallarda, iç anadolu insanı ve kültürüne bir garez varmış gibi gelir bana. misal egelilerin, karadenizlilerin, güney doğu ve doğuluların, sikindirik dahi olsa dizileri ve programları vardır fakat iç anadolu bahse konu olunca bunu söylemek mümkün değildir. asmalı konak* aklıma geldi birden fakat o dizi de bir gram şive yoktur, ki var olanda yöreye alakası olmayan saçma sapan bir konuşma olmakla beraber yöreyle ilgili tek bağ konaktır. olsun ekranlarda olmayalım önemli değil...
sünnisiyle, türkmen alevisiyle biz şehitlerimizi verir kenara çekiliriz... devlet bile, osmanlıdan beri, bizim topraklarımıza üvey evlat muamelesi yapmış, beş para etmez medya ile bir kaç züppenin yapması gerçekten önemli değil...
türk halk müziğinin kilometre taşlarındandır. bu sıralar nil karaibrahimgil'in bir röportajı yüzünden gündemdedir. bu konu hakkında kendisine sorulan soruyu büyük bir olgunlukla karşılamıştır.
muhtemelen muhabirin sorusu şöyledir;
-nil karaibrahimgil sizi tanımadığını söyledi ne diyeceksiniz?
-tanımak zorunda değil, gözlerinden öperim.
yürü be bozkırın tezenesi. işte bu mütevaziliğiniz için büyüksünüz.
medya oyunlarına alet edilmeye çalışılan güzel abimiz. yok efendim tanımayanlar birilerinin sayesinde tanımışda bilmem neymişde ulan koca neşet babanın ne tanınmaya ne duyulmaya sanki ihtiyacı varda. neyin peşindesiniz? sevenleri ona yeterde artar. ben burda aslında herkes gibi şunu görüyorum; tanınmış, insanların gönüllerinde yer eden birinin üzerinden prim yapmaya çalışma kaygısıyla başvurulan bir reklam yolu.
nil karaibrahimgil'e: nil senide sever dinlerdik gözümüzden düştün.
sesiyle, şarkılarıyla, hissettirdikleriyle, yetmişi aşkın yaşına rağmen izleyici karşısındaki duruşuyla, konser öncesi ilk türküsüne of çekerek başlaması ve konser esnasında kendisine yapılan jestler karşısında utanıp, ben sefilliği seviyorum diyerek verdiği karşılıkla bu toprağın dile gelişidir aslında. bir konserinde marksist bi hocamı gördüğümde çok şaşırmıştım ne işi var acaba diye, malum kendisinin neredeyse hemen her türküsünde allah adı geçer. sonra anlamıştım bu toprakları, buranın insanını, buranın kültürünü biraz olsun anlayabilmen için bir iki neşet ertaş türküsü dinlemesi yeter insanın.yıllarca birçok farklı tarzda müzik dinledim, müzik yapan insanlarla bir arada bulundum. Hiçbiri değil de neşet ertaşın sazın bir teline vurması yeterlidir gözlerimden yaşların boşalması için. bu da kıymeti paha biçilemez bir şeydir. Özellikle bu zamanlarda iyice böyledir.
orta anadolu kültürünü ve şivesini türkülere nakış gibi işleyen, değerli bir insandır. türküleri ilk dinlendiği zaman , tarzı çok abes gelebilir. bu adam anırıyor mu denilebilir. ancak zaman geçtikçe ve insan olgunlaştıkça, herşeyi daha bi anlamlı anlarsınız. babasının kırşehirde heykeli vcardır. aslında neşet ertaş yozgat-çiçekdağ doğumludur. ancak kırşehir insanı onu daha çok sahiplendiği için, oda oralı olarak bilinir.
Yaşayan abdalların belki de sonuncusur. * Ecnebi olsa bastığı toprağı öpecek yurdum zibidilerinden bazıları kendisini sevmez. Allah gecinden versin öldükten beş altı yıl sonra kıymeti bilinip gerçek mana da hakkı verilcektir.
bir çok şey söylenir bu bozlakçı, türkücü, bestekar, güfteci için ( sanatçı demiycem; görüyoruz sanatçıları )her şeyi de hak eder .. en güzeli ise şudur kanımca
neşet ertaş TRT radyosuna deneme için ( radyo sanatçılığı için ) gittiğinde zeki müren bunu zahidem' i okurken dinliyor, kulak misafiri oluyor ..kim olduğunu falan soruyor .. neşet' in ismini veriyorlar ..neşet ertaş radyoda sanatçı olunca bir gün ortak bir yerde rastlaşıyor zeki mürenin bir kadim dostu ile .. "paşa seni görmek ister neşet bey" diyor bu zeki müren dostu .. neşet ertaşta paşanın kulisine gider .. kuliste bir arkadaşı ile viski içiyordur zeki abi.."selamın aleyküm " der yerel ağzıyla ( gurban olurum ben senin o ağzına neşetim ) "aleyküm selam " der zeki müren o enfes türkçesi ile ve sorar.. yalnız diyalog şeklinde yazayım neşet : n zeki : z
z: ne içersin beyefendi ?
n: rakı içerim paşam ayıp olmazsa huzurunda ..
z: estağfurullah ( rakı söylenir ve gelir)
z: o gün provanda söylediğin türkü senin miydi?
n: evet paşam benimdi
z: rica etsem bir de benim için okurmusun ..
n: ne dimek paşam, emir adlederim..
bağlamasını çıkarır ve zahidem'i okur .. zeki müren ben böyle bir şaheser duymadım deyip neşet ertaşın deyimi ile kafasını duvarlara vurmaktadır huşu içinde .. sonradan zaten kasetine alır bu türküyü zeki müren .. koskoca paşanın kafasını huşudan duvarlara vurdurmuş adamdır ..yukarıda "nedense o kadar süper bir sanat icra etmese de aşırı abartılan üstad" diyen ve ironi yapan arkadaşada, ironi bağlamında cevap olmuştur sanırım ..son olarak evvelim sen oldun, ahirim sensin