ne zaman sol framede görsem, hakkında bir şeyler yazasım gelen yüce ozan.. canlı canlı dinleyemeden, o bağlamanın sesini yakından hissedemeden göçmek istemiyorum şu dünyadan.
kıbrısın fethinden, 13 yaşında aşık olduğu melo'suna kadar her duyguyu divan sazının telleriyle dile dökmüş, dinlenildiğinde içiren, içirdiğinde dinleten türk ozanı.
tayyip erdoğanı, " sigara içmeyip de avradı mı dövsün! " cümlesiyle rencide etmiş, nil karaibrahimamcagiller adlı canlıya cevap olarak " gençtir, bilmemiştir." diyebilecek kadar mutevazi gönül dostudur.
sanatçı denince akla bu adam gelir işte. memleketimi pek sevmem, ama bu adam öyle bir adam ki hemşehrisi olmak gurur veriyor. üstünden seneler geçse de eserlerinin kalıcılığının bozulmayacağına inandığım, her türküsüyle insana farklı farklı şeyler yaşatan üstat. iyi ki var.
o gün alnındaki teri silen çocuğu yaşındaki gencin elinden öptü ya milyonların karşısında(gözümden yaş geldi), o gün ne hegel'de ne de kant'da anlayamadığım sanat-ahlak ilişkisini idrak ettim. sen var ol üstat biz ölürüz.
hem sanatçı hem de nasıl adam olunuru gösteren büyük üstad. hayatın her alanına giren modernizme inat; yüzyıllarca eskimeyecek tükülerin sebebi... burda ona hürmet etmek yetmez! biz ve bizim gibiler, neşet ertaş gibi ustaları yeni nesillere anlatmalı,onların farkındalıklarını bu yöne doğru kaydırmalıyız.
neşet'i tanıyan sazı tanır, neşet'i tanıyan türküyü tanır, türküyü tanıyan türk'ü tanır...
elini öpmeye çalışan birine "aynısı sende de var" diyebilecek, ceketini çıkarmak için onu dinlemeye gelenlerden izin isteyecek kadar yüce gönüllü bir adamdır.