kelimelerle oyuncak gibi oynayan şairlerin sultanı büyük üstad. ölümünün 25. yılında yüce allah'tan rahmet diliyorum kendisine. ecdadını zalimlerle eş tutan bir nesille aynı havayı soludugum için affına sıgınaraktan...
"müjdecim, efedim, kurtarıcım, peygamberim...
sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim."
bu satırların yüzü suyu hürmetine... ahir zaman peygamberi ile dalga geçmeyi medeniyet sanan günümüz kopekleri ile aynı havayı soludugum için affına sıgınaraktan...
26 Mayıs 1904'te istanbul'da doğmuş ve yine bir mayıs günü 25 Mayıs 1983'te çok sevdiği istanbul'da hayata veda etmiştir.
Üstad'ın inanılmaz bir keskin zekâsı, sınırsız ifade kabiliyeti ve belki de en önemlisi bütün çağlara örnek teşkil edecek mükemmel bir Türkçesi vardır. hayatına dair oldukça ilginç hatıraları var:
Üstad, Üsküdar Toptaşı Cezaevi'nden çıkmaktadır. Hava müthiş yağmurludur ve Üstadı hapisten çıkışta eşiyle birlikte üç üniversite öğrencisi karşılamaktadır. Koskoca Necip Fazıl; o büyük kahramanı, hapisten çıkışta toplam dört kişi karşılar. Hazin bir manzaradır. Üstad aldırmaz, Neslihan hanımefendiye dönerek, "Neslihan dua et yağmur yağıyor, yoksa yıkılırdı buralar." der.
Zilleti asla kabullenemez, treni mi kaçırdınız üstad? sorusuna, "Hayır, kovdum gitti. " Cevabını verir." illet, zillet ve killet" mimlediği üç haldir ve onları asla istemez.
Bir gün bir konferansta kalabalık o kadar heyecanlıdır ki, nerede alkışlayacağını nerede susacağını bilmez. Birkaç defa üstadın sözü alkışla kesilince, Durun der Üstad; Ben nerede alkışlayacağınızı söyleyeceğim.
Mahkemede hakim, Necip Fazıl'a:
- Bak, der. Seni bundan böyle bir daha huzurumda görmeyeceğim, öyle değil mi?
Necip Fazıl sorar:
- Hakim Bey, yoksa istifa mı ediyorsunuz?
Necip Fazıl bir konferansında isim vermeden gazetelerin tenkidini yapiyormuş. Fakat o şekilde açık konuşuyormuş ki, bu işlerle çok az ilgili olan dahi hangi gazeteden söz edildiğini anlarmış Dinleyenlerden biri hatibin sözünü keserek:
+ Hangi gazeteden bahsediyorsunuz?
Necip Fazıl sorar:
- Siz ne iş yapıyorsunuz?
+ Keresteciyim.
- Belli,otur!
kelimelerin efendisi, büyük üstad.yazın sahalarının maradona'sı.
deryada sonsuzluğu zikretmeye ne hacet
al sana derya gibi sonsuz karacaahmet
göbeğinde yalancı şehrin, sahici belde;
ona sor, gidenlerden kalan şey neymiş elde?
"Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var;
Oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var"
bayramı bayramımız olması dileğiyle..
çöplüğüm dediği gençliğinin affedilmesi duası ile..
üstad demeye dilimizin varabileceği kadar, ona yaklaşmak dileğiyle..
büyük insan.
şiirlerinde yakaladığı doğu atmosferi mistizim bir daha şiirimize gelmemiştir. Şair olarak ayrı bir yeri, ayrı bir hayatı vardır. Lakin siyasi görüşleri, yaşamı, etkilediği insanların yaptıkları nedense şiirleriye bir değildir.
şariliği konusunda tartışma olmayan fakat siyasi görüşleri nedeni ile fazla büyütüldüğünü düşündüğüm edebi şahsiyet. dile ve şekle hakim oluşu, zekası ve hazır cevaplılığı yıllardır dillerde dolaşır. şiirinde ve kişiliğinde büyük çatlaklar vardır. başlardaki sadeliği son döneminde koruyamamış ve belki de içinde bulunduğu siyasal akımın da etkisiyle dili ağırlaşmıştır.
yahya kemal beyatlı'yla büyük benzerlikler içerir, ondan etkilendiği açıktır. türk şiirindeki yeri yadsınamaz.
üstadı nihat genç ''bozuk ölümler'' adlı yazısında güzel anlatmıştır. ''necip fazıl'ın çile kitabı mayın tarlası gibidir. her dizesinde ölümü hissedersiniz. kabir, tabut, kefen, kezzap, kusmuk, ölüler, cinler, iskelet, kafatası gece yarıları odasına kapanmış her gencin ateşli çoşkusunu,bedenini bu kelimelerle çürütmüştür. hasılı kelam necip fazıl hayata hiç şans vermez.''
