Nazım Hikmet karısı Piraye'ye şöyle yazıyordu mektuplarının birinde; “Seni nasıl seviyorum biliyor musun? Ot yağmuru nasıl severse, ayna ışığı nasıl severse, balık suyu ve insan ekmeği nasıl severse, sarhoşun şarabı, şarabın billur kadehi sevdiği gibi, annenin çocukları, çocukların anneleri sevdikleri gibi, Lenin’in inkılâbı ve inkılâbın Marx’ı sevdiği kadar…”
Yine o mektupların birinde; “Çıkarsam ve sana kavuşursam, bu öyle dayanılmaz bir saadet olacak ki, gebereceğim diye korkuyorum” diyordu. Oysa öyle olmadı. Kavuştular, ve ne oldu ise oldu, ayrıldılar. Adını kol saatinin kayışına tırnağı ile kazıdığı Piraye ile, 17 yıl boyunca mektuplaşır Nazım Hikmet. 518 mektup…
Daha sonra, dayısının kızı Münevver'e, en sonda Vera'ya aşık olur ve Vera'nın kollarında ölür. Nazım aşka aşıktı.
öptü beni;bunlar kanat gibi gerçek dudaklardır dedi
bu ıtır senin icadın değil saçlarımdan uçan bahardır dedi
ister gökyüzünde seyret ister gözlerimde
körler onları görmese de yıldızlar vardır dedi.
bana göre türk dilini en iyi ve en sade kullanan şairdir...
Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...
Ne güzel şey hatırlamak seni:
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi istanbul toprağının...
içimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti...
Parmakların ucunda kalan kokusu sarduya yaprağının,
güneşli bir rahatlık
ve etin daveti:
kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
sıcak koyu bir karanlık...
Ne güzel şey hatırlamak seni,
yazamak sana dair,
hapiste sırt üstü yatıp seni düşünmek:
filanca gün, falanca yerde söylediğin söz,
kendisi değil
edasındaki dünya...
Ne güzel şey hatırlamak seni.
Sana tahtadan birşeyler oymalıyım yine:
bir çekmece
bir yüzük,
ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
Ve hemen
fırlayarak yerimden
penceremde demirlere yapışarak
hürriyetin sütbeyaz maviliğine
sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...
Kimileri “Mavi Gözlü Dev” , “Güzel Yüzlü Şair” dedi ona kimileri, “Romantik Devrimci”… Defalarca tutuklandı ve yaşamının büyük bir kısmını hapiste veya sürgünde geçirdi, şiirleri elliden fazla dile çevrildi. Benim için ise en güzel direnen şairdi Nazım Hikmet.
Saksılarda hâlâ tek tük karanfil bulunursa da
ovada güz nadasları yapıldı çoktan,
tohum saçılıyor.
Ve zeytin devşirilmekte.
Bir yandan kışa girilmekte,
bir yandan bahar fidelerine yer açılıyor.
Bense hasretinle dolu
ve büyük yolculukların sabırsızlığıyla yüklü
yatıyorum demirli bir şilep gibi Bursa’da.
Çekilmez bir adam oldum yine :
uykusuz, aksi, nâlet.
Bir bakıyorsun ki
ana avrat söver gibi, azgın bir hayvanı döver gibi bugün çalışıyorum,
sonra bir de bakıyorsun ki
ağzımda sönük bir cıgara gibi tembel bir türkü
sabahtan akşama kadar sırtüstü yatıyorum ertesi gün.
Ve beni çileden çıkartıyor büsbütün
kendime karşı duyduğum nefret
ve merhamet...
Çekilmez bir adam oldum yine :
uykusuz, aksi, nâlet.
Yine her seferki gibi haksızım.
Sebep yok,
olması da imkânsız.
Bu yaptığım iş ayıp
rezalet.
Fakat elimde değil
seni kıskanıyorum
beni affet...
Bu dizeleri sonbahar gecesi yazan büyük üstad.
ışık oldu, sağ olsun.ç
"Seni düşünmek güzel şey
Ümitli şey
Dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkısını dinlemek gibi bir şey
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil,
Şarkı söylemek istiyorum.. "
ruhu şad olsun gökbilge hüseyin nihal atsız'ın ''KOMÜNiST DON KiŞOTU PROLETER - BURJUVA GOSPODiN NAZIM HiKMETOF YOLDAŞA'' adlı yazısı ile, nazım hikmet'i sözde en iyi olduğu alan olan edebiyatta itin götüne sokup sokup çıkardığı, vatan haini, trum trum şairi.