40 gun icin yasi kuculmesin diye 20 kasim 1901 yerine 15 ocak 1902 yazilan ve bunu benimsiyen eski sovyetler birligi ulkelerinde dolastiginiz zaman eger turkseniz bilmek zorunda oldugunuz harika ama degeri oldukten sonra anlasilan TURK sairi.
BiR ŞEY
I
Bir şey ki hava gibi ekmek gibi su gibi
Lazım insana lazım onsuz yaşanılmıyor
Ana baba gibi dost gibi yavuklu gibi
Kalp titremeden göz yaşarmadan anılmıyor.
Bir şey ki gözümüzde memleket kadar aziz
Aşk ettiğimiz kendimize dert ettiğimiz
Adını çocuklarımıza bellettiğimiz
Bir şey ki artık hasretine dayanılmıyor.
II
Bir şey daha var yürekler acısı
Utandırır insanı düşündürür
Öylesine başka bir kalp ağrısı
Alır beni ta Bursa'ya götürür.
Yeşil Bursa'da konuk bir garip kuş
Otur denmiş oracıkta oturmuş
Ta yüreğinden bir türkü tutturmuş
Ne güzel şey dünyada hür olmak hür.
Benerci Jokond Varan Üç Bedrettin
Hey kahpe felek ne oyunlar ettin
En yavuz evladı bu memleketin
Nâzım ağbey hapislerde çürür.
rutkay aziz kendisiyle ilgili olarak haftalık'a verdiği röportajda nazım'ın bu şartlarda mezarında rahat edemeyeceği bir türkiye'ye getirilmesini yanlış bulduğunu söylemiştir ve haklıdır da. yer üstündeki aydınlarımızı yiyen bu düzen, yerin altında aşık olduğu toprağa kavuşmuş nazım'ı rahat bırakmaz ne yazık ki.
"nazım'ın memleketinin edebiyatında oynadığı tarihsel rolün bilincine varanlar artık biliyorlar ki, nazım'ın adı, yığınların karşıdevrimin karanlık kuvvetlerine karşı yapmakta olduğu gürültüsüz ama güçlü savaşla bağlantıdadır."
türkiye'nin en çok yazan ve hakkında en çok yazılan şairinin 105. yaşı kutlu olsun.
giderayak işlerim var bitirilecek
giderayak
kurtardım ceylanı avcının elinden
ama daha baygın yatar, ayılamadı
kopardım portakalı dalından
ama kabuğu soyulamadı
oldum yıldızlarla haşır neşir
ama sayısı bir tamamı sayılamadı
çektim kuyudan suyu
ama bardaklara konulamadı
güller dizildi tepsiye
ama taştan fincan oyulamadı
sevdalara doyulamadı
giderayak işlerim var bitirilecek
giderayak...
o'nu vatan hainliğiyle suçlayan embesillere, düşünceden korkanlara, örümcek kafalılara ve onun uzantılarına;
MEMLEKETiMi SEViYORUM
Memleketimi seviyorum :
Çınarlarında kolan vurdum, hapisanelerinde yattım.
Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı
memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.
Memleketim :
Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya,
kurşun kubbeler ve fabrika bacaları
benim o kendi kendinden bile gizleyerek
sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.
Memleketim.
Memleketim ne kadar geniş :
dolaşmakla bitmez, tükenmez gibi geliyor insana.
Edirne, izmir, Ulukışla, Maraş, Trabzon, Erzurum.
Erzurum yaylasını yalnız türkülerinden tanıyorum
ve güneye
pamuk işleyenlere gitmek için
Toroslardan bir kerre olsun geçemedim diye
utanıyorum.
Memleketim :
develer, tren, Ford arabaları ve hasta eşekler,
kavak
söğüt
ve kırmızı toprak.
Memleketim.
Çam ormanlarını, en tatlı suları ve dağ başı göllerini seven
alabalık
ve onun yarım kiloluğu
pulsuz, gümüş derisinde kızıltılarla
Bolu'nun Abant gölünde yüzer.
Memleketim :
Ankara ovasında keçiler :
kumral, ipekli, uzun kürklerin pırıldaması.
Yağlı, ağır fındığı Giresun'un.