"30 yildir saatim islemis ben durmusum
gokyuzunden habersiz ucurtma ucurmusum"
dizelerine sahip usta bir yazar/sair/vatansever. kendisi sairlerin devlet destegi alarak islerine devam etmelerini ve tek gorevlerini siir yazmak ve yazdirmak olarak goren, edebiyata inanilmaz saygi duyan ve kendisini dunyadaki en iyi iki sairden biri olarak goren pirimiz.
araştırmaların sonucunda necip fazıl'ı sevenleri üzecek birkaç bilgi buldum: kendisi 1936'dan önce türkiye'yi gerçekten seven bir kişiymiş ama ne varki abdülhakim arvasi'yle tanıştıktan sonra mason olmuş *, abd çıkarlarına hizmet etmiş * ve terör örgütü ibda c'nin fikir babası olmuştur. ibda c'deki bd, kendisinin aralıklarla çıkardığı büyük doğu dergisine ve dünyanın en büyük mason locasına * nispettir. ayrıca büyük doğunun arapçası maşrık-ı azamdır ki bu da mason locası başkanının ünvanıdır. unutmayın islamcılığın en büyük idollerinin büyük bölümü mason. ayrıca türkiye'deki masonların büyük bölümünün ayrıca sabetaycı olduğu da bilinmekte. bu bağlamca necip fazıl'ın sabetayist olma ihtimali var.
(edit: ey beni eksileyenler! gerçekler her zaman göründüğü gibi değildir. belki de bu durumu ona konduramıyorsunuzdur ama gerçekler acıdır. ayrıca kendisi süleyman demirel'in mason olduğunu belgeyle ortaya koymuşsa bu durum kendisinin masonlarla içli dışlı olduğu ortaya koyar ki bu da onun mason olduğunu kanıtlar)
Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik;
Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur.
Içiçe mimari, içiçe benlik;
Bildim seni ey Rab, bilinmez bilinmez meşhur!
ve o nu bulduktan sonra tepki çekeceğini bile bile o zamana kadar edindiği bütün şöhreti ve en tepesine çıktığı şairlik kariyerini elinin tersiyle itmiş, "sanatına yazık etti" diyenleri çatlatırcasına "ver cüceye, onun olsun şairlik" diyebilmiş;
Kaçır beni ahenk, al beni birlik;
Artık barınamam gölge varlıkta.
Ver cüceye, onun olsun şairlik,
Şimdi gözüm, büyük sanatkarlıkta.
ve artık gözünü bambaşka bir aleme çevirmiş, kendisine bütün fani meselelerin üstünde bir problem edinmiş şair;
ibda-c'nin kurulmasıyla en ufak bir ilgisi olmayan büyük şair,mütefekkir.
ibda-c,necip fazıl'ı anladığını iddia eden bir grup tarafından kurulmuştur,ne kadar anladıkları icraatlarıyla kaimdir,hiç anlamamışlardır.bu örgütün lideri s.m. isimli şahıs(adını anmaya gerek yok) hakkında ciddi iddialar vardır.
ah soner yalçın ah,körpecik zihinleri saçmalık teorilerinle sabatayist deme manyağı yaptın,hele bir de hakiki sabatayist ve masonları yazsan ya.ama onlar "our boys",maçan yemez dimi..
hayır ben yazarım yazmasına da,beni kabul edecek yayınevi tanımıyorum.
BEN, kimsesiz seyyahı, meçhuller caddesinin...
BEN, yankısından kaçan çocuk kendi sesinin...
BEN, sırtında taşıyan işlenmedik günahı;
Allah'ın körebesi, cinlerin padişahı...
BEN, usanmaz bekçisi, yolcu inmez hanların;
BEN tükenmez ormanı, ısınmaz külhanların...
BEN, kutup yelkenlisi, buz tutmuş kayalarda;
Öksüzün altın bahtı, yıldızdan mahyalarda...
BEN, başı ağır gelmiş, boşlukta düşen fikir;
Benliğin dolabında, kör ve çilekeş beygir...
BEN Allah diyenlerin boyunlarında vebal;
BEN bugünküne mazi, yarinkine istikbal...
BEN, BEN, BEN; haritada deniz görmüş, boğulmuş;
Dokuz köyün sahibi, dokuz köyden kovulmuş...
Hep BEN, ayna ve hayal, hep BEN, pervane ve mum;
Ölü ve Münker-Nekir, başdönmesi uçurum...
şiirlerinin böğürerek okunmasına gerek olmayan şair.
bakın gurbet diye bir şiiri var hiç de coşmanıza gerek yok, sakin olun, ağır ağır okuyun.
Dağda dolaşırken yakma kandili,
Fersiz gözlerimi dağlama gurbet!
Ne söylemez, akan suların dili,
Sessizlik içinde çağlama gurbet!
Titrek parmağınla tutup tığını.
Alnıma işleme kırışığını
Duvarda, emerek mum ışığını,
Bir veremli rengi bağlama gurbet
Gül büyütenlere mahsus hevesle,
Renk dertlerimi gözümde besle!
Yalnız, annem gibi, o ılık sesle,
içimde dövünüp ağlama gurbet!..
not: necip fazıl'ın şiirleri sadece "sakarya türküsü"nden ibaret değildir. sakarya da coşkuyla okunacak bir şiir değildir. ama sonlarında vurgunuza bağlı olarak coşabilirsiniz.
çile adlı eserinin bir bölümü didaktik şiirlerden oluşmakla beraber kesinlikle şiir salt eğitmek yönlendirme amaçlı kullanmamıştır. elbette her düşünen bir inanca sahip olan herkes kadar didaktik olmuştur.
ölümü hiç bir zaman özlememiş günahları nedeniyle ölümden korkmuş bir şiirinde ölümü övmüştür. ama o şiirde ölümü özlemek için değil kendisi gibi ölümden korkanlara ölümü sevimli göstermek amacıyla yazılmıştır. onun dışında ölümü özlediğine dair bir tek sözü yoktur.
ve asla ama gençlikten umutsuz olmamış, gençliğe hitabesi'nde bunu gayet güzel göstermiştir.