nazım hikmet ran

entry2958 galeri144 ses1
    969.
  1. Gözlerine bakarken
    güneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma,
    bir buğday tarlasında, ekinlerin içinde
    kayboluyorum...
    Yeşil pırıltılarla uçsuz bucaksız bir uçurum,
    durup dinlenmeden değişen ebedi madde gibi gözlerin:

    sırrını her gün bir parça veren
    fakat hiçbir zaman
    büsbütün teslim olmayacak olan
    1 ...
  2. 970.
  3. ''Ben sensiz de yaşarım;
    Ama seninle bir başka yaşarım.'' demiş şair, büyük usta.
    5 ...
  4. 971.
  5. 3-5 çapulcunun; 3-5 kendini bilmez şapşal çocuğun elinde, bir klavye ile, oyuncak olmuş, oyuncak edilmeye çalışılmış yüce şairdir...

    ''Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
    Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
    Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ...''

    Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
    hainiyim, ben vatan hainiyim.
    Vatan çiftliklerinizse,
    kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
    vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
    vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
    fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
    vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
    vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
    ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
    vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
    vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
    ben vatan hainiyim.
    Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
    Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
    9 ...
  6. 972.
  7. Ayrılık masanın üstünde, dirseğini dayadığın yerdeydi
    aklından geçenlerdeydi ayrılık.
    Benden gizlediklerinde gizlemediklerinde.
    Ayrılık rahatlığındaydı senin,
    senin güvenindeydi bana,
    büyük korkundaydı ayrılık.
    Birdenbire kapın açılır gibi sevdalanmak birilerine ansızın
    Oysa beni seviyorsun ama bunun farkında değilsin
    ayrılık bunu farketmeyişindeydi senin
    Ayrılık kurtulmuştu yerçekiminden,ağırlığı yoktu, tüy gibiydi diyemem
    tüyün de ağırlığı var,ayrılığın ağırlığı yoktu ama kendisi vardı.
    1 ...
  8. 973.
  9. Nazım benim dilimdir,aşkımdır sesimdir.Nazım aslında herkesin dili;kuşların,ağaçların,yaprakların..Nedense sahipleniverdim.En önemlisi Nazım Hikmet Ran;vatan hainliğine devam ediyor hala.Vatan dediğin polis copuysa,sürünmekse,boyun bükmekse.
    3 ...
  10. 974.
  11. Korkma giderken bir tek "B" yi alıyorum...
    Gerisini sana bırakıyorum...
    Ne de olsa sen bitirdin "B/iZi".
    Öyleyse sende kalmalı "iZi..."
    1 ...
  12. 975.
  13. "..
    Seni dusunmek guzel sey, umitli sey,
    Dunyanin en guzel sesinden
    En guzel sarkiyi dinlemek gibi birsey...
    Fakat artik umit yetmiyor bana,
    Ben artik sarki dinlemek degil,
    Sarki soylemek istiyorum .."
    0 ...
  14. 976.
  15. onun yeri çok derindir. şiirleri,çizdiği resimler ve önemli bir şey daha orhan kemal' in şiir ve öykü yerine romana teşvik eden kişi. aşk ikilemi yaşayan fevkalede insan. yerin doldurulamaz üstad.
    1 ...
  16. 977.
  17. babamın bana küçükken öğrettiği en büyük, en zevkli bilgiydi

    babamın sağı solu yırtılmış; anılar yaşanmış o kitapları, o insanı şimdi ben yaşıyorum, okuyorum.

    hiç görmeden özlediğim nadir insanlardan.
    0 ...
  18. 978.
  19. Kimi insan otların, kimi insan balıkların çeşidini bilir,ben ayrılıkların. Kimi insan ezbere sayar yıldızların adını, ben hasretlerin...
    2 ...
  20. 979.
  21. beni allah değil, stalin yarattı demiştir bu zat-ı muhterem. kendi seçimidir tabi.
    3 ...
  22. 980.
  23. Bir insanın ruhsal uzantısını taşımakla mükellef, başka bir şehirde nefes alan beden daha nasıl tarif edilebilir, özlenebilirdi ki?
    mavi gül

    "Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,
    belini sarmayalı,
    gözünün içinde durmayalı,
    aklının aydınlığına sorular sormayalı,
    dokunmayalı sıcaklığına karnının,

    Yüz yıldır bekliyor beni
    bir şehirde bir kadın.

    Aynı daldaydık, aynı daldaydık.
    Aynı daldan düşüp ayrıldık.
    Aramızda yüz yıllık zaman,
    yol yüz yıllık.

