Sevgilim,
başlar önde, gözler alabildiğine açık,
yanan şehirlerin kızıltısı,
çiğnenen ekinler
ve bitmez tükenmez ayak sesleri :
gidiliyor.
Ve insanlar katlediliyor :
ağaçlardan ve danalardan
daha rahat
daha kolay
daha çok.
Sevgilim,
bu ayak sesleri, bu katliâmda
hürriyetimi, ekmeğimi ve seni kaybettiğim oldu,
fakat açlığın, karanlığın ve çığlıkların içinden
güneşli elleriyle kapımızı çalacak olan
gelecek günlere güvenimi kaybetmedim hiçbir zaman...
Nazım Hikmet
necip fazıl kısakürekle herhangi bir konuda kıyası akılla,gerçekle ve insafla açıklanamaz. sadece necip fazıla tekabül edecek solda kim olabilir diye düşünülünce solun şartlarına göre eldeki en iyi malzeme olan nazım ın adı öne çıkmıştır.
necip fazıl başı dumanlı yüce bir dağ ise nazım çakıl taşları ile oluşturulmuş minik yapay bir tepeciktir.
onla onu karşılaştırmak ikiside uçuyor diye kartalla sivrisineği karşılaştırmaya benzer.
Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldü...n, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın. Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı Öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası.... Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...
şiir yerine düzyazı türlerini de deneyip iyi bir edebiyatçı olan, hem de dünya çapında bir isim olan, ama bazı tosuncukların bundan habersizce yaşadığı efsane türk şairi.
muhteşem şiirlere imza atan, vatanını sevdiği halde vatanı dışında yaşamak zorunda kalan ve vatan hasreti içerisinde vatanından uzak bir ülkede hayata veda eden değeri geç anlaşılan türk şairimizdir.
balon şairin tekidir. üç beş kelimeyi bir araya getirebilen her insan benzer şiirleri yazabilir. tek fark bir ara kapsama alanı dışında olması. o yüzden ünlü oldu. şimdi yaşasa şarkı yapar, klip çeker, televolelere çıkardı.
sen sabahlar ve şafaklar kadar güzelsin,sen ülkemin yaz geceleri gibisin dizelerine aşık olduğum büyük acılar ve haksızlıklara uğramış büyük dünya aydını
Ne Kötüdür insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması..Ne kötüdür an kadar yakın bi asır kadar uzak olması.. Ve bilir misin ne acıdır insanın bildiğini anlatamaması.. '' Ben '' deyip susması, '' Sen '' deyip ağlamaklı kalması...Nazım Hikmet.
yazdığı tekerlemeler ile türkiye'nin gelmiş geçmiş en iyi şairi, dönemin sovyet başkanı kruscev'e yazdığı mektubun içeriği bilinmesine rağmen vatan şairi ilan edilmiş polonya asıllı.
(bkz: nazım hikmet in kruscev e yazdığı mektup)
haydi diyelim iyi şiir kötü şiir, iyi şair kötü şair kişiden kişie değişir. hikmetof yoldaşın tekerlemeleri size çok hoş bir şiir gibi gelebilir. bu tamam.
ama;
nazım hikmet'e vatan şairi demek ahmet türk'E türk milliyetçisi demektir. hikmetof yoldaş bu ülkeden kaçmış, gerçek ülkesine varır varmaz beni stalın yarattı sözünü söylemiştir. bir radyo programında türk ordusuna dolayısı ile türk'e ve türklüğe hakaretler etmiştir. ayrıca ''Affetmedi bu ermeni vatandas babasinin kurt daglarinda kesilmesini'' dizeleri ile gerek kürt gerek ermeni sorununa bakışını göstermiştir.
ayrıca cahil bir adamdır. şeyh bedrettin isyanını komünist ayaklanma sanmış hemen şeyh bedrettin destanı diye birşeyler karalamıştır. tabi ki satır tarih okusa idi şeyh bedrettin isyanının dini bir isyan olduğunu anlardı.
1902'de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşında Halep'te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda Moskova komünist üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim
kimi insanlar otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
ben hasretlerin
hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık grevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir
otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metrekare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatte uçtum Prag'dan Havana'ya
Lenin'i görmedim nöbetini tuttum tabutunun başında 924'te
961'de ziyaret ettim anıt kabri kitaplarıdır
partimden koparmağa yeltendiler beni
sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim
951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü
sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın
içtim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana
başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
ama durup dururken de yalan söyledim
bindim tirene uçağa otomobile
çoğunluk binemiyor
operaya gittim
çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
ama kahve falına baktırdığım oldu
yazılarım otuz kırk dilde basılır
Türkiye'mde Türkçemle yasak
kansere yakalanmadım daha
yakalanmam de şart değil
başbakan fakan olacağım da yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
başımdan neler geçer daha
kim bilir.
diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var
duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini
diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz
daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün
tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu
diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının
yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla
yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak