5 ocakta türk vatandaşlığına alınan , mezarı novo-deviçye mezarlığında olan , bir zamanların en güzel türkçesini kullanan , büyük bir hitap gücüne sahip koca yürekli bir şair.
bu geç vakit
bu ilk bahar gecesinde
kelimelerinle doluyum
zaman gibi madde gibi ebedi
göz gibi çıplak
el gibi ağır
ve yıldızlar gibi pırıl pırıl kelimeler
kelimelerin geldiler bana
yüreğinden kafandan etindendiler
kelimelerin getirdiler seni
onlar: ana
onlar: kadın
ve yoldaş olan...
mahzundular, acıydılar,sevinçli, umutlu, kahramandılar...
kelimelerin insan kurtardılar...
hakkında kısıtlı bir kitleye ulaşabildiği yönünde eleştirilerin dillendirildiği şairdir. peki gerçekten de şiirlerinde kısıtlı bir topluluğa mı ulaşabilirdi bu adam? ben buna katılmıyorum... herkes gibisin şiirini okumamış olsam belki ben de sınırlı hitap yeteneğini eleştirebilirdim... ki bu aşık olunan üzerine yazılan şiiri de bir kenara bırakırsak kız çocuğu şiiri türkiye'nin sahip olduğu yüz ölçümünden çok daha fazlasına, evrensel anlamda insanlığa hitap etmez midir?
YAŞAMAK ŞAKAYA GELMEZ,
BÜYÜK BiR CiDDiYETLE YAŞAYACAKSIN BiR SiNCAP GiBi MESELA,
YANi, YAŞAMIN DIŞINDA VE ÖTESiNDE HiÇBiR SEY BEKLEMEDEN
YANi, BÜTÜN iŞiN GÜCÜN YAŞAMAK OLACAK.
YAŞAMAYI CiDDiYE ALACAKSIN,
YANI, O DERECEDE, ÖYLESiNE Ki,
MESELA, KOLLARIN BAĞLI ARKADAN, SIRTIN DUVARDA,
YAHUT, KOCAMAN GÖZLÜKLERiN,
BEYAZ GÖMLEĞiNLE BiR LABORATUVARDA
iNSANLAR IÇIN ÖLEBiLECEKSiN,
HEM DE YÜZÜNÜ BiLE GÖRMEDiĞiN iNSANLAR iÇiN,
HEM DE HiÇ KiMSE SENi BUNA ZORLAMAMIŞKEN,
HEM DE EN GÜZEL,
EN GERÇEK ŞEYiN YAŞAMAK OLDUĞUNU BiLDiĞiN HALDE.
YANi, ÖYLESiNE CiDDiYE ALACAKSIN Ki YAŞAMAYI,
YETMiŞiNDE BiLE, MESELA, ZEYTiN DiKECEKSiN,
HEM DE ÖYLE ÇOCUKLARA FALAN KALIR DiYE DEĞiL,
ÖLMEKTEN KORKTUĞUN HALDE ÖLÜME iNANMADIĞIN iÇiN,
YAŞAMAK, YANi AĞIR BASTIĞINDAN.
1947
(2)
DiYELiM Ki, AĞIR AMELiYATLIK HASTAYIZ,
YANi, BEYAZ MASADAN BiR DAHA KALKMAMAK iHTiMALi DE VAR
DUYMAMAK MÜMKÜN DEĞiLSE DE BiRAZ ERKEN GiTMENiN KEDERiNi
BiZ YiNE DE GÜLECEĞiZ ANLATILAN BEKTAŞi FIKRASINA,
HAVA YAĞMURLU MU, DiYE BAKACAĞIZ PENCEREDEN,
YAHUT DA YiNE SABIRSIZLIKLA BEKLEYECEĞiZ
EN SON AJANS HABERLERiNi.
DiYELiM Ki, DÖVÜŞÜLMEYE DEĞER BiR ŞEYLER iÇiN,
DiYELiM Ki, CEPHEDEYiZ.
DAHA ORDA iLK HÜCÜMDA, DAHA O GÜN
YÜZÜKOYUN KAPAKLANIP ÖLMEK DE MÜMKÜN.
TUHAF BiR HINÇLA BiLECEĞiZ BUNU,
FAKAT YiNE DE ÇILDIRASIYA MERAK EDECEĞiZ
BELKi YILLARCA SÜRECEK OLAN SAVAŞIN SONUNU
DiYELiM Ki, HAPiSTEYiZ,
YAŞIMIZ DA ELLiYE YAKIN,
DAHA DA ON SEKiZ SENE OLSUN AÇILMASINA DEMiR KAPININ.
