necip fazılın az gördüğü ama çok etkilendiği imanla şereflenmesine sebep olan seyid abdülhakim arvasi hazretlerine hitaben şiiri;
Sonsuzluk Kervanı, "peşinizde ben,
Üç ayakla seken topal köpeğim!"
Bastığınız yeri taş taş öpeyim.
Bir kırıntı yeter, kereminizden!
Sonsuzluk Kervanı, peşinizde ben...
Gidiyor, gidiyor, nurdan heykeller...
Ufuk önlerinde bayrak kulesi.
Bu gidenler Altun Kol Silsilesi;
Ölçüden, ahenkten daha güzeller.
Gidiyor, gidiyor, nurdan heykeller...
Sonsuzluk Kervanı, istemem azat!
Köleniz olmakmış gerçek hürriyet.
Ölmezi bulmaksa biricik niyet;
Bastığınız yerde ebedî hasat.
Sonsuzluk Kervanı, istemem azat.
kendisinden sonra kelimelerin başta kendi olmak üzere anlamını yitirdiği, eksikliğini her defasında tüm bir insanlığa sanat ve dava cehdinden haykırdığı ve bu işleyişin diyalektiğinin inkişafını üstlenen, insanların nazarında bıraktıkları itibariyle kişiliği kelimelerden ve cümlelerden münezzeh bir mefhum sunan, beşerriyette kendisinin sebebi kendisi olan aziz şahıs.
ruhu şad olsun.
anlamak yok çoçuğum, anlar gibi olmak var;
akıl için son tavır, saçlarını yolmak var...
şiirlerini ve tiyatrolarını büyük oranda fikirle yoğurduğu için , eserlerinde çok farklı bir tad barındıran şair.
Eline alıyorsun bir kitabını başlıyorsun okumaya , bir yer tanıdık geliyor ben bunu okumuştum diyorsun ve birden kafana dank ediyor , bu anlattıkları falanca şiirinde yer almıştır...
Başka hiçbir kimsenin eserlerinde böyle bir durumla karşılaşmadım , inanılmaz keyifli bence. Sanki şairin, şiirini yazarkenki , o bilenemez ruh halinin esrarını çözmek gibi bir şey. Necip Fazıl'ı özel kılan bir durum...
kendi deyimiyle birbirine tam manasıyla zıt iki hayata sahip olan değerli bir şairimizdir ki ''bidaha onun gibisi gelmez'' dediklerimizdendir... ve bir hayatın sorgulanışını şöyle anlatır :
Aynalar, bakmayın yüzüme dik dik;
işte yakalandık, kelepçelendik!
Çıktınız umulmaz anda karşıma,
Başımın tokmağı indi başıma.
Suratımda her suç bir ayrı imza,
Benmişim kendime en büyük ceza!
Ey dipsiz berraklık, ulvi mahkeme!
Acı, hapsettiğin sefil gölgeme!
Nur topu günlerin kanına girdim.
Kutsi emaneti yedim, bitirdim.
Doğmaz güneşlere bağlandı vade;
Dişlerinde, köpek nefsin, irade.
Günah, günah, hasad yerinde demet;
Merhamet, suçumdan aşkın merhamet!
Olur mu, dünyaya indirsem kepenk:
Gözyaşı döksem, Nuh tufanına denk?
Çıkamam, aynalar, aynalar zindan.
Bakamam, aynada, aynada vicdan;
Beni beklemeyin, o bir hevesti;
Gelemem, aynalar yolumu kesti.
politik konularla ne değerler harcandı. daha da harcanacak gibi görünüyor. bunlardan sıyrılarak çok beğendiğim şu şiirini paylaşayım da görün.*
Gittim, gittim, denizin,
Sınır yerine vardım
Halin bana da geçsin!
Diye ona yalvardım
Bir çılgın vesvesede,
içim didiklense de,
Olaydım o cüssede,
o'nun gibi susardım...
"lan top musun şiir mi okuyosun eho eho" diye söylenen dangalakların bile şiirlerinin bir iki mısrasına okuyunca şok oldukları, bayıldıkları üstadların üstadı, baş ucu şairim. allah nur içinde yatırsın..
yıllar sonra gelen edit: hiç de öyle biri değilmiş. şu anda kendisinden zerre hazetmiyorum.
kendi tabiriyle "hak" yolu bulması konusunda bazı kaynaklarda "tik" meselesi dile getirilir.
güya necip fazıl tikini iyileştiren bir hocanın etkisinde kalıyor ve bu yolu seçiyor. oysaki necip fazıl'ın son dönem videolarında dahi yüzündeki tiki mevcut ve faaldir. demek ki durum bir tik ile açıklanacak kadar kolay değil.
