anadolu aşığı. bu toprakğın en güzel türküsü. bazılarına göre tek kusuru " yarin yanağından gayrı, her şeyi, her yer de, hep beraber diyebilmek..." erdemliliğidir.
beni stalın yarattı diyen sovyet vatandaşlığına geçmek için zamanın rus başbakanı kruscev'E mektup yazan, kızıl ordu boğazı ne zaman geçecek diye bekleyen büyük vatansever(!) şair.
yazdıkları şiirler tekerlemeyi andırır . zira aynı kelimelerden oluşur. örnek vermek gerekirse (bkz: hoşçakal kardeşim deniz)
beynini sadece kendi milletlerinin,kendi ırklarının sorunlarına yorarak ilerlemeye çalışan tek gözlülerin asla anlayamacağı vatanseverim bu ülkenin belkemiğiyim diye geçinenlerden daha fazla vatansever olup iki kat sağlam belkemiği olan büyük usta.her defasında savaş çıkarak ülkeyi kurtarak gibi laflara da en anlamlı cevabı 'yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine' sözleriyle vermiştir.
gizli soyadli unluler arasindadir, su entry i yazdigim siralar caylak oldugum icin laap die bkz veremiyorum ancak var boyle birsey, gizli soyadli unluler.
kendimden de biliyorum bunun hikayesini, yillarca evde bi nazim hikmek lafi donup durdu, pek anlam veremedim, okuma yazmasi olan her hangi birinden farksizdi benim icin, ilerleyen zamanla, sair gibi ayri bir kelimenin varligindan haberdar olunca, nazim hikmet'i de ayri bir yere oturtmustum kafamda. ama bir an geldi a-dostlar, gunun birinde, sacma bir sekilde, ran soyadinin oldugunu ogrendim ve agzim acik kaldi, hani nazim hikmet'ti sadece, niye annem her gece yatmadan evvel onun siirlerini okuduktan sonra sadece, bak bu siir de nazim hikmet'ten derdi de, nazim hikmet ran'dan demezdi. ilkokul yillarimin en buyuk dumuruydu ve inaniyorum ki yalniz degilim, bu dumuru yasayan daha niceleri var benim gibi.
Cahit Sıtkı'nın kendisi için şu şiiri yazdığı büyük, herkesin büyüklüğünü algılayamayacağı şair, şairimiz :
BiR ŞEY
I
Bir şey ki hava gibi ekmek gibi su gibi
Lazım insana lazım onsuz yaşanılmıyor
Ana baba gibi dost gibi yavuklu gibi
Kalp titremeden göz yaşarmadan anılmıyor.
Bir şey ki gözümüzde memleket kadar aziz
Aşk ettiğimiz kendimize dert ettiğimiz
Adını çocuklarımıza bellettiğimiz
Bir şey ki artık hasretine dayanılmıyor.
II
Bir şey daha var yürekler acısı
Utandırır insanı düşündürür
Öylesine başka bir kalp ağrısı
Alır beni ta Bursa'ya götürür.
Yeşil Bursa'da konuk bir garip kuş
Otur denmiş oracıkta oturmuş
Ta yüreğinden bir türkü tutturmuş
Ne güzel şey dünyada hür olmak hür.
Benerci Jokond Varan Üç Bedrettin
Hey kahpe felek ne oyunlar ettin
En yavuz evladı bu memleketin
Nâzım ağbey hapislerde çürür.
Ayrıca nice edebiyat üstadları kendisi hakkında övgü dolu, saygı ve sevgi içeren yazılar yazarken; aklı cinsellikten ve yobazlıktan başka bir şeye çalışmayan bazı insanların özellikle edebiyat hakkında hiçbir şey bilmemelerine, onu değerlendirebilecek kadar şiir okumamalarına rağmen; o'nu düşündükleri ve yazdıkları yüzünden yerden yere vurmaları, saçma sapan yorumlar yapmaları; akıllarda soru işaretleri bırakmaktadır:
(bkz: Neden)
ve
(bkz: Hangi hakla)
büyük türk şairi.
ünlü vatan şairi nazım hikmet'in vatan ve sevgi üzerine yazdığı muhteşem şiirlerinden bir tanesi. sonuna kadar okuyamadım ama güzel işte.
not: ne zaman nazım hikmet hakkında birşey yazsam eksi komasına giriyorum belki artı oy alırım şimdi.
BiR KÜVET HiKAYESi
Süleyman'a karısı telefon etti :
Konuşan ben,
ben, Fahire.
Tanımadın mı sesimden?
Demek çok bağırdım birdenbire.
Çığlık mı?
Belki...
Hayır,
çocuklar hasta değil.
Dinle beni :
işini bırak da gel,
çabuk ol ama.
Telefonda anlatamam,
olmaz.
Daha kıyamet kadar vakit var akşama.
Saatlar, saatlar,
kıyamet kadar.
Sorma.
Dinle beni...
