türk halk müziğinin devasa ismi bence gelmiş geçmiş en iyi halk ozanıdır diyebiliriz sesinde doğal bir ahenk var insanı yüreğinden vuruyor ve kendini takrar tekrar dinletiyor.
ANADOLU denilen coğrafyada “gönül” sözcüğünü sekiz farklı şekilde telaffuz edebilen tek kişiydi... Hiç kimse “gönül” sözcüğünü onun kadar farklı, onun kadar kalpten, onun kadar tumturaklı, onun kadar dokunaklı bir şekilde telaffuz edemezdi. Öldü ve “gönül” sözcüğü hem öksüz hem yetim kaldı.
iKi: ACEM KIZI
“Uğrun uğrun kaş altından bakınca/Can telef ediyor gül acem kızı” diyerek, bir acem kızının mahcup ve kaçamak bakışlarının nasıl süper yalın, nasıl acayip sinematografik tarif edilebileceğini kanıtladı. Üstelik kızın burnunu fındığa, ağzını kahve fincanına benzettiği halde zerre kadar sakil kaçmamayı başararak...
ÜÇ: SIRLAR
Gösterişli postlara sahip bir mutasavvıf değildi, garip bir halk dervişi idi... Ama tasavvufu yalamış yutmuş gibi çığırdı türkülerini: “Kalpten kalbe giden gizli yol”u o tarif etti, “varıp bir canana ikrar verme”nin önemine o işaret etti, “evvel” ile “ahir”i aşkta o birleştirdi, dünyanın yalan olduğunun altını o çizdi.
DÖRT: RiTMiK KEDER
Gariplik, yetimlik, öksüzlük, dertlilik onun içine öylesine işlemişti ki en oynak, en kıvrak, en ritmik havalarının içine bile derin bir keder, dokunaklı bir hüzün, insanın içine işleyen bir acı sızardı... Ama farkında olmadan... Sıfır kurgusuz... Sıfır hilesiz... Hiç kasmadan... Öylesine...

BEŞ: EŞiTLiK FiKRi
Sosyalizmden falan anlamasa da azılı bir sosyalist gibi “eşitlik fikri”ne adamıştı kendisini... Büyüklenenlere ders verirdi. Kibirlilerden tiksinirdi. Ayrımcılık yapanlardan uzaklaşırdı. Gerçek zenginliğin gönül zenginliği, gerçek yoksulluğun ise gönül yoksulluğu olduğunu söyler dururdu.
ALTI: BiRiCiK
Bağlama çalışı, tavrı, yorumlama biçimi biricikti. Kendi türkülerini bile her defasında farklı çalar ve söylerdi... Kendisinin olmayan türküleri de kendisinin kılarak söylerdi. Onun söylediği “Gesi Bağları”, diğerlerinden değişik olurdu. Herkes “Yozgat Sürmelisi”ni şöyle söylerdi, o böyle söylerdi...
YEDi : BOZKIR
Sabaha karşı bozkırın ortasında seyreden bir uzun yol otobüsündesiniz... Radyodan “Zahidem” türküsü yükseliyor... Çiçekdağı’ndan dökülen gazeller, gurbette gezenler, el kadar hasırlar falan gözlerinizin önünden geçiyor... Tamam, işte Anadolu denilen coğrafyanın kederine inceden vakıf oldunuz. Neşet Ertaş’ın temel işlevi buydu.
SEKiZ: TEVAZU
Konserlerinde ceketini çıkarmak için dinleyicilerinden izin isterdi... Zerre kadar yapmacıklık barındırmayan bir şekilde “Ayağınızın turabı olayım” derdi... En hikmetli sözleri en sıradan sözlermiş gibi söylerdi... Artık eskilerde kalmış çelebiliği, efendiliği en tabii şekilde yaşardı...
DOKUZ: iNiŞLER ÇIKIŞLAR
Avazı çıktığı kadar bağırırken sesini kibar bir şekilde indirebilmekteydi. Ya da sesini kibar bir şekilde inceltmiş ve indirmişken kabaran bir sel gibi en yukarıya çıkarabilmekteydi... Dinlerken şöyle derlerdi olayı bilenler: “Kalmadı artık böyle sesini pervasızca çıkarıp kibarca indirebilenler.”
ON: EFSANE
Başyapıt sayısı bu kadar çok sanatçı var mıdır? “Ahu gözlerini sevdiğim dilber” efsane olmasına yeterken o tutmuş “Niye çattın gözlerini”yi söylemiş. “Evvelim sen oldun” efsane olmasına yeterken o tutmuş “Tane tane benleri var”ı söylemiş. “Mühür gözlüm” efsane olmasına yeterken o tutmuş “Zülüf dökülmüş yüze”yi söylemiş... Neyse... Devam etmeyeyim.
Tevazu abidesi. Kelimelerini seçerek özenle kullandığı her konuşmasında belli olan rahmetli büyük usta. Allah rahmet eylesin güzel eserler bıraktı. Bozkırın Tezenesi.
fanları tarafından neredeyse mustafa kemal atatürk'le bir tutulan sanatçı. en ufak bir eleştiriye tahammülleri yok. yahu sanatçı bu adam, sanat yapıyordu. sanatını seven olur sevmeyen olur. eleştirilebilir de. ne bu hassasiyet?
Çok küçük yaşta tanıştım neşet ertaş türküleriyle.
Elektrikler kesilince mum ışığında babam sazını eline alır türkülerini söylerdi. Öyle öyle öğrendim ve eşlik etmeye başladım babama.
Her dinlediğimde aklıma o güzel günler geliyor. Özellikle " gönül dağı " çok etkiliyor beni. Dinlemeye doyamıyorum.
ülkenin bağrından çıkan, türkülerinde yoksulluk, aşk ve ayrılık konularına hassasiyetle değinen, bozkırın tezenesi olarak anılan halk ozanı. neşet ertaş deyince akla, gönül dağı, sen benimsin ben seninim yar, geleli gülmedim ben bu cihana, hapishanelere güneş doğmuyor gibi gönüllere dokunan türküler akıllara gelir. hayatını türkülerine katarak söyleyen neşet ertaş, izmir de 74 yaşında hayata gözlerini yummuştur.