(bkz: abdulhakim arvasi)
bir de necip fazıl'ı sığ ve basit şiir yazmakla eleştirenler var ki nasıl olur akıl almaz. sadece çile şiiri için bile ayrı bir çözümleme kitabı yazılabilir. yazdığı ikilikler, insanı üzerinde dakikalarca düşündürmeden sayfayı çevirtmez.
(bkz: çile)
(bkz: kaldırımlar)
(bkz: aşk ve korku)
(bkz: insan ve allah)
(bkz: inanmaz)
(bkz: ezan)
(bkz: müjde)
(bkz: kader)
(bkz: feza pilotu)
(bkz: destan)
hayatının tam manasıyla bir kasırga olduğuna inandığım çelişkilerin zıtların adamı!
uçtan uca koşturan inanç hayatı siyasi görüşleri ve güçlü kalemiyle hayatı birbirinden çok farklı biçimlerde tecrübe etmiş hitabeti kuvvetli bir edebi deha!
necip fazıl'ı bir ideolojinin adamı saymak şiirini kaldırıp atmaktan farksızdır.varlık ve yokluk şiirlerinin olmazsa olmaz temalarıdır."makber"le şiirmize giren ölüm kavramı onun şiirlerinde bir başka türlü şekillenmiştir.zannımca ölümün şairidir necip fazıl. ölümü ondan daha güzel anlatanı bulmak da zordur.
ayrıca necip fazıl nazım hikmet e şu mektubu yazmıştır;
nazim hikmet'e ilk ve son hitap
nâzim hikmet!
nafile çabaliyorsun.
sana kizmiyorum. kizmiyacagim.
hiç bir operatör, ameliyat masasindan kendisini yumrukliyan kanserliye, hiç bir gardiyan, parmakligi içinden kendisine deli diye bagiran çilgina, hiç bir hâkim daragaci önünde küfürler savuran mahkûma kizamaz.
ben kendimi, ne kanser operatörü, ne deli gardiyani, ne de agir ceza hâkimi seklinde görmüyorum. fakat görüyorum ki her hareketim, seninle hiç de alâkadar olmadigi halde, cigerine nester gibi saplaniyor, seni delilerin parmakligi gibi bir azap çerçevesine hapsediyor ve basinin üstünde ip varmis gibi kudurtuyor. beni, doktor, gardiyan ve hâkim seklinde gören sensin! senin bu halini sezer sezmez artik sana kizmiyorum. merhamet ediyorum.
sanma ki ben öfke kabiliyetini kaybetmis bir adamim. insan basiyle fare kafasini birbirinden ayiran tek hassa, bence fikir öfkesidir. bir hiç için ölçüsüz öfkeler duyacak kadar alingan ve hassas bir mizaç tasidigimi sen de bilirsin. fakat bu öfke, iyi kötü bir kudreti, bir sahsiyeti, bir mesuliyeti kalmis insanlara ve hadiselere karsidir. sen mazursun.
çünkü iflâs nedir, onu bütün hacmiyle idrak ettin.
o kadar yalnizsin ki, etrafinda bir sürü (nami müstear) dan baska kimse yok. o kadar konusulmuyorsun ki, isminden ancak kendi (nami müstear) larin bahsediyor. eskiden herkesin dilinde bir problem gibi gezinmeyi tercih eder ve bir dedikoduya, bir ankete dogrudan dogruya istirak etmeyi greta garbo esrarina aykiri bulurdun. simdi bir yerde anket oldu mu, kiymeti ve seviyesi nedir, hiç düsünmeden, kapisi önünde aç biilâç beklesen yedi sekiz kisinin basina en evvel sen geçiyorsun ve sirani kaybetmemek için kimbilir nelere bas vuruyorsun? fikralarin bas sahifelerden moda sahifelerine atiliyor, gene yaziyorsun. hatirlanmak sarti ile ne hakaretlere razi degilsin? tükürügü bile uzun zaman gida edindin. simdi o da yok. bir zamanlar, siirlerinde (killi ve kalin) oldugunu ilân ettigin sarisin ve pembe ensenden, sunun bunun tokat izleri bile uçmus. zaman seni degil, yüz karalarini bile götürmüs. ne hazin bir manzaran var. aksamlari, beyoglu sokaklarinda, yüzlerinde kalin bir duvak, ayaklarinda bir çift siyah bot, ellerinde köpek basli bir semsiye, agir agir geçen sabik rum asüfteleri bile senin kadar merhamete sayan degildir. artik nefret vermiyorsun. zamanin hainligi önünde insanlari tefekkür ve merhamete çagiriyorsun.
bundan bir kaç ay evvel bâbiâlide, staynburg lokantasinda seninle söyle konusmadik mi:
ben - gazetelere yazdigin bu fikralari nasil yaziyorsun, bu kadar adilesmeye nasil tahammül ediyorsun?