Hemen vapur bulamazsan
Üsküdar'a kayıkla geç.
Bir taksiye atla.
Paran yoksa
patrondan avans al.
Yolda hiçbir şey düşünme,
mümkün mertebe yalansız gelmeye çalış.
Yalan kuvvetliye söylenir
ben kuvvetsizim.
Alay etme kuzum.
Evet kar yağacak,
evet
hava güzel.
Koynuna girdiğim adam gibi
kocam gibi değil,
büyüğüm, akıllım,
babam gibi gel...
Geldi Süleyman,
Fahire, kocası Süleyman'a sordu :
Doğru mu?
Evet.
Teşekkür ederim Süleyman.
Bak işte rahatladım.
Bak işte ağlamıyorum artık.
Nerde buluşuyordunuz?
- Bir otelde.
Beyoğlu tarafında mı?
Evet.
Kaç defa?
Ya üç, ya dört.
Üç mü, dört mü?
Bilmiyorum.
Bunu hatırlamak bu kadar mı güç Süleyman?
Bilmiyorum.
Demek ki bir otel odasında.
Kim bilir çarşaflar nasıl kirliydi.
Bir ingiliz romanında okudum,
bu işlere yarayan otellerde
kırık küvetler varmış.
Sizinkinde de var mıydı Süleyman?
Bilmiyorum.
Hele düşün,
toz pembe çiçekli, kırık bir küvet?
Evet.
Hiç hediye verdin mi?
Hayır.
Çukulata, filân?
Bir defa.
Çok mu seviyordun?
Sevmek mi?
Hayır...
Başkaları da var mı Süleyman?
Yok.
Olmadı mı?
Hayır.
Bunu sevdin demek...
Başkaları da olsaydı
daha rahat ederdim...
Çok mu güzel yatıyordu?
Hayır.
Doğru söyle, bak ne kadar cesurum...
Doğru söylüyorum...
Zaten gösterdiler bana.
inek gibi karı.
Belimden kalın bacakları...
Fakat zevk meselesi bu...
Bir sual daha, Süleyman :
Niçin?
Bilmiyorum...
Karanlıkta pencerenin hizasında
karlı, ağır bir çam dalı.
Bir hayli zaman oldu
sofada asma saat on ikiyi çalalı.
Süleyman'ın karısı Fahire
şunları anlattı kocasına ertesi gün :
... Dayanılmaz bir acı halindeydi
kendime karşı duyduğum merhamet,
ölmeye karar verdimdi, Süleyman...
Annem, çocuklarım ve en önde sen
bulacaktınız karda ayak izlerimi.
Bekçi, polisler, bir tahta merdiven
ve bir kadın ölüsü çıkaracaktınız
arka arsada bostan kuyusundan.
Kolay mı?
Gece bostan kuyusuna doğru yürümek,
sonra kenarına çıkıp durarak
baş aşağı atlamak karanlığına?
Fakat bulmadınızsa eğer
karda ayak izlerimi
sade korktuğumdan değil.
Bekçi, merdiven, polisler,
dedikodu, kepazelik,
aldatılmış bir zevcenin intiharı :
komik.
Niçin öldüğümü anlatmak müşkül.
Kime? Herkese, sana meselâ.
insan, ölmeye karar verirken bile
insanları düşünüyor...
Sen yatakta uyuyordun
yüzün rahat,
her zaman nasıl uyursan
ondan evvel ve o varken.
Dışarda kar yağmaya başladı.
Bir tek gecelikle çıkmak balkona :
Zatürree ertesi gün,
nümayişsiz ölüvermek.
Hayır,
hiç aklıma gelmedi nezle olmak ihtimali.
Yaktım sobamızı.
iyice ısınmak lâzım ilkönce.
Ciğer bir çay bardağı gibi çatlarmış.
Pencereye, kara bakıyorum :
«Eşini gaip eyleyen bir kuş
gibi kar
geçen eyyamı nev baharı arar...»
Babam bu şiiri çok severdi.
Sen beğenmezsin.
«Sağdan sola, soldan sağa lerzânı girizan...»
Lambayı söndürmeden balkona çıktım.
« ... gibi kar
düşer düşer ağlar...»
Oturdum balkonda iskemleye.
Havada çıt yok.
Karanlık bembeyaz.
Uykudayım sanki.
Sanki çok sevdiğim bir insan
korkarak beni uyandırmaktan
yumuşacık dolaşıyor etrafımda.
Üşümüyordum.
Kederim duruluyor
berraklaşıyor.
Odanın camlı kapısından balkona vuran ışık
sıcak bir kumaş gibiydi üstünde dizlerimin.
Ben rehavetli bir mahzunluk içinde
acayip şeyler düşünüyordum :
Feneryolu'ndaki çınar
150 yaşındaymış.
Ömrü bir gün süren böcekler.
Gün gelecek
insanlar çok uzun
çok bahtiyar yaşayacaklar.
insanın yüreği ve kafası var...
insanın elleri...
insan?
