"korkunç ellerinle bastırıp yaranı
dudaklarını kanatarak
dayanılmakta ağrıya.
şimdi çıplak ve merhametsiz
bir çığlık oldu ümit.
ve zafer
artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar
tırnakla sökülüp koparılacaktır."
az önce trt 1 'de belgeseli dönen adam. bir abi onun için özlemin vücut bulmuş hali dedi. ona baktığında, jest ve mimiklerinde, sözlerinde özlemi görmüş..
türkiye'nin ayıp ettiği insanlar listesinde kendisine zorlanmadan ilk üçte yer bulabilecek biri aslında.. türkiye için manası başka, sovyet rusya için başka ve azerbaycan için bambaşka..
her devirde olduğu gibi zamanın siyasi iradesi ile barışamamış, görüş ayrılığının verdiği sitemkarlık ile kurtuluşu komunizm rüsyasında bulmuş olan şairimiz,
onun hala moskof topraklarında yatıyor olması hem kendimiz ile barışamadığımızın hem de ala bazı şeyleri aşamadığımız cansız göstergesidir.
mayıs 1959 tarihli bir notta nazim hikmet vera ya şöyle sesleniyor;
lanet olsun, ne muazzam şey seni sevmek! sen benim aşkım, sen benim kızım, sen benim yoldaşım, sen benim küçük annemsin. canım, bir tanem, seni sevmeden önce dünyayı sevmesini bile bilmiyormuşum. bu şehir güzelse senin yüzünden, bu elma tatlıysa senin yüzünden, bu insan akıllıysa senin yüzünden.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ
En sevdiğim şiiri genco erkal da cok güzel söylüyor.
şiirlerinden birçoğu fikret kızılok, cem karaca, fuat saka, grup yorum, ezginin günlüğü, zülfü livaneli gibi sanatçılar tarafından bestelenmiştir.
vatan sevgisi ve siyasi inançları yüzünden hayatının büyük bir bölümünü hapiste geçirmiştir. " romantik komünist " olarak tanımlanır.
ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
ona sorarsanız: lafı bile edilemez, mikroskopik bi zaman...
bana sorarsanız: on senesi ömrümün...
bir kurşun kallemim vardı, ben içeri düştüğüm sene
bir haftada yaza yaza tükeniverdi
ona sorarsanız: bütün bi hayat...
bana sorarsanız: adam sende bi hafta...
katillikten yatan osman; ben içeri düştüğümden beri
yedibuçuğu doldurup çıktı.
dolaştı dışarda bi vakit,
sonra kaçakçılıktan tekrar düştü içeri, altı ayı doldurup çıktı tekrar.
dün mektubu geldi; evlenmiş, bi çocuğu olacakmış baharda...
şimdi on yaşına bastı, ben içeri düştüğüm sene ana rahmine düşen çocuklar.
ve o yılın titrek, uzun bacaklı tayları,
rahat, geniş sağrılı birer kısrak oldu çoktan.
fakat zeytin fidanları hala fidan, hala çocuktur.
yeni meydanlar açılmış uzaktaki şehrimde, ben içeri düştüğümden beri...
ve bizim hane halkı, bilmediğim bir sokakta, görmediğim bi evde oturuyor
pamuk gibiydi bembeyazdı ekmek, ben içeri düştüğüm sene
sonra vesikaya bindi
bizim burda, içerde
birbirini vurdu millet, yumruk kadar simsiyah bi tayin için
şimdi serbestledi yine, fakat esmer ve tatsız
ben içeri düştüğüm sene, ikincisi başlamamıştı henüz
daşov kampında fırınlar yakılmamış, atom bombası atılmamıştı hiroşimaya
boğazlanan bir çocuğun kanı gibi aktı zaman
sonra kapandı resmen o fasıl, şimdi üçünden bahsediyor amerikan doları
fakat gün ışığı her şeye rağmen, ben içeri düştüğümden beri
ve karanlığın kenarından, onlar ağır ellerini kaldırımlara basıp doğruldular yarı yarıya
ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya
ve aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine
onlar ki; toprakta karınca, su da balık, havada kuş kadar çokturlar.
korkak, cesur, cahil ve çocukturlar,
ve kahreden yaratan ki onlardır,
şarkılarda yalnız onların maceraları vardır
ve gayrısı
mesela, benim on sene yatmam
lafı güzaf...
Düşündü birdenbire kayalardaki adam
kaynakları ve yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri
Kim bilir onlar ne kadar büyük
ne kadar uzundular?
Birçoğunun adini bilmiyordu
yalnız, Yunan'dan önce ve Seferberlikten evvel
geçerdi Gediz'in sularını başı dönerek.
Dağlarda tek
tek
ateşler yanıyordu
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar: "Uc" dediler,
Sarisin bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun basına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı.
anamız, avradımız, yârimiz ve hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen;
( ) kadınlar,
bizim kadınlarımız
yıldızların altında uyuyun...
ağzında ham bir elmanın tadı dünya
on dördünde bir kız memesi sertliği avuçlarındaki
gözünde türkülerin boyu kilometre kilometre ölümün boyu bir karış
ve haberi yok başına geleceklerin hiçbirinden
onun başına gelecekleri bir ben biliyorum
çünkü inandım onun bütün inandıklarına
sevdim seveceği bütün kadınları
yazdım yazacağı bütün şiirleri
yattım yatacağı bütün hapislerde
geçtim geçeceği bütün şehirlerden
hastalandım bütün hastalıklarıyla
bütün uykularını uyudum gördüm göreceği bütün düşleri
bütün yitireceklerini yitirdim
saçları saman sarısı kirpikleri mavi
kara paltosunun yakası ak ve sedef düğmeleri koskocaman
görmedim.
zamanın ünlü sosyalistlerinden george orwell ile karşılaştırıldığında dalkavuk profili çizebilecek şair.
George Orwell kapitalist bir sistemde hem kapitalizmi hem de Joseph Stalin yönetimindeki Sovyet sosyalizmini yerden yere vurabilirken Nazım Hikmet ancak ve ancak kapitalizmi eleştirebilmiştir. Belki de ağabeyleri kızar diye içinde bulunduğu çöplüğü tenkit etmemiştir.