    Yüz yıldır alacakaranlıkta
    koşuyorum ardından." bu şiirin sahibi.
    1 ...
  24. 981.
  25. 26 temmuz 1951 tarihinde* türk vatandaşlığından çıkarılmıştır.
    1 ...
  26. 982.
  27. aynı zamanda 1848 devrimlerinden kaçarak Osmanlıya yerleşen mustafa celaleddin paşanın torunudur. kimilerine göre verzanski soyadı mustafa celaleddinin müslüman olmadan önceki soyadıdır, ancak bazı kaynaklarda borjenskii borzenski ve borzecki şeklinde aktarılmaktadır. kendisi de türk vatandaşlığından çıkarılınca verzanski soyadını alır.
    0 ...
  28. 983.
  29. 984.
  30. bir de senin derdin bunca dert arasında
    öfke duyuyorum uykulu tarlalara
    ve tıpırtılı tepelere çiy kaplı
    gözlerime kadar indiriyorum şapkamı.

    yürüyorum iri adımlarla ve acı duyarak
    otların danaların arasında oturarak
    seni andırıyor burunları bile
    çıplak ayaklarınla basıyorsun yüreğime.

    kaçarsan benden gitme uzağa
    önlük olayım beline beni yırtma
    türkün olayım sürdür söylemeyi
    emekçiğin olayım çiğneyip geçme beni

    nazım hikmet
    0 ...
  31. 985.
  32. '' Küçükken annemden öğrenmiştim, yerde ekmek görünce ''yükseğe koy, kuşlar yer'' derdi. Sevdiklerimizi, hep yükseklerde tuttuk acaba kuşlar mı yedi...? ''
    2 ...
  33. 986.
  34. KOMÜNiST DON KiSOTU PROLETER BURJUVA GOSPODiN NAZIM HiKMETOF YOLDAŞ.
    1 ...
  35. 987.
  36. Necip fazıldan nazım hikmete ilk ve son hitap

    Nâzım Hikmet!

    Nafile çabalıyorsun.

    Sana kızmıyorum. Kızmıyacağım.

    Hiç bir operatör, ameliyat masasından kendisini yumruklıyan kanserliye, hiç bir gardiyan, parmaklığı içinden kendisine deli diye bağıran çılgına, hiç bir hâkim darağacı önünde küfürler savuran mahkûma kızamaz.

    Ben kendimi, ne kanser operatörü, ne deli gardiyanı, ne de ağır ceza hâkimi şeklinde görmüyorum. Fakat görüyorum ki her hareketim, seninle hiç de alâkadar olmadığı halde, ciğerine neşter gibi saplanıyor, seni delilerin parmaklığı gibi bir azap çerçevesine hapsediyor ve başının üstünde ip varmış gibi kudurtuyor.

    Beni, doktor, gardiyan ve hâkim şeklinde gören sensin! Senin bu halini sezer sezmez artık sana kızmıyorum. Merhamet ediyorum.

    Sanma ki ben öfke kabiliyetini kaybetmiş bir adamım. insan başiyle fare kafasını birbirinden ayıran tek hassa, bence fikir öfkesidir. Bir hiç için ölçüsüz öfkeler duyacak kadar alıngan ve hassas bir mizaç taşıdığımı sen de bilirsin. Fakat bu öfke, iyi kötü bir kudreti, bir şahsiyeti, bir mesuliyeti kalmış insanlara ve hadiselere karşıdır. Sen mazursun.

    Çünkü iflâs nedir, onu bütün hacmiyle idrak ettin.
    O kadar yalnızsın ki, etrafında bir sürü (namı müstear) dan başka kimse yok. O kadar konuşulmuyorsun ki, isminden ancak kendi (namı müstear) ların bahsediyor. Eskiden herkesin dilinde bir problem gibi gezinmeyi tercih eder ve bir dedikoduya, bir ankete doğrudan doğruya iştirak etmeyi Greta Garbo esrarına aykırı bulurdun. Şimdi bir yerde anket oldu mu, kıymeti ve seviyesi nedir, hiç düşünmeden, kapısı önünde aç biilâç bekleşen yedi sekiz kişinin başına en evvel sen geçiyorsun ve sıranı kaybetmemek için kimbilir nelere baş vuruyorsun? Fıkraların baş sahifelerden moda sahifelerine atılıyor, gene yazıyorsun. Hatırlanmak şartı ile ne hakaretlere razı değilsin? Tükürüğü bile uzun zaman gıda edindin. Şimdi o da yok. Bir zamanlar, şiirlerinde (kıllı ve kalın) olduğunu ilân ettiğin sarışın ve pembe ensenden, şunun bunun tokat izleri bile uçmuş. Zaman seni değil, yüz karalarını bile götürmüş. Ne hazin bir manzaran var. Akşamları, beyoğlu sokaklarında, yüzlerinde kalın bir duvak, ayaklarında bir çift siyah bot, ellerinde köpek başlı bir şemsiye, ağır ağır geçen sabık Rum aşüfteleri bile senin kadar merhamete şayan değildir. Artık nefret vermiyorsun. Zamanın hainliği önünde insanları tefekkür ve merhamete çağırıyorsun.

