necip fazıl kısakürek

entry2613 galeri269 ses1
    213.
  1. can yücele sorulan soru ve cevabı:

    - solcular neden necip fazıl okumuyor ?
    -solda necip fazılı anlayacak adam yok ki. hepsi dangalak !

    can baba bu ayarı nihat gence vermiş.

    ben de gencim, necip fazılın çok eserini okudum ama hiç de ateşli coşkum sönmedi. nihat genc'e ikinci sille fazıl'ın kendisinden:

    "sen bir devsin yükü ağırdır devin
    kalk ayağa dimdik, doğrul ve sevin"

    sadece bunu adam gibi anlasaydı yeterdi nihat abiye.
    11 ...
  2. 212.
  3. üstadı nihat genç ''bozuk ölümler'' adlı yazısında güzel anlatmıştır. ''necip fazıl'ın çile kitabı mayın tarlası gibidir. her dizesinde ölümü hissedersiniz. kabir, tabut, kefen, kezzap, kusmuk, ölüler, cinler, iskelet, kafatası gece yarıları odasına kapanmış her gencin ateşli çoşkusunu,bedenini bu kelimelerle çürütmüştür. hasılı kelam necip fazıl hayata hiç şans vermez.''
    0 ...
  4. 211.
  5. fıkra, makale, tarih, oyun ve eleştiri alanında da eserler vermesine karşın şiirleriyle tanınan edebiyatçımız.
    2 ...
  6. 210.
  7. düşünüyorum: o'ndan önce zaman var mıydı?
    hakikatler boşluğa bakan aynalar mıydı?
    4 ...
  8. 209.
  9. şariliği konusunda tartışma olmayan fakat siyasi görüşleri nedeni ile fazla büyütüldüğünü düşündüğüm edebi şahsiyet. dile ve şekle hakim oluşu, zekası ve hazır cevaplılığı yıllardır dillerde dolaşır. şiirinde ve kişiliğinde büyük çatlaklar vardır. başlardaki sadeliği son döneminde koruyamamış ve belki de içinde bulunduğu siyasal akımın da etkisiyle dili ağırlaşmıştır.
    yahya kemal beyatlı'yla büyük benzerlikler içerir, ondan etkilendiği açıktır. türk şiirindeki yeri yadsınamaz.
    1 ...
  10. 208.
  11. şiirlerinde yakaladığı doğu atmosferi mistizim bir daha şiirimize gelmemiştir. Şair olarak ayrı bir yeri, ayrı bir hayatı vardır. Lakin siyasi görüşleri, yaşamı, etkilediği insanların yaptıkları nedense şiirleriye bir değildir.
    1 ...
  12. 207.
  13. "Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var;
    Oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var"

    bayramı bayramımız olması dileğiyle..
    çöplüğüm dediği gençliğinin affedilmesi duası ile..
    üstad demeye dilimizin varabileceği kadar, ona yaklaşmak dileğiyle..
    büyük insan.
    7 ...
  14. 206.
  15. ölüm yıldönümü olmasına rağmen adam gibi kutlamaların yapılmadığı bir yazardır.
    3 ...
  16. 205.
  17. kelimelerin efendisi, büyük üstad.yazın sahalarının maradona'sı.

    deryada sonsuzluğu zikretmeye ne hacet
    al sana derya gibi sonsuz karacaahmet
    göbeğinde yalancı şehrin, sahici belde;
    ona sor, gidenlerden kalan şey neymiş elde?
    6 ...
  18. 204.
  19. ölümünün 25. yılında hürmetle ve rahmetle andığımız, üstad.
    6 ...
  20. 203.
  21. 26 Mayıs 1904'te istanbul'da doğmuş ve yine bir mayıs günü 25 Mayıs 1983'te çok sevdiği istanbul'da hayata veda etmiştir.

    Üstad'ın inanılmaz bir keskin zekâsı, sınırsız ifade kabiliyeti ve belki de en önemlisi bütün çağlara örnek teşkil edecek mükemmel bir Türkçesi vardır. hayatına dair oldukça ilginç hatıraları var:

    Üstad, Üsküdar Toptaşı Cezaevi'nden çıkmaktadır. Hava müthiş yağmurludur ve Üstadı hapisten çıkışta eşiyle birlikte üç üniversite öğrencisi karşılamaktadır. Koskoca Necip Fazıl; o büyük kahramanı, hapisten çıkışta toplam dört kişi karşılar. Hazin bir manzaradır. Üstad aldırmaz, Neslihan hanımefendiye dönerek, "Neslihan dua et yağmur yağıyor, yoksa yıkılırdı buralar." der.

