Bu dünya soguyacak,
yildizlarin arasinda bir yildiz,
hem de en ufaciklarindan,
mavi kadifede bir yaldiz zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamiz.
Bu dünya soguyacak günün birinde,
hatta bir buz yigini
yahut ölü bir bulut gibi de degil,
bos bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlikta uçsuz bucaksiz.
Simdiden çekilecek acisi bunun,
duyulacak mahzunlugu simdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
'Yasadim' diyebilmen için...
Diyelim ki, agir ameliyatlik hastayiz,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün degilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de gülecegiz anlatilan Bektasi fikrasina,
hava yagmurlu mu, diye bakacagiz pencereden,
yahut da sabirsizlikla bekleyecegiz
en son ajans haberlerini.
Diyelim ki, dövüsülmeye deger bir seyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanip ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hinçla bilecegiz bunu,
fakat yine de çildirasiya merak edecegiz
belki yillarca sürecek olan savasin sonunu.
Diyelim ki hapisteyiz,
yasimiz da elliye yakin,
daha da on sekiz sene olsun açilmasina demir kapinin.
Yine de disariyla birlikte yasayacagiz,
insanlari, hayvanlari, kavgasi ve rüzgariyla
yani, duvarin ardindaki disariyla.
Yani, nasil ve nerede olursak olalim
hiç ölünmeyecekmis gibi yasanacak...
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesala,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani,
bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın, yani, o derece, öylesine ki, mesala,
kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut, kocaman
gözlüklerin,
bembeyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin,
hem
de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni
buna
zorlamamışken, hem de en güzel, en gerçek şeyin yaşamak olduğunu
bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile,
mesala,
zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak, yani
"herkesle birlikte barış uğruna, emperyalizme ve faşizme karşı savaştığı sırada bile, moskova'da oynanan bir piyesinde [ivan ivanoviç var mıydı yok muydu], bürokrasinin tehlikelerine karşı arkadaşlarını uyarıyordu. ne militan disiplininden geçti, ne de yazar eleştiriciliğinden. bu çelişmeyi sonuna kadar yaşadı. bu sürekli gerginlik, son yıllarda, mahpusluktan artakalan güçlerini de yedi bitirdi. ama asıl bu yönüyle bugün bir örnek insan olarak kalıyor aramızda."
konstrüktivizm ve futurizm sanat akımlarını benimsemiş, bir tren yolculuğunda mayakovski'nin yazdığı basamak şiirlerini görünce ondan etkilenmiş ve türk yazınındaki ilk basamak şiirleri kaleme almıştır. türk şiirine özgürlük kazandırmış, hece ölçüsü ve aruz vezni kullanmayarak da şiirin müzikal yapısının sağlanabileceğini kanıtlamıştır. asonans, aliterasyon gibi harf tekrarları;sözcük ve cümle tekrarları ile şiirlerinin müzikalitesini arttırmıştır. tematik olarak da türk şiirini zenginleştirmiştir.
Niçin öldün Nazım?
Ne yaparız şimdi biz
Şarkılarından yoksun?
Nerde buluruz başka bir pınar ki
Onda bizi karşıladığın gülümseme olsun?
Seninki gibi ateşle su karışık
Acıyla sevinç dolu,
Gerçeğe çağıran bakışı nerde bulalım?
Kardeşim,
Öyle derin duygular, düşünceler yarattın ki bende,
Denizden esen acı rüzgar
Kapacak olsa bunları
Bulut gibi, yaprak gibi sürüklenir,
Yaşarken seçtiğin
Ve ölümden sonra sana barınak olan
Oraya, uzak toprağa düşerler.
Al sana bir demet Şili kasımpatılarından,
Al güney denizleri üstündeki ayın soğuk parlaklığını,
Halkların savaşını, kendi dövüşümü
Ve yurdumun kederli davullarının boğuk gürültüsünü
Kardeşim benim, dünyada nasıl yalnızım sensiz,
Çiçek açmış kiraz ağacının altınına benzeyen yüzüne hasret,
Benim için ekmek olan, susuzluğumu gideren, kanıma güç
Veren dostluğundan yoksun.
Hapisten çıktığında karşılaşmıştık seninle,
Zorbalık ve acı kuyusu gibi loş hapisten,
Zulmün izlerini görmüştüm ellerinde,
Kinin oklarını aramıştım gözlerinde,
Ama parlak bir yüreğin vardı,
Yara ve ışık dolu bir yürek.
Ne yapayım ben simdi?
Tasarlanabilir mi dünya
Her yana ektiğin çiçekler olmadan?
Nasıl yaşamalı seni örnek almadan,
Senin halk zekanı, ozanlık gücünü duymadan?