YiNE DE DIŞARIYLA BERABER YAŞAYACAĞIZ,
iNSANLARI, HAYVANLARI, KAVGASI VE RÜZGARIYLA
YANi, DUVARIN ARKASINDAKI DIŞARIYLA.
YANi, NASIL VE NERDE OLURSAK OLALIM
HiÇ ÖLÜNMEYECEKMiŞ GiBi YAŞANACAK...
1948
(3)
BU DÜNYA SOĞUYACAK,
YILDIZLARIN ARASINDA BiR YILDIZ,
HEM DE EN UFACIKLARINDAN,
MAVi KADiFEDE BiR YILDIZ ZERRESi YANi,
YANi, BU KOSKOCAMAN DÜNYAMIZ.
BU DÜNYA SOĞUYACAK GÜNÜN BiRiNDE,
HATTA BiR BUZ YIĞINI
YAHUT ÖLÜ BiR BULUT GiBi DE DEĞiL,
BOŞ BiR CEViZ GiBi YUVARLANACAK
ZiFiRi KARANLIKTA UÇSUZ BUCAKSIZ.
ŞiMDiDEN ÇEKiLECEK ACISI BUNUN,
DUYULACAK MAHZUNLUĞU ŞiMDiDEN.
BÖYLESiNE SEViLECEK BU DÜNYA
"YAŞADIM" DiYEBiLMEN iÇiN...
ŞUBAT 1948
peyami safa tarafından, kendisine hitaben şu mükemmel şiir yazılmış bünye:
gel bakayım
lüle lüle, kıvrım kıvrım, samur saçlı,
pamuk tenli, al yanaklı sarı papam,
gel bakayım anam babam,
gel bakayım yetimlikle maytap eden paşazadem,
güzel âdem!
gel bakayım,
gel ki büyük babaların:
enver paşa, nâzım paşa konağında,
alıştığın gibi,
alışıp yılıştığın gibi,
seni her gün dizlerimde hoplatayım,
şerefine bütün yetim çocukların
anasını satayım.
gel bakayım fidam boylum, asilzadem, güzel paşam
moda burniyle süreyya paşa locası arasına her akşam
maviş gözlerini süze süze mekik dokuyan
kadıköy'ün kübik salonlarında şiir okuyan
moda şair, kübik şair, kübiklerin kübiği
cevizliğin, kuşdilinin, mühürdarın bolşeviği!
ben ki -kıtır atma cicim!-
nuvel literer'den alma değil,
bolşevik şair maiakovsky'den den çalma değil,
senin tulum göbekli, kadayıf enseli burjuvalarından
halkı soyan bir kaçının yuvalarından,
para aşırdım.
neden mi, niçin
yolumu şaşırdım?
babası sürgünde öldürülen
bir çocuğu beslemek için!
fakat sen ki paşa konaklarında
kuş dilinde, kuş tüyünde, kuş sütüyle beslendin,
kuş beyninle bolşevizme heveslendin.
baban üç yıl önce ölünceye kadar
zavallıdan para kopardın,
nefesi kokan türk işçisinin vekâletini apardın.
götürüp onu sonra el altından,
enternasyonele zula ettin,
kimbilir kaç
aç biilaç
türk işçisinin ciğerini pirzola ettin!
gel bakayım seninle bir konuşayım
sencileyin bir coşayım.
bre.. toprak altında yatan
namık kemal'e safa'ya çatan
bre tümen tümen kıtır bom
bre tümen tümen palavra,
bre işçiye yalan
ölüye iftira atan
sağı sola katan
bre kaltaban
bre türk düşmanı, bre vatan
haini şarlatan!
bre propaganda broşürü âlimi,
bre sırtını ipek divanlara yaslıyan
sermaye'nin yüzde bire küçültülmüş posasını
yalayarak allâmelik taslayan
orak-çekiç markalı
sözüm ona komintern taktikalı
üfürükle şişirme, kuska balon komünisti
dandini bey, züppe salon komünisti!
sen misin "o kavganın kolu bağlı adsız neferi?"
yavaş gel, saçmalamaya başlıyorsun
kolun bağlıysa nasıl taşlıyorsun
piçler gibi ölülerin mezarını?
yanlış attın zarını:
görüyorsun şeşi beş
yemek için birkaç leş
sallayarak hemen uzun elini
oluyorsun mezarlara tebelleş.
sen misin adsız nefer? "eynelmefer*?"
iki metro boyu afişlerde
gazetelerin tüccar ilânı sayfalarında
kitapların üstünde, manzumelerin altında
bangır bangır bağıran nazım hikmet imzası
ad değil mi?
ne yalan söylersin?
sendeki surat, surat değil mi?
sen adsızsan,
zonguldak'taki maden kuyusu dibinde,
promete gibi, fakat gökten değil
yerin dibinden ateş alan
bize kalori yollayan
işçinin adı nedir?
adlısın, meşhur şairim, adlısın,
ama neyleyim
yırtık suratlısın.
sen ki iki papele her gün akşam
ulusla dil yazarsın,
önce yazdıklarını bozarsın.
sana her gün üç lira verebilsem ah!
vallah billah!
ey o kavganın adsız neferi
hemencecik soldan geri
çevrilerek
ulusalizma-faşizma gömleğini
sırtına geçirerek
bolşevizmin mezarını kazarsın!
nitekim
söyleyecek sözün bitince,
marks'ın sermaye'sini kediye yükletince
her renkli herşey adlı reklam gazetesinde
başmuharrirlik yapıyorsun,
şimdi de ipekçilerin sermayesine tapıyorsun!
bre toprak altında yatan
büyük türk ölülerine çatan
bre tümen tümen kıtır bom
bre tümen tümen palavra,
bre işçiye yalan
ölüye iftira atan
sağı sola katan
bre kaltaban
bre türk düşmanı, bre vatan
haini şarlatan!
artık sen buralarda
kolay dikiş tutturamazsın
sahte komintern taktikalı
dolmalarını yutturamazsın.
çekil!
bugün yaptığın gibi
metr-goldvin-mayer şirketinin
istanbul kolunun başına dikil
yüzünden maskeni, başından kasketi at
sermayenin altına yat!
yerini şimdi buldun işte:
hak berekât versin, asilzadem,
berekâaat!
aşık oldukça yazmış yazdıkça aşık olmuş, en büyük aşkı ve özlemi vatanı olan, anca bu vatanından sürülen ve yurt hasretiyle ölen, çok yetenekli bir şair. Örnek alınması gereken insan.
5 Sarılıp yatmak mümkün değil bende senden kalan hayâle.
Halbuki sen orda, şehrimde gerçekten varsın etinle kemiğinle
ve balından mahrum edildiğim kırmızı ağzın, kocaman gözlerin gerçekten var
ve âsi bir su gibi teslim oluşun ve beyazlığın ki dokunamıyorum bile...
ve Nazım Hikmetin En sevdiğim şiiirinden alıntıdır... Rubaililer 1. 4. bölüm...
bu şahsı ülkenin önde gelen insnları deli gibi savunup propogandasını yapıyorlar. hadi insan inançsız olur, eh neyse bir şekilde halledilir. ancak inançlara saygı da yok!
genco erkal diye bir karın ağrısı var. bunun gibi volkan konak, fazıl say, zuhal olcay ve kendilerine prestij etiketini yapıştırtmak için debelenen bilimum şarkıcı türkücü zırvası... bahsettiğimiz kalabalık ve özellikle genco erkal anzavuru bu nazım hikmet adlı kişinin vatan sevgisinden bahseder.
radyoda çalan bolşevik marşında ayağa kalkan, kalkmayanlara da hakaretler eden, ezan okunurken ıslık öttüren bir insandan bahsediyoruz.
işin aslı nazım hikmet ran kurtuluş savaşının başlangıcında yurtta bulunmuş ve cepheye yakın bir yerde öğretmenlik yapmaktadaydı. ancak tkp liderlerinin kurtuluş savaşına destek için yurda geldiklerinde öldürülmelerinin ardından, meclis içinde ve dışarıda komünis hareketin çeşitli unsurları baskılanmıştır. bu baskılanmayla karşılaşan nazım hikmet dönemin etkisiyle sınırı geçmiş ve ilk dönem marksizm'le tanıştığı doğu emekçileri üniversitesinde eğitim görmüştür. zaten kendisinin fiziki şartları da savaşmak için yetersiz olduğu için- ki bu nedenle donanmada öğrenciyken öğrencilikten çıkarıldı- savaşması da olanaksıztı. muhtemelen savaş boyunca bir köy okulunda ya da başka bir yerde öğretmenliğe devam edecekti ve edebiyat çalışmaları yapacaktı. bu durumun aksi gerçekleşseydi ifadeli cümleler kurmak bu örnekte de olduğu gibi zor ve bir noktadan sonra farazidir.
ancak bir şey var ki; o da tarihle ilgilidir. işin garip kısmı bugün şiddetle bazı şeylere karşı çıkanlar var ama tarih değişmiyor. kurtuluş savaşı esnasında ulusal hükümetin aldığı silahlarınn 3'te 1'i, ağır silahların yarısı ve maliyesinde bulundurduğu paranın gene yarısı sovyetler birliği tarafından emperyalizme karşı savaşmak üzere ankara hükümetine hibe edilmiştir.(ingiliz ve sovyetler birliği arşivleri, 1923-36) ilginçtir bu kararın altına imza atan kişide dönemin milletler komiseri stalin'Dir. üstüne üstelik doğu halkları kurultayı'na katılan ankara hükümeti moskova'yı yoldaşça selamlamıştır ve buradan çıkan karar gereği türkiye'nin kendi yolunu çizmesi gerektiği olmuştur. nitekim buna karşılık tkp liderlerinin kurtuluş savaşında ankara hükümetini desteklemesi söylenmiş ve bunu gerçekleştirmeye gelirken öldürülmeleri, meclisteki halk iştirakuyun fırkasının 20 milletvekilinin tutuklanması göz ardı edilmiştir. elbette bunlar ingiliz emperyalizminin anadolu'dan çıkartılması uğruna verilmiş ödünlerdi. gerçekler buyken bazı şeyleri inkar etmek ya tarihi bilmemektir ya da azılı bir düşmanlık gütmektir. istediğinizi seçin.
necip fazıl kısakürek ne kadar fazıl say'sa o kadar fazıl say'dır. yani alakası yoktur. 21. yüzyıl'da kendisinin komünist olduğunu anlayamayan ve bu ülkenin sistematik "rejim dışı" her unsuru ezdiğine bir türlü ikna olmayanlara gönül gözleri açılsın diye necip fazıl kısakürek'in politik geçmişini okumalarını salık veririm. ama ne desem laf-ı güzaf. okumadan, bilmeden beyin osuruğunuzu saçmaya devam edeceksiniz ve nazım'ı bugünün dünyasında bir yere tıkıştırmaya çabalayacaksınız. oysa o yaşadığı dönemde sağlam bir komünistti, enternasyonalistti. vatan sevgisi olarak algıladığı şeyi vatan haini şiirinden okuyarak yorumlayabilirsiniz. yani onunki zaten sizin vatanınız değildi, daha da olabilecek gibi görünmüyor.
ne de olsa bu topraklarda bağnazlık hüküm sürmeye devam ediyor hala.
bir gerçek var; nazım hikmet ran rejim dışıydı ve baskılanmıştı. ama baskılanmasının asıl sebebi rejimin çizdiği sınırların dışına çıkmasıyla alakalı değildi. nazım hikmet ve daha bir çok kişi komünist oldukları için baskılanmıştır. diğer kesimlerden de buna benzer baskılanmalara şahit olunmuştur. düzenin istikrarı adına bir takım unsurlar tasfiye edilmiş ya da aşırılıkları törpülenmiştir. ancak bu yalnızca kişiler üzerinden olmuştur, ideolojik hiçbir yaptırım yapılmamıştır. bazı ideolojilerde bu denenmiş ancak örgütlenme alanları açılarak, kimi zaman düzen içinden desteklenerek bugün normal unsurlar haline gelmiştir. yani nazım hikmet ve diğerlerini ötekileştirmeyle aynı çuvala koymak yanlış olması bir kenara gerçekte bir anlamı yoktur.
"Yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?" dizesini boğazımda birşeyler düğümlenerek söylediğim büyük şair. Neden şart değil usta neden?
hakkında objektif bilgiye ulaşmanın çok çok zor olduğu, böyle şiirler sanırım sahte duygularla yazılamaz diyerekten vatanını sevdiğini düşündüğüm sağlam şairdir.
gerçek sevdalılarının, cesedinin osmanlı topraklarına dönmesinden çok ciddi biçimde rahatsızlık duydukları kişi.
kendilerinin hiç bir derinliği ya da anlaşılmazlığı yoktur. bunun için çok üzgünüm ama malesef durum bu derece vahimdir! yok parametrik kabul görmeler yok çözülemeyen deruni entelektüellik miş de miş...
seven sever. kimseye sözümüz yok. ama artık gerçekleri görün ve ona göre sevin!
türlü toplumsal hastalıkların ortaya çıkmasına vesile olan, turnusol kagıdı kıvamında bir yazardır, onunla ve yaptıkları ile gurur duymadıgım bir yazardır nazım hikmet, ama her ne yapmış olursa olsun, memleketinin hasreti ile yanmış bir insandır, benim açımdan fikirleri kabul edilemez bile olsa vatanına gömülmesi hakkıdır çünkü toprak vatanım diyenler tarafından vatan yapılmıştır, milyonlarca insanın katiline katil demeyip komünist devlet radyosunda yagcılık kokan sözler söylemesi belki onun gerçek fikirleri bile olmayabilir, ya da gerçek fikridir bunların önemi yok artık, inandıgı sistem bugün itibari ile çürümüşlügü tescillenmiş ve bir çok insanın katili bir rejim olarak tarih sahnesinde yerini almıştır.
not: nazım hikmet kendi partili dostları tarafından ihanete ugramış ve o gün türkiye de sistemin sahibi insanlar tarafından da hapsedilmiştir, bütün bu kompozisyonun hiç bir yerinde vatanın gerçek sahibi türk milleti yoktur, bir kısmı rus bir kısmı abd uşagı tiplerdir taraflar. türk milleti iktidarı ilk eline aldıgında hainlerin katlettigi şehit başbakanına olan görevini yerine getirmiş onu bir anıt mezara defnetmiştir, ikinci kere iktidarı aldıgında da vatan sürgünü bu şairinin sıla hasretini sona erdirecek kararı almıştır gel gör ki, nazım ı ülkesinden çaçırtanlar yani dostları, ogün onun resmini gazetelere basıp yüzüne tükürün bu hain in diyenler onun son zamanlarda savunuculugunu yapsalarda, onun sıla sürgününü sona erdiren karara sevinmemişler, gerçek igrenç yüzlerini bir kere daha göstermişlerdir, yukarda bazı yazarlar başbakan ın samimiyetini sorgulamaya cür et ediyorlar, ulan ..cık sonuçta nazım ın sıla sürgünü bitmiştir, sonuç budur, senin gibiler bu kararı aldı diye başbakan a oy mu vereceksiniz sanki, sizde o irade nerde!! sizler iradeniz olsa kafanızı birilerine kiraya vermez, kim hayır da kim şerde görürdünüz, çökmüş bir sistemin peşine takılmazdınız. başbakan a "nazım ı kaçırtanların tohumu" deme cür etini gösteren bir yazı okudum, sen kendini suçla baby, bu kadar hangi zindan da kaldın da mal oldun, başbakan ı kimlerle kıyaslıyoır, kim sanıyorsun, sen bu ülkede yaşamıyor musun? nesin sen zombi mi?
nazım her zaman kendi dost bildikleri tarafından satılmış bir komünisttir, komünistte olsa sıla sürgünü sona ermiştir, topragı onu bekliyor. bu ülkeye vatan diyen, hasretini çeken kimse dışarda kalmamalıdır, bizler osmanlı nın torunlarıyız, bize hasretten ölen rum komşulara bile hüzünlerine ortak olmak düşer, bu faşist dayatmaların, bu faşist arka kapıların artık bitmesini diliyorum.
henüz vakit varken, gülüm
paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
ben bir gece, şu mayıs gecelerinden biri
volter rıhtımında dayayıp seni duvara
öpmeliyim ağzından
sonra dönüp yüzümüzü notrdam'a
çiçeğini seyretmeliyiz onun,
birden bana sarılmalısın, gülüm,
korkudan, hayretten, sevinçten
ve de sessiz sessiz ağlamalısın,
yıldızlar da çiselemeli,
incecikten bir yağmurla karışarak.
henüz vakit varken, gülüm,
paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
şu mayıs gecesi rıhtımdan geçmeliyiz
söğütlerin altından, gülüm,
ıslak salkım söğütlerin.
paris'in en güzel bir çift sözünü söylemeliyim sana,
en güzel, en yalansız,
sonra da ıslıkla bir şey çalarak
gebermeliyim bahtiyarlıktan
ve insanlara inanmalıyız.
yukarda taştan evler,
girintisiz, çıkıntısız,
birbirine bitişik
ve duvarları ayışığından
ve dimdik pencereleri ayakta uyukluyor
ve karşı yakada luvur
aydınlanmış ışıklarla
aydınlanmış bizim için
billur sarayımız...
henüz vakit varken, gülüm,
paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
şu mayıs gecesi rıhtımda, depolarda
kırmızı varillere oturmalıyız.
karşıda karanlığa giren kanal.
bir şat geçiyor,
selamlayalım gülüm,
geçen sarı kamaralı şatı selamlayalım.
belçika'ya mı yolu, hollanda'ya mı?
kamaranın kapısında ak önlüklü bir kadın
tatlı tatlı gülümsüyor.
henüz vakit varken, gülüm,
paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm...
parisliler, parisliler,
paris yanıp yıkılmasın...