    Zilleti asla kabullenemez, treni mi kaçırdınız üstad? sorusuna, "Hayır, kovdum gitti. " Cevabını verir." illet, zillet ve killet" mimlediği üç haldir ve onları asla istemez.

    Bir gün bir konferansta kalabalık o kadar heyecanlıdır ki, nerede alkışlayacağını nerede susacağını bilmez. Birkaç defa üstadın sözü alkışla kesilince, Durun der Üstad; Ben nerede alkışlayacağınızı söyleyeceğim.

    Mahkemede hakim, Necip Fazıl'a:
    - Bak, der. Seni bundan böyle bir daha huzurumda görmeyeceğim, öyle değil mi?
    Necip Fazıl sorar:
    - Hakim Bey, yoksa istifa mı ediyorsunuz?

    Necip Fazıl bir konferansında isim vermeden gazetelerin tenkidini yapiyormuş. Fakat o şekilde açık konuşuyormuş ki, bu işlerle çok az ilgili olan dahi hangi gazeteden söz edildiğini anlarmış Dinleyenlerden biri hatibin sözünü keserek:
    + Hangi gazeteden bahsediyorsunuz?
    Necip Fazıl sorar:
    - Siz ne iş yapıyorsunuz?
    + Keresteciyim.
    - Belli,otur!
    5 ...
  22. 202.
  23. kelimelerle oyuncak gibi oynayan şairlerin sultanı büyük üstad. ölümünün 25. yılında yüce allah'tan rahmet diliyorum kendisine. ecdadını zalimlerle eş tutan bir nesille aynı havayı soludugum için affına sıgınaraktan...

    "müjdecim, efedim, kurtarıcım, peygamberim...
    sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim."

    bu satırların yüzü suyu hürmetine... ahir zaman peygamberi ile dalga geçmeyi medeniyet sanan günümüz kopekleri ile aynı havayı soludugum için affına sıgınaraktan...

    yerin cennet mekan olsun.
    16 ...
  24. 201.
  25. (#150853) aleykümselam üstad, allah'ın rahmeti üzerine olsun.
    2 ...
  26. 200.
  27. 25 mayıs 2008 25. vefat yıldönümü olan yazardır. yeni şafak gazetesi'nde yahya düzenli hakkında güzel bir yazı yazmıştır.

