49. ölüm yıldönümünde andığımız büyük insan. bu dünyadan nazım geçti.
yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü,
ölürsem kurtuluştan önce yani,
alıp götürün
anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni.
hasan beyin vurdurduğu
ırgat osman yatsın bir yanımda
ve çavdarın dibinde toprağa çocuklayıp
kırkı çıkmadan ölen şehit ayşe öbür yanımda.
traktörlerle türküler geçsin altbaşından mezarlığın,
seher aydınlığında taze insan, yanık benzin kokusu,
tarlalar orta malı, kanallarda su,
ne kuraklık, ne candarma korkusu.
biz bu türküleri elbette işitecek değiliz,
toprağın altında yatar upuzun,
çürür kara dallar gibi ölüler,
toprağın altında sağır, kör, dilsiz.
ama bu türküleri söylemişim ben
daha onlar düzülmeden,
duymuşum yanık benzin kokusunu
traktörlerin resmi bile çizilmeden.
benim sessiz komşulara gelince,
şehit ayşe'yle ırgat osman
çektiler büyük hasreti sağlıklarında
belki de farkında bile olmadan.
yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
- öyle gibi de görünüyor -
anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani...
bugün ölüm yıl dönümü olan şairimizdir. ey nazım, ey mavi gözlü dev! bil ki bu vatan bize emanet. vatanı her savunduğumuzda, senin gibi vatan haini damgası yiyeceğimizi bile bile bıraktığın emanetin izinden emin adımlarla gitmeye devam edeceğiz. senin gibi rüzgara karşı yürüyeceğiz! saygıyla.
"biz nasil bilirsek hep bir agizdan gulmesini,
Biliriz oylece yasamasini olmesini.
Hepimiz-birimiz icin
Birimiz-hepimiz icin."
Olmeyen olumsuz nazim'in insanliga bir hediye olan yasami sona ereli tam 49 yil oldu. Huzur icinde yat.
‎"bugün pazar.
bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum.
sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
toprak, güneş ve ben...
bahtiyarım..."
http://www.youtube.com/wa...v=JbCdMGLYA9E&ob=av3n
"Yıllar var ter içinde taşıdım ben bu yükü
Bıraktım acının alkışlarına
3 Haziran 63'ü
Bir kırmızı gül dalı egilmiş üstüne
Bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta
Okşar yanan alnını
Nazım Ustanın
Bir kırmızı gül dalı egilmiş üstüne
Bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta
Yatıyor oralarda
Bir eski gömütlükte
Yatıyor usta"
atatürk ve inönü dönemlerinde hapis yatmış kişi. kendisi adnan menderes devrinde hapisten çıkmıştır. bu gerçeği bilen tatlı su solcularımız hemen olayı geçiştirir, bilmeyen çakma solcular da error verir.
sen bazen değil hep bizim gibi oldun, bizler gibi dürüst ve ahlaklı oldun hep Nazım; biz oldun, halk oldun, halktan oldun. Rakibin olarak karşına çıkartılan
ile aranızdaki farkı göstermemi istersen o kişinin senin rakibin dahi olamayacağını bir kere daha anlamış olacaksın:
--spoiler--
Sevdiğini belli et; Gizlemek başkalarına fırsat vermektir..
"Yumdum gözlerimi
Karanlıkta sen varsın
Karanlıkta sırtüstü yatıyorsun
Karanlıkta bir altın üçgendir alnın ve bileklerin
Yumulu göz kapaklarımın içindesin sevdiceğim
Yumulu göz kapaklarımın içinde şarkılar
Şimdi orda herşey seninle başlıyor
Şimdi orda hiçbir şey yok senden önceme ait
Ve sana ait olmayan"
yıllardır yumulu gözlerimiz, karanlıkta olan biten belli değil...
dünyanın en büyük şairleri arasına ismini yazdırmış selanik doğumlu türk şairdir. Çağdaş Türk şiirinin en büyük ismidir. Memleket özlemiyle özdeşleşmiştir. Şiirlerindeki lirizm, karşıt görüşlerin bile ideolojilerini bir kenara bıraktırır. ayrıca türkiye komünist partisi üyesidir. 3 haziran 1963 moskova'da vefat etmiştir. Ve maalesef mezarı halen moskova'dır.
Gelmiş, geçmiş en değerli türk şairi.
Eserleri hangi zaman diliminde okunursa okunsun, tüm çıplaklığıyla gerçekleri yansıtan, anlamlara anlam katan değerli dizelerdir...
Türkiyede şiirlerini en güzel yorumlayan değerli tiyatro sanatçısı ise; Genco Erkal'dır.
49 yıl önce bugün; çok sevdiği memletinden uzak, büyük özlemle ama yıkılmayan bir ruhla, bedeni dünyadan ayrılan büyük şair, vatanperver, devrimci aydın.
kendisi bahriye kökenli eski bir subay olmasına; düşünceleri ve şiirleri nedeniyle memleketindeki erişkin hayatının büyük bölümünü hapiste geçirmesine; dile kolay 12 yılını memleketinin hapishanelerinde geçirmesine rağmen 49 yaşında askere alınmak istenmiş; bir tuzakla öldürüleceği yoğun şüphesiyle gitmek zorunda bırakıldığı büyük sürgünü başlamıştır. nazım hikmet'in vatan sevgisini anlamak için memleketimden insan manzaralarını, kuvayi milliye destanı'nı ve nice şiirini okumak, 12 yıllık hapislik yaşamını bilmek yeterlidir. ama vatanı için ceplerini doldurmak ve halkı sömürmek dışında bir faaliyette bulunmayan emperyalist maşaları tarafından vatan haini ilan edilip, vatandaşlıktan çıkarılmıştır. her ne kadar 2009 yılında vatandaşlığı iade edilse de türkiye'deki ''büyük vatanperverler'' hala son sürat görevlerine devam etmektedir. fikret ilkiz'in 2010 tarihli yazısında; çok anlamlı bir şekilde anlattığı gibi:
--spoiler--
Hapishaneler inşası ile övünerek aydınlarını hapiste süründüren ve böylece demokrasi üreten bir ülkede yaşamak nasıl bir şeydir?
Faili meçhul cinayetlerin hesap soracağını söylemekle yetinen, sonra unutan ve soramadığı hesaplar yüzünden insanların yaşamlarını faili meçhul infazlara terk eden ülkenin geleceği nedir?
Yaşarken hapishanelere attığımız şairlerimizi, ölünce çok seviyoruz. Ölümünün 47. yılında Nâzım Hikmet'i andık. Onu artık herkes çok seviyor, şiirleri dilden düşmüyor. Nâzım'ı öldüren, hapislerde geçen hayatından geriye kalan acıları değil midir?
Sürüm sürüm süründürdüğümüz şairler, bu gün bizleri, şiirleriyle yargılıyor.
Bu ülkenin şairleri, aslında dünyanın yargıçlarıdır. Yaşamın yargıçları, şairlerdir. Hakkımızda hüküm verenlerdir. Onlar hayatı değiştirenlerdir... Bir kaç satırla, birkaç cümleyle... Bir şiirle değiştirdikleri hayatımızdır aslında bize bıraktıkları...
1902 doğumlu şair Nâzım Hikmet, 3 Haziran 1963'de Moskova'da öldü.
--spoiler--
--spoiler--
Şairlerini hapse atan, yazarlarını yargılayan, şiirleri yasaklayan bir ülkenin çocukları olarak, Nâzım'ın şiirlerinin, kitaplarının okunmasının ve bulundurulmasının suç sayıldığı yıllarda büyüdük. Şiirlerin yargılanmasına, şairlerin komünistliklerine onlara çektirilen acılara ve ölümlere tanık olduk. Böyle okuduk, büyüdük. insanları kestirmeden ifade ile evinde "çok sayıda ele geçen sol içerikli yayınlar" nedeniyle yargıladıkları yıllarda kendi suçumuzu da biliyorduk.
ve şimdi ileri demokrasinin dayatmalarına karşı duran her aydın sanatçı çeşitli bahanelerle soruşturuluyor, hakkında davalar açılıp ya hapse atılarak ya da korkutularak susturulmaya çalışılıyor.
bugün; nazım hikmet'in ölümünden 49 yıl sonra; 20.yüzyılda uluslararası alanda bizim sesimizi en yetkin bir biçimde duyuran nazım hikmet gibi 21.yüzyılda anadolu'nun, bizim bütün değerlerimizin sesini, tüm dünyaya duyuran, uluslararası sanat camiasında deha olarak tanımlanan fazıl say hakkında dava açılıyor. bu kadar yılda ülkemizin kaydettiği mesafe gerçekten takdire şayan.
--spoiler--
memleketim, memleketim,
ne kasketim kaldı senin ora işi
ne yollarını taşımış ayakkabım,
son mintanın da sırtımda paralandı çoktan,
şile bezindendi
sen şimdi yalnız saçımın akında,
enfarktında yüreğimin,
alnımın çizgilerindesin memleketim,
memleketim,
memleketim...
--spoiler--
Sen benim sarhoşluğumsun, ne ayıldım, ne ayılabilirim, ne ayılmak isterim!
--spoiler--
mala özel not: nazım hikmet'in memleketine, halkına; tüm dünya'da ezilen, kıyıma uğrayan, yok edilen insanlara karşı sevgisini ve bu uğurda verdiği tüm toplumcu mücadeleyi, komünist nazım yaftalamasıyla kendince küçültmeye çalışan sen; ülkenin tüm yeraltı ve yerüstü değerleri peşkeş çekilirken, biber gazlarıyla , tersane taşeron katliamlarıyla işçilerin göz göre göre ölüme gönderilirken, afganistan'da, ırak'ta, müslüman kardeşlerin emperyalist çıkarları için tecavüz edilip öldürülürken ne yaptım diye sor kendine;sonra bu ülkenin onlarca yıldır bedel ödettirilen toplumcu aydınları hakkında atıp tut!
vatan hainliğinin ne olduğunu ondan öğrendiğimiz ve geri kafaların hala inatla anlayamadıkları usta. gerçi kendileri de haklı, nazım ı anlamak kolay iş değildir. en azından yemek, içmek ve s.çmaktan bi mertebe daha zordur.
--BIR GEMICI TÜRKÜSÜ, NÂZIM HIKMET--
Rüzgâr,
yıldızlar
ve su.
Bir Afrika rüyasının uykusu
düşmüş dalgalara.
Işıltılı, kara
bir yelken gibi ince
direğinde geminin.
Geçmekteyiz içinden
bir sayısız
bir uçsuz bucaksız yıldızlar âleminin.
Yıldızlar
rüzgâr
ve su.
Başüstünde bir gemici korosu
su gibi, rüzgâr gibi, yıldızlar gibi bir türkü söylüyor,
yıldızlar gibi
rüzgâr gibi
su gibi bir türkü.
Bu türkü diyor ki, "Korkumuz yok!
inmedi bir gün bile gözlerimize
bir kış akşamı gibi karanlığı korkunun."
Bu türkü
diyor ki,
"Bir gülüşün ateşiyle yakmasını biliriz
ölümün önünde sigaramızı."
Bu türkü
diyor ki,
"Çizmişiz rotamızı
dostların alkışlarıyla değil
gıcırtısıyla düşmanın
dişlerinin."
Bu türkü diyor ki, "Dövüşmek.."
Bu türkü diyor ki, "Işıklı büyük
ışıklı geniş ve sınırsız bir limana
dümen suyumuzda sürüklemek denizi.."
Bu türkü diyor ki, "Yıldızlar
rüzgâr
ve su..."
Başüstünde bir gemici korosu
bir türkü söylüyor;
yıldızlar gibi
rüzgâr gibi,
su gibi bir türkü..
--BIR GEMICI TÜRKÜSÜ, NÂZIM HIKMET--
Analardır adam eden adamı
aydınlıklardır önümüzde gider.
Sizi de bir ana doğurmadı mı?
Analara kıymayın efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.
Koşuyor altı yaşında bir oğlan,
uçurtması geçiyor ağaçlardan,
siz de böyle koşmuştunuz bir zaman.
Çocuklara kıymayın efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.
Gelinler aynada saçını tarar,
aynanın içinde birini arar.
Elbet böyle sizi de aradılar.
Gelinlere kıymayın efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.
ihtiyarlıkta aklına insanın,
tatlı anıları gelmeli yalnız.
Yazıktır, ihtiyarlara kıymayın,
efendiler, siz de ihtiyarsınız.
Bulutlar adam öldürmesin.