türkiye cumhuriyeti'nin en ünlü ve en kaliteli şairidir; 1902-1963 yılları arasında yaşamış olan şair, osmanlı'nın son dönemlerinde şiir yazmaya başlamış, işgal istanbulundan, anadolu'ya savaşmak için kaçmış, tkp'ye katılmış, oradan da batum'a ve moskova'ya geçmiştir. yeni bir devrimle sarsılmış o günün rusya'sında henüz ortodoksluk batağına düşmemiş marksizmin etkisindeki yepyeni fikirlerle karşılaşmış, *devrimci sanat akımları ve sanatçılarla yüz yüze gelmiştir. doğu halkları üniversitesi'nde * aldığı eğitimin ardından, türkiye'ye dönmüş ve tkp'nin gizli örgütlenmesinde aktif çalışmış, dönem dönem tutuklanmıştır. 1938 yılında harp okulu öğrencilerini isyana teşvik etmekten dolayı yargılanmış ve hapis cezasına çarptırılmıştır. 1950 yılına kadar değişik hapishanelerde yatan şair, bu arada kesintisiz olarak ciltler dolusu şiir yazmıştır. 1950'de çıkarılan bir afla serbest kalmış, kendisini askere alma provokasyonu nedeniyle, ülkeyi gizlice terk etmiştir. 12 yıl boyunca ağırlıklı olarak moskova'da yaşamıştır. burada hem şiir yazmış, hem, tkp için çalışmaya devam etmiş, bizim radyo'nun kurulmasını sağlamıştır. radyoda sunuculuk yapmış, kendi sesinden şiirlerini okumuştur. yaşamının son döneminde en güzel şiirlerini yazmış, o güne dek yaşadığı çok sayıda aşkın sonuncusu olan vera ile evlenmiştir. 1963 yılında kalp krizi sonucunda * yaşama veda etmiştir. mezarı moskova'da sanatçıların gömüldüğü ünlü mezarlıktadır.
tüm eserleri:
835 satır (1929 şiir)
jokond ile si-ya-u (şiir)
varan 3 (1930 şiir)
1+1=1 (şiir, nail v. çakırhan ile)
sesini kaybeden şehir (1931 şiir)
benerci kendini niçin öldürdü (1932 şiir)
gece gece telgraf (şiir)
kafatası (oyun)
bir ölü evi yahut merhumun hanesi (oyun)
bu bir rüyadır (1934 operet)
portreler (1935 şiir)
taranta babu'ya mektuplar (1935 şiir)
unutulan adam (1935 oyun)
simavne Kadısı oğlu şeyh bedreddin destanı (1936 şiir)
it ürür kervan yürür (fıkra, orhan selim adıyla)
alman faşizmi ve ırkçılığı (çeviri-derleme)
sovyet demokrasisi (inceleme)
yeşil elmalar (roman)
la fontaine'den masallar (1949 masal,ahmet oğuz saruhan adıyla)
saat-21-22 şiirleri (1965 şiir)
inek (1965 oyun)
ferhad ile şirin (1966 oyun)
enayi (oyun)
kan konuşmaz (roman)
memleketimden insan manzaraları (1966 şiir,5 cilt,1966-1967)
rubailer (1966 şiir)
dört hapisaneden (1966 şiir)
yeni şiirler (şiir)
sabahat (oyun)
ocak başında /yolcu (oyun)
yusuf ile menofis (1967 oyun)
kuvayı milliye (1968 şiir, kurtuluş savaşı destanı adıyla : 1965)
kemal tahir'e mapushaneden mektuplar (mektup)
cezaevinden memet fuat'a mektuplar (mektup)
sevdalı bulut (masal)
son şiiirleri (1970 şiir)
bursa cezaevinden va-nü'lara mektuplar (mektup)
demokles'in kılıcı (1974 oyun)
nazım ile piraye (1975 mektup)
nazım'ın bilinmeyen mektupları (1986 mektup, adalet cimcoz ile mektuplaşmaları)
yatar bursa kalesinde (1988 şiir)
hikayeler (1991 hikaye)
çeviri hikayeler (hikaye)
soyadı kanunun çıkmasıyla birlikte başvurusunu yaparken ki "-soyadınız ne olsun beyfendi?" sorusunun üzerine "hiçbir şey yani kelimenin tam anlamıyla ran" olsun diye cevap vermiş mavi gözlü proleter dev.
Belki ben
o günden
çok daha evvel,
köprü başında sallanarak
bir sabah vakti gölgemi asfalta salacağım.
Belki ben
o günden
çok daha sonra ,
matruş çenemde ak bir sakalın izi
sağ kalacağım...
Ve ben
o günden
çok daha sonra:
sağ kalırsam eğer,
şehrin meydan kenarlarında yaslanıp
duvarlara
son kavgadan benim gibi sağ kalan
ihtiyarlara,
bayram akşamlarında keman
çalacağım...