Ne zamanki,
nerdeki,
hangi sınıftan?
Onların insanları,
bizim insanlarımız.
Ve her şeye rağmen
yeni bir dünya için yapılan kavga.
Sonra sen
ben
bir kırık küvet
ve benim
kendime karşı duyduğum merhamet...
Kar durdu.
Sökmek üzre şafak.
Utanarak
odaya döndüm.
O anda uyansaydın
sarılıp boynuna...
Uyanmadın.
Evet,
çok şükür nezle bile değilim.
Şimdi?
Zaman zaman hatırlayıp
zaman zaman unutacağım.
Yine yan yana yaşayacağız
beni sevdiğine emin olarak.
Altı ay kadar geçti aradan.
Bir gece karı koca denizden dönüyorlardı.
Gökte yıldızlar, ağaçlarda yaz meyveleri vardı.
Fahire birdenbire durdu
baktı muhabbetle kocasının gözlerine
ve suratına tükürür gibi bir tokat vurdu.
Sen gülünce tüm şehirde yaldızlı bir akşam oluyor
Ve sanki her şair senin yüzünden alıyor eline kalemi,
Sen bakınca herhangi bir şeye
hiç düşünmüyor musun o şeyi ve etrafındaki alemi.
Çünkü sen bir daha bakmazsan ne yapar o insan
Sen bir daha bakmazsan ne yapar şuan yaptığını yapan
Ve sen bir daha gülmezsen ne yaparlar o öylece sana bakanlar.
Bir udun içinde çalan her şarkı çok şey borçlu sana
Çünkü her şiir senin yüzünden bu kadar dokunuyor bana.
Biraz daha zorlarsan gülen gözlerinle beni
Nazım Hikmet bile bu şiiri duyup mezarından kalkacak
Ve yazmayı unuttuğu bir şiiri hatırlayarak uzun uzun sana bakacak,
O zaman ona bile açılacak tüm ay yıldızlı eski yasak kapılar
Gümrükten, içeride sen varsın diye geçecek Nazım Hikmet’li satırlar
O vakit devlet bile üstada yapılan hatayı hatırlar
Ve biraz daha zorlarsan gülen gözlerinle Nazım Hikmet’i
Sen zanneder bırakıp geldiği cenneti.
Sen belki yarın da gülersin diye bana
Bu dizeler sırf bu yüzden yazıldı sana
Dikkat et yapma;
Biraz daha zorlarsan gülen gözlerinle beni ve Nazım Hikmet’i
Ya ben onu öldürürüm ya da o beni.
gökgöz
iyi günlerimde çok eller uzanır ellerime,
Resmimi, suratımı baş köşeye asarlar ..
Fakat demir kapıların her kapanışında üzerime,
Ardında taş duvarların her kaldığım zaman,
Ne arayan beni, ne soran
Eeh, daha iyi be, bunun böyle olduğu ..
Minnetim ve borçluluğum yalnız sana kalsın.
iyi günlerimde benim unuttuğum insan eli
Nasılsın ? ,
dilsiz dillerin ağzına ne yazık ki sakız olan büyük şair.
"bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına
inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat
olsun. giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve
yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme
yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.
sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya
hazırdır. hani ağzınla kuş tutsan "bu kuşun kanadı
neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile
karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin.
yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her
zaman. bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. iyi
halin cezanda indirim sağlamaz.
sen, "ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu
yapmadın" diye cevap verecektir. ve ne söylesen
karşılığında mutlaka başka bir iddiayla
karşılaşacaksındır. üzülme, sen aşkı yaşanması
gerektiği gibi yaşadın.özledin, içtin, ağladın,
güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın.
"peki o ne yaptı" deme. herkes kendinden sorumludur
aşkta. sen aşkını doya doya yaşarken o kendine
engeller koyuyorsa bu onun sorunu. bir insan eksik
yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak
için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?
hayatı ıskalama lüksün yok senin. onun varsa, bırak o
lüksü sonuna kadar yaşasın.
her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "acılara tutunarak"
yaşamayı öğreneli çok oldu. hem ne olmuş yani,
yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. sen mutluluğu
hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... epeydir
eline almadığın kitaplar seni bekliyor. kitap okurken
de mutlu oluyorsun unuttun mu? kentin hiç görmediğin
sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif
verecek sana. yine içeceksin rakını balığın yanında.
üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de
cabası....
sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun
aslolan yürektir. yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip
de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yaşadığın
sürece o yürek var olacak seninle birlikte. sen yeter
ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda
duygusunu. elbet bitecek güneşe hasret günler. ve o
zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler
değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini..."
ahmet kaya'nın resitaller albümünde bulunan amenna şarkısından önce ki ufak konuşmasında söylediği nazım şiiri ve ardından gelen amenna, sarsar bünyeyi.
ustalaştık biraz daha
taşı kırmakta,
dostu düşmandan ayırmakta.
(bkz: hoş geldin)