Al yanaklı mis gibi kokan Amasya elması,
zeytin
incir
kavun
ve renk renk
salkım salkım üzümler
ve sonra karasaban
ve sonra kara sığır
ve sonra : ileri, güzel, iyi
her şeyi
hayran bir çocuk sevinciyle kabule hazır
çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım
yarı aç, yarı tok
yarı esir...
sen yanmasan
ben yanmasam
biz yanmasak
nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?
demiş, Türk şiirinin çizgisini üst seviyelere taşımış, şiirlerine bakılınca sanatı ilk kez bu kadar net bir şekilde düşünceyle harmanlamış ilk Türk şairi olduğu anlaşılan, vatanını satmaya çalışanlarca haksızca '' vatan haini'' damgası yemiş, kimseyi öldürmemiş, incitmemiş sadece saçma bir şekilde düşüncelerinden ötürü hunharca suçlanmış, elalemin memleketinde vatanına hasret bir şekilde hayatını yitirmiş fikir hükümlüsüdür. Ne acıdır ki hala mezarı kendisinin vasiyet ettiği üzere sıradan bir köydeki bir ağacın altına taşınamamıştır. Elalemin filozofu çağlar önce ''Düşünüyorum öyleyse varım'' der, bizim bazı işe yaramazlar da kalkar adama '' Niye düşünüyorsun? haydi bakalım dooooğru hapse !! der. Neden geri kaldığımız bellidir. Nazım'ın naaşının hala çok özlediği yurduna getirilmemesinin nedeni nedir? Neden çekiniliyordur? Ortada tonca hortumcu, katil, siyasal kasap cirit atarken düşünmekten başka birşey yapmamış, tek sözde suçu bu olan, dünya çapındaki edebi gücü önünde bütün alemin saygıyla eğildiği bir değerin mezarının hasret kaldığı ülkesine getirilmemesinin sebebinin arkasında ne niyetler vardır? Bunların hepsi cevaplanması gereken ama aslında cevabı çoktan bilinen sorulardır. Bu ülkenin içişleri bakanı bile meclis komisyonda kendisi hakkında '' Madem vatandaşlığını geri istiyor, gelsin başvursun, geri verelim. '' diye yüzsüzce ve ahlaksızca bir cümle kuruyorsa, işte bu densizlik yıllardır yurdum insanının birbirine sorduğu ''ne olacak bu memleketin hali? '' sorularına en acı ama en gerçek cevaptır kanımca...
geçen hafta moskova'da bulunan arkadaşımın mezarından toprak getirerek beni çok sevindirdiği, adına ceviz ağaçları dikilesi şair. orta okul mezunlarının hala onu vatan haini olarak tanımasını engellemek için bir şeyler yapılmalı.
"...
Nâzım Hikmet Sovyetler Birliği'nde komünizmin geçirdiği gelişmelerden, proletarya adına başlatılan diktatörlüğün bir kişi diktatörlüğüne dönüşmesinden çok tedirgin olmuştu. Düşüncelerini açık açık söylemekten çekiniyor, susuyor, zor durumda kalırsa başına bir şey gelmemesi için inanmadığı sözler ediyor, ama yeri geldikçe güvendiği arkadaşlarına bu tedirginliğini yumuşak bir dille aktarıyordu.
Örnekse, 1951 yılında, ilya Ehrenburg'a şöyle demişti :
"Stalin Yoldaş'a büyük bir saygım var, ama onu güneşe benzeten şiirler okumaya dayanamıyorum, bu yalnız kötü şiir değil, kötü duyarlık."
Aslında bir konuk olarak bulunduğu Sovyetler Birliği'nde Stalin'den korkmaması olanaksızdı. Ayrıca çevresindeki katı komünistlerin tepkilerinden de çekiniyordu. Özgürlükçü davranışları, birtakım uygulamaları eleştirişi zaten göze batmakta, arada bir yakınlarınca uyarılmaktaydı. Bir iki kez de sorumlu kişilerce uyarılmıştı. Kulağına, disiplinsiz davranışlarını sürdürürse, yemeklerine katılan ilaçlarla yavaş yavaş zehirlenebileceği, ya da bir kazaya kurban gidebileceği gibi dedikodular da geliyordu.