    --spoiler--

    Üstad Necip Fazıl ın 25. vefat yıldönümünde O nun "ideolocya Örgüsü"nü merkeze alarak bir "medeniyet tasarımcısı" sıfatıyla dikkatlere sunmak, bugün müthiş bir kavramsal altüst oluş yaşayan Müslüman entelektüellere bir şey ifade eder mi?
    Biraz daha geriye giderek, konuyu temellendirerek bu soruya cevap arayalım ve Üstad Necip Fazıl ın Ontolojik anlamını tesbite çalışalım. Bugün kimi Müslüman aydın/kültür adamlarınca medeniyet tasarımı, medeniyet projesi kavramları soyut-ütopik-bağlamından kopuk olarak nitelendirilse de biz Necip Fazıl gibi işin tahkikinde olan bir mütefekkirin 40 yıllık çile ile ciğerinden kalemine kan çekerek örgüleştirdiği, kitaplık çapta bütünleştirdiği ideolocya Örgüsünün lafzını bile okuma ihtiyacı hissetmeyenler konumuz dışında..
    Osmanlı sonrası gerek ferdî zuhur, gerekse de toplumsal zuhur için mutlak gerekli olan ihtiyacı (belki büyük iddia gibi gelebilir ama) sadece Üstad Necip Fazıl hissedebilmiş ve bunu ideolocya Örgüsü ismiyle bütünleştirmiş, örgüleştirmiştir. Ne diyordu bu eserinin ilk baskısındaki ithafında ? "Ben bu eseri örgüleştirmek için yaratıldım." ifadesinin altını çizmemiz gerekiyor. Gene ideolocya Örgüsü nün girişinde "Fikirde, sanatta, anlayışta, anlatışta, buluşta, tutuşta, dağıtışta, toplayışta ve nihayet yaşanmaya değer hayatın ölçülerini billurlaştırma işinde dünyanın en büyük adamı olmak isterdim; nefsim için değil de, sırf O nun ümmetinden en hakîr ferde düşen liyakat payını ve üstünlük derecesini göstermek için..." diyor.
    işte Üstad ın temel fonksiyonu, ne yapmak istediği ve yaptığı burada ortaya çıkıyor ve ortaya konuluyor. Üstad, Osmanlı sonrası artık devlet ve toplum plânında tefessüh eden, ortadan kaldırılan islâm ın bütün bir tasarım halinde yani medeniyet projesi olarak yeni zaman ve mekân şartlarında nasıl olacağı? temel sorusunun cevabını ideolocya Örgüsü yle vermiştir. Bunu da Büyük Doğu olarak isimlendirmiştir. Büyük Doğu; kendi ifadesiyle "Gelmiş ve gelecek zaman boyunca bütün eşya ve hadiseler zeminini avlamaya memur bir fikir ağı... Bu ruh, sistem ve ismin, bağlı olduğu iman mihrakına göre hiçbir istiklâli yoktur. Olanca saffet ve asliyetiyle islâmiyete yol açma geçidi.. Ve çoktan beri kaybedilmiş bulunan bu saffet ve asliyeti 21. asrın eşiğinde eşya ve hadiselere tatbik etme işi..." işte Üstad ın bahsettiğim tecdid işlevini bu cümlede bulabilirsiniz. O nun kendisi müceddit olduğunu söylemiyor. Biz O nun yaptığı işin ve sadece ülkemiz için değil, tüm islâm alemi ve tüm insanlık için ihtiyaç olan tecdid-yenilemenin ne olduğunu, ne olması gerektiğini O nun ideolocya Örgüsü yle anlayabiliyoruz.
    O nun şiirlerinin bütününü ihtiva eden Çile sine bu gözle baktığınızda da aynı şeyi görürsünüz. Aynı tecdidi şiir idraki içerisinde yaşarsınız.
    ideolocya Örgüsü nün sonunda "islamı Yenilemek" başlığı altında bu konuyu (teceddüt-yenileme) özet maddeler halinde manifesto şeklinde ortaya koyar: "islâm yenilenmez. Anlayışı yenilemek gerekir. Anlayış mı? Nurun aynadaki aksi... Aynayı yenilemek... Güneş yenilenmez. Göz yenilenir. islam, başı ve sonu olmayan ebedî yeninin ismi... Ona her an biraz daha nüfuz etmektir ki, yenilik...... Bunca zevalin ardından ancak kemal çığırı açılabilir..."
    Büyük fikir adamları, büyük ideologlar aynı zamanda büyük yenileyicilerdir. Bu yenileme asla reform la karıştırılmaması gereken bir yenilenmedir. Reformist düşüncede asla, öze, temele ilişkin bir tağyir ve tebeddül sözkonusudur, tecdit-yenilemede ise asla, öze, temele bakan gözün yenilenmesi sözkonusudur. Yâni reformist düşüncede tamir-ıslahatçılık; tecdit-yenilemede ise tahkim-inkılâpçılık esastır.
    Büyük Doğu/ideolocya Örgüsü; depo edilmiş, istiflenmiş bilgiler, malzemeler, malûmatlar yığını değildir. Konfeksiyon düşünceler, paketlenmiş fikirler değildir. Kendine özel terminolojisi, kavramsal düzeni (yeni deyimle) konsepti olan, çelişkisiz diyalektiği olan bir bütündür.
    O nun Büyük Doğu su; Allah ve Resulû ne bağlılığın büyük borcunu yerine getirebilmenin aşk derecesinde Büyük Dâvâsını, Büyük Rüyasını, Büyük Duasını, Büyük Doğrusunu ifade eder. O nun Büyük Doğu su bir dünya görüşüdür. Önce bunu anlayabilmek lâzım. Burada ideolocya Örgüsü nün tahliline girmek gerekmiyor. Zaten o kendi kendisini tahlil ediyor, terkipleştiriyor.
    ideolocya Örgüsü; kimse farkında değildir ki aynı zamanda islâm ın Anadolu coğrafyasındaki arkeolojik ifadesiidir. Medeniyet Tasavvuru dur dedik.. Üstad daki medeniyet tasavvuru/düşüncesi, onun fikir ve mücadele hayatının başından beri temellendirilmiştir. 1939 yılında yazdığı yazılarından birisinde "benim kafamda Asyacılık, eski Yunandan beri seyrini, istihalelerini bildiğimiz Avrupa medeniyeti dışında ve ona rakip ayrı bir medeniyet tasavvurudur. Bütün peygamberlere ve ruhî fenomenlere yataklık eden büyük Asya, şenliği tükenmiş mazisiyle olduğu kadar, onu zenginliklere boğacak şahsiyetli oluşların davet edeceği istikbaliyle de ayrı ve tam bir vaklıktır..." hükmünü veriyor. Bu ifadeleri ancak bugün anlayabilme rüşdüne erebiliyoruz. O da tam değil. Bugün medeniyetler diyaloğu veya medeniyetler çatışması şeklinde gündeme gelen medeniyet tasavvurlarında aslında ortaya konulabilecek, teklif edilebilecek medeniyet ruhu, kitaplık çapta bir bütün halinde sadece Üstad ın ideolocya Örgüsü nde mevcuttur.
    Gene 1939 da "Dünya görüşü" eksikliğini ihtar eden Üstad diyor ki: "Bu devirde eline kalem almak cesaretini gösteren her insan, yapacağı en beylik teşbih ve kullanacağı en ucuz nükteyi bile, herkesçe malûm bir dünya görüşünün ölçülerine dayamak zorundadır." Bu ne müthiş bir tezatsızlık ve idraktir.
    Bu manâda Üstad ın ideolocya Örgüsü bir manifestodur. Üstad ideolocya örgüsüyle ütopya sı olan adamdır. Projesi, gelecek tasarımı olan adamdır. Büyük Doğu veya ideolocya Örgüsü; bütün bir insan memuriyet ve mes uliyetine Üstad ın verdiği cevaptır. Sorumluluklar derece derece.. Üstadın yaşadığı gerçeklik ancak ideolocya Örgüsü gibi bir cevabı gerektiriyordu. ideolocya Örgüsü ndeki birtakım kavramları, isimlendirmeleri bir türlü anlayamayanların Büyük Doğu dan nasipleri yoktur. Üstad ın kendisi ideolocya Örgüsü nün başında; "Eğer bu davayı bütünleştirebiliyorsak bizi ayakta ve saygıyla dinleyiniz; iddiamıza rağmen maskaralaştırıyorsak, maskaraların akıbetine mahkûm ediniz!!" demesine rağmen, her ikisi de gerçekleşmemiştir
    Kavram ve muhtevaya ilişkin müthiş bir iğdiş oluş yaşayan Müslüman aydınların kendilerini sorgulayacakları bir ayna olarak Necip Fazıl a bakmalarının elzem olduğunu söylesem, abartılı olmayacak sanıyorum. O nun yaptığı (Towarniki nin Heidegger için söylediği gibi) "denenmesi gereken bir ilacın adı değil, bir görev, bir iş... O, üçbin yıl sonra da okunuyor olacak!.."
    25. ölüm yıldönümünde, O nu rahmetle anıyoruz.