Böyle olduğun için teşekkürler,
Teşekkürler türkülerinle yaktığın ateş için.
rusya'ya gittigi zaman oralardan cok etkilenmis kominist sair. rusya'da ki gelismisligi vede makinalasmisligi gorunce kimsenin bilmedigi bir siirinde su misralari soylemistir.
''trik trak trik trak makinalasmak istiyorum''
tabi vatan hayini ilan edildigide goz onune alindiginda aslinda vatan hayini degildir. sadece teknolojiden oldukca etkilenmistir.
(bkz: her s*kim salatalik diyene bir avuc tuz alip kosmak)
hasretin yoğurduğu, memleket özleminin büyüttüğü ve şüphesiz türkçe'yi en iyi kullanan şair, büyük usta..ideolojisi, yaptıkları, ettikleri, söylemleri bir yana, 20. asrın en büyük şairlerinden biri olduğu su götürmez bir gerçektir.
ve komünisttir evet..hiç saklamamıştır bunu zaten. hep umutlu, güzel günler görmenin hayaliyle yaşamıştır. kimbilir, belki de görmüştür..
Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...
Ne güzel şey hatırlamak seni:
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi istanbul toprağının...
içimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti...
Parmakların ucunda kalan kokusu sarduya yaprağının,
güneşli bir rahatlık
ve etin daveti:
kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
sıcak koyu bir karanlık...
Ne güzel şey hatırlamak seni,
yazamak sana dair,
hapiste sırt üstü yatıp seni düşünmek:
filanca gün, falanca yerde söylediğin söz,
kendisi değil
edasındaki dünya...
Ne güzel şey hatırlamak seni.
Sana tahtadan birşeyler oymalıyım yine:
bir çekmece
bir yüzük,
ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
Ve hemen
fırlayarak yerimden
penceremde demirlere yapışarak
hürriyetin sütbeyaz maviliğine
sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...
Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinde,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...
- Uyumak şimdi,
uyanmak yüzyıl sonra, sevgilim...
- Hayır,
kendi asrım beni korkutmuyor
ben kaçak değilim.
Asrım sefil,
asrım yüz kızartıcı,
asrım cesur, büyük ve kahraman.
Dünyaya erken gelmişim diye kahretmedim hiçbir zaman.
Ben yirminci asırlıyım
ve bununla övünüyorum,
Bana yeter
yirminci asırda olduğum safta olmak
bizim tarafta olmak
ve dövüşmek yeni bir âlem için...
- Yüz yıl sonra, sevgilim...
- Hayır, her şeye rağmen daha evvel.
Ve ölen ve doğan
ve son gülenleri güzel gülecek olan yirminci asır
(benim şafak çığlıklarıyla sabaha eren müthiş gecem)
senin gözlerin gibi, Hatçem,
güneşli olacaktır.
bundan 20 yıl öncesine kadar vatan haini olan, şimdi ise vatan şairi olmuş kişi. hayır madem kötüleyecektiniz neden şimdi baş tacı ettiniz. evet baş tacı edilmesi gerekiyor fakat neden o zaman vatan haini ilan ettiniz? sorularının sorulması gereken şahıs.
biyografi yazarı paruşev'in atatürk isimli kitabının 318 ve 319 numaralı sayfalarında şöyle bir bölüm geçmekte:
"mustafa kemal'in şiire olan tutkusu, geleceğin büyük şairi nazım hikmet'i de yanına çekecektir.
nazım hikmet, şiirde daha ilk adımlarını attığı günlerde arkadaşı vala nurettin'le, bütün yurtta sözü edilen kişiyi görebilmek için, ankara'ya giderler. nazım hikmet'in dayısı ismail fazıl paşa ikisini bir handa bularak alır, meclise götürür.
ismail fazıl paşa, onları mustafa kemal'e tanıtır:
'işte sözünü ettiğim şairler.'
gençler, gözlerini karşılarındaki bu insana dikmiş, anadolu ihtilalinin liderinde başkalarında olmayan özellikleri görmeye çalışmaktadırlar. mustafa kemal, onlara şöyle der:
'bazı genç şairler, moda adıyla anlamsız şiirler yazmaya başladılar. benim size öğüdüm açık ve belirli bir amaçla yazmanızdır.'
1929 yılında bir istanbul basımevi nazım hikmet'in ilk şiir kitabını basar ve colombia şirketi de ozanın kendi sesinden şiirini plağa alır. nazım hikmet'in amcası ali fuat paşa, bir akşam mustafa kemal'i salkım söğüt şiirini dinlerken bulduğunu anlatmaktadır. mustafa kemal soluksuz dinlemektedir. plak bitince coşkunluğunu belli eden bir sesle:
'ne şair!' der.
birkaç yıl sonra nazım hikmet cumhurbaşkanlığı köşkü çankaya'yı ziyaret teklifi alıyor. fakat burjuva cumhuriyetinin maksatları kendi fikirlerine aykırı olduğu için, nazım bu teklifi reddetmektedir."