sen - ne yapayim, ekmek parami kazaniyorum. baska ne yapabilirim?
ben - kendinden ve haysiyetinden bu kadar fedakârlik edecegine niçin potin boyaciligi etmeyi tercih etmiyorsun?
sen - potin boyaciligi etsem, bir sey zannederler de beni bu isten menederler.
kendisini bu kadar saçma bir mazeretle teselli ediveren, hakikatte tesellisi olmiyan seninle görüyorsun ki ben hiç bir gün kavga etmedim. sana selâm verdim. sana acidim. bu kadar düsmene -acisini ben duyuyormusum gibi- razi olmadim.
simdi bana -tam da senden bekliyebilecegim bir tarzda- çatiyorsun. devlet günlerinde seni rakip diye almaya tenezzül etmeyen adam, bu perisan halinde sana nasil tenezzül eder? artik sen benim gözümde hiç bir seyi temsil etmiyorsun. ne hokkabaz siirini, ne isporta komünizmani, ne hile ustaligini, ne 24 saatlik reklâm açik gözlülügünü... senin nene mukabele edeyim?
ayni ideoloji içinde vaktiyle sarma dolas oldugun ve içlerinde fikirlerine taban tabana zit olmama ragmen konusulabilecek insanlar buldugum gruplar, yani sana benden daha yakin zümreler bile seni, fikir ve sanat âdiliginin, dolandiriciliginin prototipi diye gösteriyorlar. bana ne düser?
iste açikça söylüyorum: ben senin kâbusun, geceleri uykuna giren umacin, her an yoklugunu hissettiren seytaninim. sana aciyorum. fakat elimden ne gelir?
çektigin yokluk istirabina hürmeten, sana vaktile vermedigim serefi veriyorum. seninle ilk ve son defa olarak konusuyorum. fakat hepsi bu kadar. dedigim gibi sen, bence artik mazursun. seni affediyorum, ve ne yapsan affedecegim. bu vaade güvenerek istedigini yap! sakin bu firsati kullanmamazlik etme!
yalniz bil ki, sönmüs ve pörsümüs hüviyetine, o kadar muhtaç oldugun ve elde etmek için ne yapacagini bilemedigin hayati nefhedemiyecegim.
ölü diriltmek ve müflis kurtarmaktan âcizim.
benim hakkimda, içinde hapsettigin seylerin hacmini bilmiyorum. rivayete göre üç perdelik bir piyes, rivayete göre bir roman...
fakat sana karsi hiçbir taktigi kalmamis adamin, bütün bir samimiyet ve açiklikla içini tasfiye etmesine ragmen söyleyebilecegi her sey ve sirf sana hitap etmekle düsebilecegi bayagilik burada toptan ve ebediyen nihayete eriyor.
iste görüp görecegin rahmet!
nazım hikmet ile dostluğunun yanısıra atışmaları ve rekabeti bulunan üstad ünvanını sonuna kadar hak eden ayrıca youtube dan kendi sesinden bazı şiirlerine ve özgeçmişine ulaşılabilicek olan büyük türk şairi.
Büyük türk şairi. Paris kütüphanesini beyninde taşıyan adam. Bir tek dize ile filozofların ömürlerini tükettikleri hayatı anlatabilme kaygısını yenmiş bir deha. insan bu su misali kıvrım kıvrım akarya.
poetikasında şiire " arı bal yapar fakat balı izah edemez" düşüncesiyle yaklaşmış ancak şairi hiçbir zaman edilgenleştirmeyen kendi deyimiyle "şuursuz alet" olarak görmeyen şair ve düşünce adamı . ona göre şiir " mutlak hakikati arama işidir" mutlak hakikatte allah'dır.. o halde şiir bir arayış çabasıdır necip fazıl için . şiirde duygu ve düşüncenin salt olarak işe yaramayacağı düşüncesine sahiptir ki bu da estetik kaygıyı doğurmuş bu eksende ortaya attığı "kütük ve nakış" kavramları üzerinde düşüncelerini kaleme almıştır . neyse uzatmayalım ; tiyatro da yazmıştır " bir insan yaratmak " ..ayrıca sanatçılığından soyundurulamayan bir fikir adamı yönü de vardır.ancak "büyük doğu" düşüncesi sanatçılığının dışında farklı eksenlerde değerlendirilmeye müsaittir.
"bana yanmak dusuyor yangın gorsem resimde
yasıyorum zamanın koptugu bir kesimde "
"batı kültürünün içinden yetişti. saf şiir,sanat, edebiyat ve tefekkür yolundan geldi.
14. islam asrında; islamın asırlar sonra topyekun muhasebesini yerine getirdi.
79 yıllık hayatı ve eserleriyle,her dem, "hayal kanatları kan içinde" tek başına uçar gibi yaşadı" üstadım.