5 Mart 1953'te Stalin ölünce Yazarlar Birliği önde gelen şairlerden bu acı olayı yansıtan şiirler yazmalarını istedi.
Nâzım Hikmet de bir şiir yazdı, ama Stalin'i her şeyin üstüne çıkarıp tek başına putlaştırmayan, Marx, Engels, Lenin'le birlikte, devrimin içindeki yerine koyarak anan bu şiir, sonuçta halkın birliğinin önemini vurguluyordu.
..."
"beni stalin yarattı." gibi bir cümleyi gerçekten söylemiş midir bilemem, hiçbir yerde okumadım.
fakat, eğer söylemişse de yukarıda alıntılanan metnin içinde söylenme gerekçesi, o günün koşulları bağlamında açık bir şekilde anlatılmaktadır.
ayrıca nazım hikmet ivan ivanovic var mıydı yok muydu adlı, stalin dönemini ağır bir biçimde eleştiren bir oyun yazmış ve bu oyun sadece bir gece oynanmış, ardından yasaklanmıştır.
bilmiyorum daha fazla bir şeyler söylemeye gerek var mı?..
bir şeyler yazmadan önce birazcık araştırsak??!!
milli mücadelemize kalemi ile katkıda bulunmuş güzel yürekli insan.
----------------
"...
Ankara'ya vardıklarında kendilerine verilen ilk görev istanbul gençliğini milli mücadeleye çağıran bir şiir yazmak oldu. Üç gün içinde yazıp bitirdikleri bu üç sayfadan uzun şiir Matbuat Müdürlüğü'nce, 1921 martında 11,5 x 18 cm boyutlarında dört sayfa olarak, on bin adet bastırılıp dağıtıldı. Şiirin yankıları o kadar büyük oldu ki, Millet Meclisi üyeleri böyle güçlü bir çağrının doğurabileceği sorunların nasıl çözüleceğini tartışmak gereğini duydular.
..."
O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan bir ev.
Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan evin.
O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan eve.
Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruliiiii
hanımeli
açan ev..
edit: bu şiiri kötü oylayan zihniyet, bugün bu halde olmamızın sebebi sizsiniz, afferin!
Korkunç ellerinle bastırıp yaranı
dudaklarını kanatarak
dayanılmakta ağrıya.
Şimdi çıplak ve merhametsiz
bir çığlık oldu ümid...
Ve zafer
artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar
tırnakla sökülüp koparılacaktır...
Günler ağır.
Günler ölüm haberleriyle geliyor.
Düşman haşin
zalim
ve kurnaz.
Ölüyor çarpışarak insanlarımız
halbuki nasıl hakketmişlerdi yaşamayı
ölüyor insanlarımız
ne kadar çok
sanki şarkılar ve bayraklarla
bir bayram günü nümayişe çıktılar
öyle genç
ve fütursuz...
Günler ağır.
Günler ölüm haberleriyle geliyor.
En güzel dünyaları
yaktık ellerimizle
ve gözümüzde kaybettik ağlamayı :
bizi bir parça hazin ve dimdik bırakıp
gözyaşlarımız gittiler
ve bundan dolayı
biz unuttuk bağışlamayı...
Varılacak yere
kan içinde varılacaktır.
Ve zafer
artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar
tırnakla sökülüp
koparılacaktır...
memleketini sevdiği için vatan haini damgası yemiş büyük insanlardan biri. diğerlerinin kimler olduğunu hepimiz az çok biliyoruz. ama isterseniz ;
(bkz: deniz gezmiş)
(bkz: ahmet kaya)
vatanını daha yaşanılır bir yer kılmak için hayatlarından olan bu adamların varlığı kaçımıza rahatsızlık veriyor acaba ?
kaçımız, bu adamlar gerçekten bizim için, daha iyi yaşamamız için öldüler veya öldürüldüler diyor?
kaçımız vatan sevgisinin sadece bozkurt işaretiyle gösterilmeyeceğinin farkında..
evet bu adamlar öldü veya öldürüldü ama bundan sonrada böyle büyük adamlar çıkacaktır ve çıkmasıda gerekir. ne olur onları anlayalım hiç olmazsa.. en azından bu adamların mezarları rusyada veya franasada olmasın. zincirli kuyuda yer bulalım...
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.