Etrafta mükemmel bir gecenin
ışıklı kaldırımları
Ve yeni şarkılar söyleyen
yeni insanların
adımları...
O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan bir ev.
Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan evin.
O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruliiii
hanımeli
açan eve.
Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruliiiii
hanımeli
açan ev..
mustafa suphi'nin kurduğu Türkiye Komünist Partisi'nin üyesidir. ayrıca bir zamanlar cumhuriyet gazetesinin vatan haini ilan edip gazetesine insanların tükürmesi için resmini koyduğu bir komünisttir. nazım hikmet vatan hainliği yapamaya devam ediyor...
ferzan özpetek in cahil periler filminde büyük ve gizli bir aşkın başlamasına sebep olan kitabın yazarı. iki kişi italyada bir kitapçıya girerler ve aynı kitabı arıyorlardır. kitaptan bir tane kalmıştır..
Haydi güle gülü gülüm
haydi güle güle
Hani ağlamak yoktu?
Ağlama kızım,
gözüne batacak sürmelerin.
Taksiye bindin işte,
işte hapishanesinde yattığım şehrin
geçiyorsun içinden.
Şöför belki ben yaşta bir adam
dikiz aynasından bakıyor sana
anlıyor bu güzel kadının ağlamasını.
Belki onunda içerde yatanı vardır,
belki tanır beni, belki kendiside bizdendir.
Biliyorum:
Demirlerden seyrettiğim bu şehir
kaplıcalar
türbeler
ipek fabrikaları ve kocaman bir çınardır.
Ve sahici insanları
benim insanlarım
nasılda perişan...
Fakat yüzlerine güneş vurmuş gibi olmuştur
sen gözyaşları arasından
onlara baktığın zaman.
Sen bu şehre bundan öncede geldin demek?
Sen bu şehre gelesinde beni aramayasın!
Öylemi? AĞLA GÜLÜM!
Hemde hüngür hüngür ağlamalısın.
Hayır ağlama, Allah belamı versin benim ağlama!
Etrafına bak:
Ben ve şehir çoktan arkada kaldık
...
Sonra birden anladım ki, yıllardır, ama uzun yıllardır bu tirende yaşıyorum.
- ama, bunu nasıl, neden anladığıma hâlâ şaşıyorum -
ve hep aynı büyük, aynı umutlu türküyü söyleyerek
sevdiğim şehirlerle sevdiğim kadınlardan boyuna uzaklaşıyorum
ve hasretlerini etimin içinde işleyen bir yara gibi taşıyorum
ve bir yerlere yaklaşıyorum, bir yerlere yaklaşıyorum.
hapisteyken kendisine acıyanlara net bir cevap veren kişidri de aynı zamanda. kendi fikirlerini açıkça beyan ettiği bu şiir de, kendisine neden acınılması gerekmediğini ifade edeen bir kişi. ölemden önce iki üzüntüsü vardı; 1. istanbul'u ve vatanını bir daha göremeyecek olmak ve kurtuluştan önce ölecek olmak. hapisteyken yazıdığı şiir aşağıdaki gibidir.
sevdalınız komünisttir,
on yıldan beri hapistir,
yatar bursa kalesinde.
hapis ammâ, zincirini kırmış yatar,
en âlâ mertebeye ermiş yatar,
yatar bursa kalesinde.
memleket toprağındadır kökü,
bedreddin gibi taşır yükü,
yatar bursa kalesinde.
yüreği delinip batmadan,
şarkısı tükenip bitmeden,
cennetini kaybetmeden,
yatar bursa kalesinde.
tahir ile zühre
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden
ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.
Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey
kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
herhalde insanların gözünü kör eden bağnazlığa, iktidar müstevlilerinin dikte ettirdiği boş masallara, eşitsizliğe, yoksulluğa, bağnazlığa karşı duyulan nefreti, yazdığı şiir ile en iyi dile getiren büyük insan. türkçe yazan türkçe söyleyen şair:
yaldızlı meşin kabı
parçalanmış kitabı
ay altında dün gece
deli bir derviş gibi
mumu sönmüş rahlesi yere devrilmiş gibi
okudum saatlerce.
yaldızlı meşin kabın
parçalanmış koynunda uyuklayan kitabın
çevirdikçe küf kokan her sarı yaprağını
sandım ki eşiyorum bir mezar toprağını...
ince el yazıları canlandı birer birer
masallarda çizilen yüzleri gösterdiler
iblis bir yılan oldu, adem havvaya kandı
kardeşini öldüren lanetli ruhu gördüm
koca yahta bir gemi ummanlarda çalkandı
ufuklardan güvercin bekleyen nuh'u gördüm
ismail'in topuğu kumdan çıkardı zemzem
tur-u sina da musa kaldırdı kollarını
asasını vurunca yarıldı bahr-i kulzem
buldu ben-i israil kudüs'ün yollarını..
zekeriya zikrini
bir sonsuz aha verdi
doğdu isa bikrini
meryem allah'a verdi
kureyş-i muhammed'e kucak açtı medine
bir ateş mezar oldu kerbela hüseyin'e
sayfalar döndükçe bunlar hep birer birer
doğrulup devrildiler
ay battı güneş doğdu
kalbimde ateş doğdu
yaldızlı meşin kabı
parçalanmış kitabı
varsın gömülsün diye bir ebedi uykuya
attım kör bir kuyuya
yazık yazık bize ki asırlarca aldandık
karanlıkta çizilen izleri görmek için
görüp yüz sürmek için
yazık yazık bize ki bir çırağ gibi yandık
ne gökten necat geldi ne bir parça merhamet
çalışan esirlere isa, musa, muhammet
sade bir satır dua bir tütsü buhur verdi
masal cennetlerinin yollarını gösterdi
ne beş vaktin ezanı ne anjelüs çanları
zincirden kurtarmadı yoksul çalışanları
yine biz köleleriz efendilerimiz var
yine her melun taşı yosunlanmış bir duvar
esir efendi diye koymuş da adlarını
iki bahta ayırmış arzın evlatlarını
efendi işletiyor esir işliyor gene
yine efendilerin gümüşlü sofrasından
kar gibi ekmeğinden şarap dolu tasından
kırıntı artık bile düşmüyor işleyene
yine biz esir geçen her günün akşamında
eve sade bir lokma ekmek getiriyoruz
gece yağmur inlerken evimizin damında
ısınabilmek için güneşi bekler gibi
birbirine sokulan hasta köpekler gibi
yırtık yorganımızın altında titriyoruz
çiftimiz balyozumuz sonsuz çalışmamızla
asırlardır bağrında inleyen kazmamızla
heyecana geldi de kara toprağın kalbi
kendini teslim eden taze bir kadın gibi
çiçeklerle donandı dünya isimli ağaç
biz bu ağacımızın dibinde ölürken aç
efendiler gösterip sırıtan dişlerini
birer birer topluyor bütün yemişlerini
efendiler ağalar evliyalar keşişler
ebedi karanlığın boğulsun kollarında
artık temiz ruhların aydınlık yollarında
sade bir din bir hak bir kanun varsa
o da işleyen dişliler...
bir tanem!
son mektubunda:
''başım sızlıyor,
yüreğim sersem!''
diyorsun.
''seni asarlarsa
seni kaybedersem;''
diyorsun;
yaşayamam!''
yaşarsın karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda;
yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlarda
ölüm acısı!
"aha çok pis laf soktum" mantalitesinde olanların eleştirdiği kişi. ee o zaman onların tarzında cevap vereceksek şunu soralım ona; "sen ne yaptın bu ülke için?" onun için bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayalım.
Bu ülkenin gördüğü ve göreceği tek mavi gözlü devin, Mustafa Kemal Atatürk olduğunu unutan insanların elim bir şekilde mavi gözlü dev benzetmesini yakıştırdıkları yüce şahsiyettir hazretleri.
Şu anki dünya düzeninde elle tutulacak tek dayanağı kalmamış bir düşüncenin gerçekleşme hayallerinde yüzen insanların son kozlarından birisidir nazım hikmet.
Kendisi yaşında gençler taşla, sapanla, kazma kürekle vatan mücadelesine koşarken bu mavi gözlü dev!! kazım karabekir'e gideceğiz yalanıyla sovyetlerde okumaya gitmiştir. Bu yüzden dev'dir o çoklarının gözünde. Uzaktan gördüğü, duyduğu kahramanlığın destanını yazmakta çok zordu be kardeşim. işte bu yüzden vatansever...
Amerika şerefsizlerinin, Hirosima'ya attığı bombadan ve ya nükleer santrallerden dolayı ölen çocuklar ve kore'ye giden mehmetçikler yüzünden sadece amerika'ya verip veriştirirken, kucağında yattığı stalin'in döneminde öldürülen 4,5 milyon insandan, Kırımda yaşayan bir milyon türk'ü çoluk çocuk, yaşlı, genç demeden bir gecede trenlerle kazakistan çöllerine salan, Azerbaycan'ın 3 te birini sibiryaya süren stalin hakkında tek bir satır yazmadı, yalanmaktan başka. Bu yüzden insan...
Hayatı boyunca taraflı düşünerek şair olunabilir belki ama ne gerçek vatansever ne de insan olunmayağını bilmezler bazıları. Düşünceler beynin bir tarafını köretmişse insan vasfını yitirmiştir o anda.
Bu yüzden mavi gözlü dev'dir nazım. sırf bu yüzden.