    --spoiler--
    5 ...
  28. 199.
  29. sairlerin sultanı unvanını sonuna kadar hak eden büyük insan. tiyatro eserleri de en az şiirleri kadar çarpıcı ve ders verici olmakla beraber okuyanın ayağını yerden kesecek kitabı "o ve ben" dir. bir çok kişi tarafından yazdığı şiirlerin tamamı çile'de var sanılır lakin öyle değildir.çile'de yer almayan siirlerine bir örnek vermek gerekirse;

    kitâbe

    benim de yerim bu il oldu yâhû!
    gençlik bahçesinde sel oldu yâhû!

    çünkü tâ derinden bağrımı yaran
    o başımın tâcı el oldu yâhû!

    saçları boynumda dalgalandı da
    beni boğmak için tel oldu yâhû!

    alevde yaktıktan sonra, nefesi
    külümü savurdu, yel oldu yâhû!

    ben bu hâlden ibret almadan göçtüm
    ondan ibret alan el oldu yâhû!

    hakkında yazılacak çok şey var lakin dilimde buna değer söz yok. nur içinde yatsın.
    6 ...
  30. 198.
  31. kendilerini sol düşünceye yakın bulan yazarcan arkadaşların "irticai faaliyet" lere zemin oluşturduğunu söylediği zat-ı muhterem. üstad.

    be hey izansız, nazım hikmet'e yapılan en ufak bir eleştiriye katlanamıyorsun ve gelip burada belki de türkçeyi en iyi kullanan şaire bok atıyorsun. şimdi ben nazım hikmet'e anarşik, komünist hareketlenmelerin kaynağı idi desem, -ki demem. ben senin gibi olmayı kendime zûll sayarım.- nasıl davranacaksın, neler sayacaksın bana. onu merak ediyorum.

