"yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine" diyen herhangi bir şairin dünyanın her ülkesinde heykellerini dikerler, bizde ise ondan kurtulduğuna sevinip bayram ilan edenler var. çok yazık demek ki bu dünyadan hiç keyif alamamışsınız sizler, sadece nefret penceresinden baktığınız bu dünyada size verilen ve size öğretilenle yetinmişsiniz hep. size üzülmemek elde değil. bu adam memleketine hasret bir şekilde ölmüşken buralarda ne kadar da gereksiz insan var.
'güzel günler göreceğiz çocuklar' diyip umut aşılayan,
'Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını ,
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.' mısralarında ölümleri pahasına bilinçsizce otoriteye itaat edenleri yerden yere vuran,
'Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey..'mısralarında sevgisine içtenliğini yükleyen,
'seni yitirmiş geri dönüyor sesimin yankıları ...
ayrılık kurtulmuştu yerçekiminden ağırlığı yoktu tüy gibiydi diyemem .
tüyün de ağırlığı var. ayrılığın ağırlığı yoktu ama kendisi vardı .' mısralarında sevdiğinden uzaklaşmanın verdiği derin üzüntüyü en iyi ifade eden,
ve bu gibi pek çok duyguya tercüman olan, hayatı değişik pencerelerden anlatan şairdir.
Bugün pazar,
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa,
Gökyüzünün bu kadar benden uzak,
Bu kadar mavi,
Bu kadar geniş olduğuna şaşarak,
Kımıldamadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum.
Dayadım sırtımı beyaz duvara,
Bu anda ne düşmek dalgalara,
Bu anda, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım.
türk dilinin ve dünya şiirinin en mühim şairi, dev aşık, büyük vatansever, insan-eşitlik-onur sevdalısı, platonik aşkım koca nazım.
onun şiiri olmasaydı, hayatımda tanımlanamaz bir eksiklik olurdu. ne edebiyata bu kadar vurulurdum, ne aşka bu kadar imrenirdim, ne vatan sevgisi ne demek böylesine hissederdim.
yaşamak ne demek kimse onun gibi ifade edemedi, en büyük filozoflar bile... emperyalist kuklalarına çok adam sövdü şiiriyle. ama kimse onları kuvayi milliye atlarının kuyruklarına bağlamadı, ya da şehitlerini çağırmadı ''satıldık, uyanın'' diye... onun piraye piraye diye bağırası geldikçe, benim piraye olasım geldi, her okuyuşta o mektupları. kendimi piraye sanırım bazı bazı. şizofren eyledi nazım beni a dostlar. onun kadınlarından biri olmak hayali, shakespeare'in aşklarını yaşama hayalini solladı, o derece.
çok alacaklı gitti bu dünyadan 47 yıl önce. umarım alacaklarını ziyadesiyle tahsil ettiği bir yerdedir. düş dünyama, ruhuma, dost sohbetlerime kattıkları için teşekkür ediyorum ustaya. aşk ve saygıyla anıyorum
başucu kitabım ''piraye'ye mektuplar''dan...
1945 yılı
Aralık ayının dördü
ilk göz göze geldiğimiz günkü elbiseni çıkar sandıktan,
giyin, kuşan,
benze bahar ağaçlarına...
Hapisten
mektubun içinde yolladığım karanfili tak saçlarına,
kaldır, öpülesi çizgilerle kırışık beyaz, geniş alnını,
böyle bir günde yılgın ve kederli değil,
ne münasebet,
böyle bir günde bir isyan bayrağı gibi güzel olmalı Nâzım Hikmetin
kadını...
Bir alet, bir sayı, bir vesile gibi değil insan gibi yaşamalıyız dersin,
büyük hürriyetinle basarlar kelepçeyi,
yakalanmak, hapse girmek, hatta asılmak hürriyetinle
hürsün
senin kadar cesur olamadık ustam. insan gibi yaşamayalıyız diyemedik. hür de değiliz. olamadık, olamayacağız.. rahat uyu...
daha doğru düzgün hayatını, şiirlerini, yaptıklarını bilmeyen insanların gösteriş olarak kullandıkları adam. genelleme yapmam yanlış olur, ama facebook sitelerinde, oralarda buralarda bildiğin şov yapmaktadır bazı insanlar. tek cümle ile cevap vermek gerekirse; önce okuyun!