savunduğu davadan dolayı kendisine gerici diyenlere verdiği cevapla müthiş bir ayar vermiş büyük mütefekkir ve şair;
'' şimdi ben, 19-20 yaşlarımda gördüğüm hadiseyi bugüne tatbik ediyorum. bir at yarışında bulundum. fransa' da askeri bir at yarışı idi. yedi devir dolanacaklardı dairenin etrafında ve bitiş yerinde yarış nihayete erecekti. attan biraz anlayan bilir ki, cins hayvanlar arasında ne kadar fark olursa olsun bir devir fark olmaz. 40 metre, 50 metre, 100 metreye kadar gider nihayet... düşük kan geride kalır, koşamaz... fakat atlardan biri o kadar kaltabandı ki, öbür atlar altıncı devri bitirmek üzere; o daha birinci devri bitirmiş gidiyor. ve halk '' yuha '' diye bağırıyor mütemadiyen.... öyle oldu ki, potaya, yani bitiş noktasına 6 tane cins attan o kaltaban at daha evvel girmiş gibi göründü. en geride olduğu halde, hepsinden ilerde ! işte bize gerici diyenler, bu kaltaban katırın cinsindendir ! ''
kendisi 26 yıl önce ebedi hayata intikal etmiş olsa da eserleri ile ölümsüzlüğü yakalamış, edebiyat alanındaki başarılı yapıtlarıyla, her okunduğunda ruha farklı dokunan şiirleriyle unutulmayacak olan, rahmetle anılan edebi kişilik, üstad.
30 yasına kadar içkisiydi alkoluydu berdust bir hayat yasamıs daha sonrasında 360 derece dönerek, islami duygular içersinde türkçülükle beraber bunu harmanlayıp daha politik şiirler yazmayı seçmiş şair. genel anlamda yazdıgı şiirler felsefiktir.önceki hayat tarzında yazdıgı bir çok şiiri yakıp yıktıgı söylenir. lakin içlerinden birini atamamış, onu atmaya kıyamamıştır zaten o da benim necip fazıldan sevdigim tek şiirdir; (bkz: kaldırımlar)
sanatta deha, dehada sanattır necip fazıl kısakürek... bekleyendir, beklenenini ve kaldırımların en büyük evladıdır. anlayabilene anlatmıştır dili döndüğünce bildiklerini, gördüklerini, hislerini... ayak seslerinin sahibi de odur... ölümünün* 26. yıl dönümünde rahmetle anılandır.
toplum siyasi tercihlerine dehasından daha fazla ilgi göstermiştir. oysa ki, şiirlerinde vermeye, aşılamaya çalıştığı mesajları göz ardı ederek(tabii ki farklı görüş destekleniyorsa) şiirleri analiz edildiğinde her şiirde ayrı bir şov yaptığı fark edilir. büyük insandır, öyledir böyledir beni çok ilgilendirmiyor açıkçası, ama şiirlerindeki matematiği ve ahengi tutturabilen başka bir şair ne yazık ki türkiye'den çıkmamıştır. nazım hikmet okumayı daha çok seviyor olsam da şairliği açısından türkiyenin bir numarası olarak kesinlikle necip fazıl'ı görmem de bundandır. bir daha kimsenin de anlam bütünlüğünü bozmadan bu kadar mükemmel bir dizilişle bu kadar ahenkli şiir yazabileceğini düşünmüyorum.
şöyle bir örnek verirsek:
"Vicdan azabına eş kayna kayna Sakarya
Öz yurdunda garipsin öz vatanında parya
insan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su
Bir hayata düştük ki hayata kurmuş pusu
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek
Siz hayat süren leşler sizi kim diriltecek
Kafdağını assalar belki çekerde bir kıl
Bu ifritten sualin kılını çekmez akıl
Sakarya saf çocuğu masum Anadolu'nun
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun
Sen ve ben gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız
Rengimize baksınlar kandan ve çamurdanız
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader
Aldırma böyle gelmiş bu dünya böyle gider
Bana kefendir yatak sana tabuttur havuz
Sen kıvrıl ben gideyim son Peyganber kılavuz!
Yol onun varlık onun gerisi hep angarya
Yüz üstü çok süründün ayağa kalk Sakarya.."
kanımca sanatının doruğu olmayan bu eserde bile bütünlüğü hiç bozmadan inanılmaz bir kelime seçimi yetisi göstermiştir. özellikle parya kelimesinin kullanımında (öz vatanında parya) kelimenin sosyal boyutu yanında dışlanmışlık anlamının da olması ve ifrit kelimesinin "iç kemiren" anlamı yanı sıra doğu masal ve efsanelerindeki kötü korkunç cin anlamının olması ve kafdağı gibi masal göndermesi yüklü bir kelimeyle aynı beyt de kullnılmış olması takdire şayan. hayranlıkla bakıyorum.
şiir: aklın, ruhun, inancın ve cesaretin kelimelerle müthiş bir ahenk içinde birleşmesi ve okuyanın aklına, dantel gibi işlenmesi.
şair: necip fazıl kısakürek.
--spoiler--
durun bir dünya iniyor tepemizden
çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden
çekiyor tebeşirle yekun hattını afet
alevler içinde ev, üst katında ziyafet
--spoiler--
üstad...
kalın bir zincir. bağlayan mı desem, saran mı? biri birinden ne bir fazla ne bir eksik. tastamam duruyor karşımda. ilmek ilmek eklemişsin birbirine. göz okurken, dil söylerken tutulup kalıyor ahengine.
şimdi nereden başlasam, ne yazsam, o uyumu, o birlikteliği, o lirik durumu nasıl anlatsam diye düşünüyorum. yazdıklarına tasvir bile yetmiyor. noksan hep bir şeyler. bir de lirik sözcüğü en çok senin şiirlerine yakışıyor.
"Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?"
çok yakınsın, oradasın, istanbul'un boynuzunda huzurla yatmaktasın. aradan geçen zamanda hiç unutulmadın, çoğalarak artmaktasın. *
Her ne kadar değeri çok çok iyi bilinse de, siyasal kamplaşmanın bir tarafının bayrağı olduğu için, yine de hakettiğinden az değer verildiğini düşündüğüm şairdir. Bu durumun bir benzeri için (bkz: nazım hikmet)
hüseyin üzmez'in şu bizimkiler kitabını okuyan herkesin görebileceği gibi övgü duymak konusunda deliliğe varan bir reddeye ulaşmış üstünlük kompleksine ölçü biçilemeyen şair. ayrıca orada anlatılanları okuyanlar -üstelik onunla aynı görüşe sahip birinden- üstadın(!) o kadar abartılacak bir adam olmadığını, hatta yer yer komik bile olduğunu görebilirler.