    rusya emperyalizminin kanatları arasında kendini tüy gibi hafif hisseden, gözlerini karatmış arkadaşlarda kendisini amerikan emperyalizmine destek verdiği için suçluyor. yahu siz hakketen cahil misiniz yoksa bana mı öyle geliyor.

    bak şöyle bi' kitabı var; ideolocya örgüsü...! heh. bunu bi' okuyun ondan sonra gelip düşünelerinizi kusun. (burada kusun yerine başka bi' şey derdim ama terbiyem müsade etmedi.)
    15 ...
  32. 197.
  33. komunizm veya kapitalizm, sscb veya abd, demokrasi veya dikdatörlük gibi mecburi bir seçim ortamında, kendisi "ne o ne bu" diyerek kendi fikri yapısını ortaya koyarak, yükseklerdeki bir çobanın grubu ikiye bölüp sağa sola sürdüğü bir zamanda o kendi ideolocya örgüsünü kurmuştur. bugün bu örgü, israil tarafından çevirilmiş ve anlamlandırılmaya çalışılmaktadır.

    bence ona amerikancı demekle kuyumcuya hurdacı demek arasında hiç bir fark yoktur. ulan hiç mi eskimeyecek sizin "çamur at izi kalsın" felsefeniz. gidin kendinizi geliştirin. ona buna bok atmakla bir yere varamazsınız. götünüz yiyorsa siz de gidin çile'ki bir mısra gibi eser verin.*

    yaşamış olsa ona amerikancı diyecek adam bulunamazdı be memlekette. kaleminden yedirttirdiği darbeleri adamın kuyruk sokumundan çıkarttırması ile de bilinir üstad.*~~
    8 ...
  34. 196.
  35. ucuzculuğun dayanılmaz hafifliğine kurban verdiğimiz son şahsiyet.

    necip fazıl'ı amerikancı ilan edenler, yani onu milli onurdan yoksun göstermeye çalışanlar, yani sömürgeciliğin dostu diye takdim edenler, yani katliamların destekçisi olduğu imasında bulunanlar; bu yaptığınız Hrant Dink'in ermeni diasporasına 'yalnızca nefretle yaşıyorsunuz, akıl ve vicdanınızı perdeleyen şu duygulardan kurtulun artık.' manasında söylediği 'kanınızdaki türk zehrinden kurtulun.' ifadesini bağlamından kopararak Türklüğe hakaret şeklinde yorumlayıp infaz etmeye eş değer bir durumdur.

    necip fazıl soğuk savaş esnasında komünizm-demokrasi ikilemi karşısında demokrasi tercih etme manasında kullandığı amerika'nın yolunu tutmak ifadesini şartların tamamen değiştiği günümüzde amerikan güdümünde yaşamak olarak çarpıtanların fikir meydanında zerre onurları yoktur.

    siyasi görüşleri kendisine ters geldiği için sevmeyenler olacaktır tabi ki, ama onlara acizane tavsiyem tek bildiği karalama olan bu zavallıların dediklerine sığınmasınlar, bu yapılan bağlılık duydukları sol duruşa, adalet hissine yakışmaz.

    '' Coğrafya ve tarihimiz, bizi, kapitalizma ve komünizma sistemleri arasındaki nihaî muhasebenin ana rakamını temsil edecek kadar nazik bir makamda bulundurduğuna göre, Amerika'dan bu makamın dolgun hakkını istemek ve nazlı bir sevgili muamelesi görmek biricik dikkatimiz olmalıydı. Olmadı; sanki Amerika tarafından boş bir araziye sevkedilmiş ve hudut bekçiliği almış boğaz tokluğuna çalışır bir millet olduk.
    Hele lisaniyle, üslûbiyle, tipiyle, ruh haletiyle ve kendine göre kültürü veya kültür iddiasiyle Amerikalının içimize nüfuzu korkunç bir şeydir. Dolar kuvvetine dayanan ve sade Türkiye'de değil, dünyanın her tarafında kendisini hissettiren bu maddî ve aynı zamanda mânevî nüfuz belki Avrupa'nın ruhî sahada baş derdidir.
    Zira Amerikalı, eski bir kök ve şahsiyet damarına bağlı olmaktan uzaktır.Garbın milletler katışığından öyle bir melezdir ki, o milletlere ait ruh uktelerini dibinden tıraş etmiş; ve meselesiz, dâvasız, dertsiz, ıztırapsız, yalnız madde hesaplarına bağlı ve beş hasse plânında yaşar bir yeni insan tipi getirmiştir. Bu yeni insan, elektriğin ne demek olduğunu düşünmez veya düşünmekte bir fayda görmez; onu bir ampul içinde zaptetmeği kâfi bulur. Bu yeni insanın hürriyet fikrinden, daha doğrusu insiyakından başka hiçbir ruhi sistemi yoktur. Başı boştur, ilcalarına tâbidir, her kayıttan ve ölçüden âzadedir, manevî sulta ve disiplin boyunduruklarından hiç birinin hükmü altına giremez; hasılı tam mânasiyle tabiat ve madde insanıdır.''

    ''Başınızı kaldırıp büyük şehirlerde şöyle bir halimize bakacak olursanız, Amerikanizm denilen âfetin, kılığımızda, meşrebimizde, üslûbumuzda, edamızda bizi kendimizden ne kadar uzaklara götürdüğünü, yahut götürmek istediğini sezersiniz.
    Mekteplerimize, gençlerimize, züppelerimize, zevk-u safa hayatımıza; ve oradan müesseselerimize, evet bütün müesseselerimize dikkatle bakınız yeter!
    Bir Amerikan gemisinin istanbul'a geldiği gün, şehrin geçirdiği telâşın, (Noel) babanın çıkını etrafında çocuklar geçirmez.
    Eğer arada bir kendilerinden şu veya bu tarzda, hattâ bayrağımıza kadar uzanan kabalıklar görüyorsak, bunu, Amerikalının mizacında değil, kendi ruhî zebunluğumuzun muhatabımıza verdiği gururda aramalıyız.
    iktisat reçetelerine kadar her şeyi sonsuz cömertliğinden beklediğimiz bir millet fertlerinin bize karşı ulvî hareket etmesini beklemek ve böyle bir istidadı da Amerikalıdan ummak, yerinde sayılamaz.
    Bize düşen, kendi kendimize sahip olarak, Amerika'nın ebedî müttefiki, Amerikalının da "Sen sensin, ben de ben" tarzında dostu olmaktır. Amerikalıyı da böylece kendimiz için bir saadet unsuru kılmak... Yoksa belâ haline getirmek değil.

    ''Bunu * en küçük milletler yaparken biz yapamazsak hazin olur. Amerika da ancak böyle bir şahsiyete maddî ve manevî itibar biçebilir. Yoksa, gelip geçici menfaatleri bakımından alâkadar olduğu; ve bir Amerikan bahriyelisinin iki yana açık bacakları arasındaki perspektif içinde mutalea ettiği kadrodan ileriye geçemeyiz.'' ifadeleri basında çıkmış bir resme atıftır, nöbet duruşundaki amerikalının karşısında omuzları çökük durmayı kasdeder; necip fazıl bu hali eleştiriyor kabul edilemez olarak addediyor. ayrıca metinde geçen 'kadrodan' kelimesi çamur at tutmazsa izi kalırcılar tarafından kasten 'kadından' olarak tahrif edilmiştir. https://galeri.uludagsozluk.com/r/28405/+
    6 ...
  36. 195.
  37. zindandan mehmed'e mektup isimli siiriyle beni benden almis büyük ustad.
    "Baba katiliyle baban bir safta!"
    insanin nasil da icine isliyor, burnunun diregini sizlatiyor yahu?!
    6 ...
  38. 194.
  39. Üstad !* Yıllar yıllar önce kayseri'den gelen gençleri göstererek, bu kubbelerin altını bu züppelerle doldurmadıkça bu iş olmaz, derken; o züppelerden birinin papyonlu, smokinli, kraliyet nişanlı halini tasavvur edebilmiş miydin ?
    2 ...
  40. 193.
  41. "ben 'hakikatten' o'na giden değil, o'nu topyekun kabullendikten sonra o'ndan hakikate gelen müminim".
    2 ...
  42. 192.
  43. doğum gününe 1 gün kala vefat eden şairler sultanı.*
    4 ...
  44. 191.
  45. göz kaptırdığım renkten, kulak verdiğim sesten,
    affet senden habersiz aldığım her nefesten *
    6 ...
  46. 190.
  47. düşüncelerine rağmen beş vakit namaz kılamayan muhterem. *

    Edit: kendisi de bu durumdan şikayetçiydi!
    0 ...
  48. 189.
  49. döneklik buysa.

    üstad bunada giydiriyor çağın ötesinden.

    Marifetli hokkabaz, başını kaldır da bak!
    Gökte bir oynayan var, yıldızlarla kaydırak...
    5 ...
© 2025 uludağ sözlük