    Bundan bir kaç ay evvel Bâbıâlide, Ştaynburg lokantasında seninle şöyle konuşmadık mı:
    Ben - Gazetelere yazdığın bu fıkraları nasıl yazıyorsun, bu kadar adileşmeye nasıl tahammül ediyorsun?
    Sen - Ne yapayım, ekmek paramı kazanıyorum. Başka ne yapabilirim?
    Ben - Kendinden ve haysiyetinden bu kadar fedakârlık edeceğine niçin potin boyacılığı etmeyi tercih etmiyorsun?
    Sen - Potin boyacılığı etsem, bir şey zannederler de beni bu işten menederler.
    Kendisini bu kadar saçma bir mazeretle teselli ediveren, hakikatte tesellisi olmıyan seninle görüyorsun ki ben hiç bir gün kavga etmedim. Sana selâm verdim. Sana acıdım. Bu kadar düşmene -acısını ben duyuyormuşum gibi- razı olmadım.
    Şimdi bana -tam da senden bekliyebileceğim bir tarzda- çatıyorsun. Devlet günlerinde seni rakip diye almaya tenezzül etmeyen adam, bu perişan halinde sana nasıl tenezzül eder? Artık sen benim gözümde hiç bir şeyi temsil etmiyorsun. Ne hokkabaz şiirini, ne işporta komünizmanı, ne hile ustalığını, ne 24 saatlık reklâm açık gözlülüğünü... Senin nene mukabele edeyim?

    Aynı ideoloji içinde vaktiyle sarma dolaş olduğun ve içlerinde fikirlerine taban tabana zıt olmama rağmen konuşulabilecek insanlar bulduğum gruplar, yani sana benden daha yakın zümreler bile seni, fikir ve sanat âdiliğinin, dolandırıcılığının prototipi diye gösteriyorlar. Bana ne düşer?

    işte açıkça söylüyorum: Ben senin kâbusun, geceleri uykuna giren umacın, her an yokluğunu hissettiren şeytanınım. Sana acıyorum. Fakat elimden ne gelir?
    Çektiğin yokluk ıstırabına hürmeten, sana vaktile vermediğim şerefi veriyorum. Seninle ilk ve son defa olarak konuşuyorum. Fakat hepsi bu kadar. Dediğim gibi sen, bence artık mazursun. Seni affediyorum, ve ne yapsan affedeceğim. Bu vaade güvenerek istediğini yap! Sakın bu fırsatı kullanmamazlık etme!

    Yalnız bil ki, sönmüş ve pörsümüş hüviyetine, o kadar muhtaç olduğun ve elde etmek için ne yapacağını bilemediğin hayatı nefhedemiyeceğim.
    Ölü diriltmek ve müflis kurtarmaktan âcizim.

    Benim hakkımda, içinde hapsettiğin şeylerin hacmini bilmiyorum. Rivayete göre üç perdelik bir piyes, rivayete göre bir roman...

    Fakat sana karşı hiçbir taktiği kalmamış adamın, bütün bir samimiyet ve açıklıkla içini tasfiye etmesine rağmen söyleyebileceği her şey ve sırf sana hitap etmekle düşebileceği bayağılık burada toptan ve ebediyen nihayete eriyor.
    işte görüp göreceğin rahmet!

    (11 Nisan 1936)

    Necip Fazıl Kısakürek
    0 ...
  37. 988.
  38. 989.
  39. hala ayakta durabilen
    sesiyle sözüyle fikriyle mavi gözleriyle tam bir vatan haini
    20. asırda yaşamayı cazip kılan nadir insanlardan.
    0 ...
  40. 990.
  41. Seni dünya paylaşamıyor, şiirlerin bin dilde. Seni senden okumak varya, seninle aynı dilde. Mezarın orada olsa, burada olsa ne olur. Tepende bir taş olsa, çınar olsa ne olur. Nazım Hikmet, memleket !
    1 ...
  42. 991.
  43. Yurtseverlik duygusunun had safhada olduğu ozanımız.
    Bir insana ancak çok güçlü bir yurtseverlik duygusu bu şiiri yazdırabilir:

    ŞEHiTLER

    Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
    mezardan çıkmanın vaktidir!
    ...
    Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
    Sakarya'da, inönü'nde, Afyon'dakiler
    Dumlupınar'dakiler de elbet
    ve de Aydın'da, Antep'te vurulup düşenler,
    siz toprak altında ulu köklerimizsiniz
    yatarsınız al kanlar içinde.

    Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
    siz toprak altında derin uykudayken
    düşmanı çağırdılar,
    satıldık, uyanın!

    Biz toprak üstünde derin uykulardayız,
    kalkıp uyandırın bizi!
    uyandırın bizi!

    Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
    mezardan çıkmanın vaktidir!

    1959
    0 ...
  44. 992.
  45. ''Kimselere anlatamadım... Kendime bile... Ola ki ağzımdan kaçırır, bir daha tutamam seni...''
    6 ...
  46. 993.
  47. bir fotoğrafa adlı şiiriyle bende ayrı bir yeri olan, kelimelerini çok içten seçip ,gözyaşlarımızı, acılarımızı, sevdamızı, mutluluğu, hasreti , özgürlüğü kelimelerinde yaşatan büyük üstad.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük