bir toplulukta nazım' ı okuyan ama nazım' la alakası olmayan kişilerin seceresi için;
$öyle ki;
ertuğrul günay, "nazım gibi büyük şairi, bu saatten sonra yattığı topraklarda rahatsız etmemek gerekir" diyor. kendisi de arasıra nazım' dan alıntılar yaparak boy gösteriyor. alparslan türke$, 1994' te mhp kongresinde davet $iirini okudu misal. (aslında nazım gibi büyük bir $airin eserleri yanısıra dü$ünceleri de önem kazandığından ötürü bu eylem tekrarlanageliyor.) fa$izan çevrelerde 'beni stalin yarattı' , nazım hikmetof geyiklerinin dönmesinden ötürü bir tek onlar bu eylemde bulunmuyor. (türke$' i aradan çıkarmı$ gibi olduk ya, neyse) demirel zaten belli, mecliste 3- 3 yapan adam hakkında aslında ne desek bo$. agit zirvesinde nazım' dan alıntı yaptığını gördük netekim.
american associated pressden geçilen haberle istemihan talayın 2002 yılı için unesco' dan nazım' ı anmasına yönelik yaptığı çağrıyı da biliyoruz. sosyalist çevrelerde burjuva kemal ,kız çocuğu , ben içeri dü$tüğümden beri , güne$i içenlerin türküsü .. referanslarını görürüz. benzer $ekilde, milliyetçiler kuvayi milliye destanını i$aret edip nazım' ı kendilerine endekslemeye bakarlar. sosyal gözlemciler içeriğini bilmeden sırf ismi itibariyle;
memleketimden insan manzaralarına atıfta bulunarak hasbelkader tespitlerde bulunurlar. hüzünlü roman yazıcıları, mavi limanlarda yüzer, bence artık sen de herkes gibisin nağmelerinde dola$ırlar. sinemada takva filmi örneğin ayetle ba$lar, süleyman çelebinin 'mevlid- i şerifi' ne özlemle yazılan nazım $iiriyle biter.
bu olayı çok içten yapanlar da vardır elbet. genco erkalın ismini zikretmemek haksızlık olurdu doğrusu, seynan levent' le söyle$isinden, fazıl say ile nazım oratoryosuna.. ( bülent ecevit, kemal tahir ve suphi baykamı da yad ettim gece gece hani)
2004 yılında darphanemiz de nominal değeri 15.000.000 tl olan, 999 ayar gümüşten, 5000 adet nazım hikmet madeni parası basmı$ idi. (kurumsal saygınlık, daha çok iadeyi itibar)
kendisinin zamanında çelişkili ifadeleri olsa da mesela;
beni stalin yarattı demesi ve stalin için yazdığı seviyorum onu marks ve engelsi sever gibi vs. düşünceleri içeren şeylerin stalin baskısıyla yazılmış olabileceği bir gerçektir.
sevdiğim ve takdir ettiğim bir insandır nazım hikmet. bilhassa;
yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine cümlesi ve de
bulut mu olsam
denizin üstünde ala bulut
yüzünde gümüş gemi
içinde sarı balık
dibinde mavi yosun
kıyıda bir çıplak adam
durmuş düşünür..
bulut mu olsam
gemi mi yoksa?
balık mı olsam
yosun mu yoksa?
ne o,ne o, ne o.
deniz olunmalı oğlum,
bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla... şiiriyle beğenimi toplayan kişidir.
Akıyordu su
gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.
Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!
Birden
bire kuş gibi
vurulmuş gibi
kanadından
yaralı bir atlı yuvarlandı atından!
Bağırmadı,
gidenleri geri çağırmadı,
baktı yalnız dolu gözlerle
uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına!
Ah ne yazık!
Ne yazık ki ona
dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,
beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak!
En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Ben sokakta rastlasam bile tanımayım diye
en güzel günlerimin bu üç mel'un adamını
yer yer tırnaklarımla kazıdım
hatıralarımın camını..
En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Biri sensin,
biri o,
biri ötekisi..
Düşmanımdır ikisi..
Sana gelince...
Yazıyorsun..
Okuyorum..
Kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa,
insanın
bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum..
Ne yazık!..
Ne kadar
beraber geçmiş günlerimiz var;
senin
ve benim
en güzel günlerimiz..
Kalbimin kanıyla götüreceğim
ebediyete
ben o günleri..
Sana gelince, sen o günleri -
kendi oğluyla yatan,
kızlarının körpe etini satan
bir ana gibi satıyorsun!.
Satıyorsun:
günde on kaat,
bir çift rugan pabuç,
sıcak bir döşek
ve üç yüz papellik rahat
için...
En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Biri sensin,
Biri o,
biri ötekisi...
Kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi...
Sana gelince...
Ne ben Sezarım,
Ne de sen Brütüssün...
Ne ben sana kızarım
ne de zatın zahmet edip bana küssün..
Artık seninle biz,
düşman bile değiliz..
NAZIM HiKMET
söze ne hacet bu şiirde herseyi özetlemiş.
bizim hikayemizi anlatan yazar. 3 haziran 1963 itibariyle yalnızca uzun bir yolculuğa çıkmıştır. evet doğru artık yeni şiirleriyle aydınlatmıyor bizi fakat nazım hikmet hala yaşıyor. nazım hikmet kavgasında, zincirlere bağlanmış memleketi esaret bağlarından koparma savaşında ve en önemlisi gündüzlerinde sömürülmeyen gecelerinde aç yatılmayan günlerin özleminde yaşıyor. yaşıyor ve hep yaşamaya devam edecek.
Büyük şairdi sevdi sevdalandı Nâzım Hikmet
Karasevdamızı sevdi türküsünü güzel de söyleyerek
O kadar aşk her şey türküsünü sürdürmek içindi
Karasevda emekçinindi emek içindi
Kar yağdı bütün kış. Bir ağır düş.
Kar yağdı bütün kış kederli ülkemize
ormanın soluğu ıslak toprakla birleşti
karayel budayıp geçti bütün yamaçları
ak kefenler sarardı ve çürüdü durup dinlenmeden
buruştu çocuklar silinip gitti çoğu
kızamık gülleri açmıştı omuzlarında
Kar yağdı bütün kış
ve ben düşledim seni
Ülkemiz yurdumuz sevdamız kardeşliğimiz
ülkemiz yurdumuz aydınlığımız gençliğimiz
yedi yaşında otuz yaşında yetmiş yaşında
çağların tuzlu kemiklerinde birleşen
ülkemiz yurdumuz yani yenilmez umudumuz
ülkemiz yurdumuz kocamayan gelinimiz
yazan kalemimiz öfkeli sevincimiz
alın yazımız bitmez çilemiz
Ülken ve yurdun
ıslak hücreler dar odalar ağır anahtarlar
yetesin diye bu taşlar ormanında
kulak zarın yırtılsın diye sessizlikten
sararsın diye sesin demir parmaklıklarda
kireç tutsun paslansın diye eklem yerlerin
ülkeler ve yurtlar kurdular sana
kara anahtarlar ve soğuk odalardan
Kar yağdı bütün kış
kederli ovaya
Bir madenciydin ayağa kalkışınla
bir sabır yarattın köylü duyarlığınla
dostlar her zaman dost olmasa bile
metrelerle ölçülse de genişlik
bir işçi bir köylü gibi yaşadın günü-geceyi
umudun işçisi sabrın köylüsü
bayram yeri gibi onurlu yüreğin
dostlara pay ettin yıllar boyunca.
II.
Sen memleketten uzak
hasretin bir türlüsüyle delik deşik yürek
dalgın yorgun ve yalnız
bir otel odasında
malın-mülkün olmadı
hasretten başka
Sen memleketten uzak
hasretin bin türlüsüyle delik deşik yürek
dalgın yorgun ve yalnız bir otel odasında
tepeden tırnağa âşık
sevilen her kadına
tepeden tırnağa âşık
mavi tana köpüren suya yeşeren ota
kırmızı balıkların
Kara gözlü karıncaların dostu
trenlerin uçakların vapurların eksilmez yolcusu
on dokuzunda delikanlı
altmışında delikanlı
usanmaz ve uslanmaz sevdalı
belki Paris'tesin St. Michael Rıhtımı'nda
hava güneşli ve sancımıyor yüreğin
sen memleketten uzak
hasretin bin türlüsüyle delik deşik yürek
bir güvercin gibi geçer istanbul
mavi gözlerinin içinden
Sarayburnu Kadıköy Gülhane Parkı
bir acı sözünle geçer
mavi kederli gözlerinin içinden
belki uçarsın karlı Ukrayna ovalarını
aklında Tuz Gölü Konya Ovası
aklında ülken sekiz bin metre yukarlarda
Lejyonerler Köprüsü'ndesin belki Prag'da
Vıltava suyunun köpüklerinde gözün
ama aklın istanbul'da Beyazıt Meydanı'nda
Bursa'da Çankırı'da Diyarbakır'da
yaşarsın en belalısını sanatların
yaşlı yorgun ülkenden uzak
ekmeğini kendi öz kanına banarak
kederli bir ırmak gibi çoğalarak
kendi sıcak dost masmavi denizlerinden uzak
yaşarsın en kanlısını sanatların
Sen memleketten uzak gurbet işçisi
hasretin bin türlüsüyle yaralı ozan
senden öğrendim umudun söz dizimini
senden öğrendim inancın tatlı dilini
sen on dokuzunda sevdalı ve delikanlı
sen altmışında sevdalı ve delikanlı
sen memleketten uzak gurbet işçisi
hasretin bin türlüsüyle yaralı ozan
ustam benim! hasretlerin, ayrılıkların ozanı!
Ben her şeyden önce onun insan olarak büyüklüğünü ve kabına sığmaz enerjisini hatırlatmak istiyorum. Onu ağır hastalığı sırasında tanımış, yaşamak ve savaşmak iradesi karşısında şaşıp kalmıştım. Ama beni asıl etkileyen onun hüzünlü ve alaycı uyanıklığı oldu. Eziyetlerden, ölümlerden kaçıp kurtulan bu adam - başkalarının yaptığı gibi - dinlenmiyordu. Biten hiçbir şey yoktu onun için. Dıştaki düşmanla savaşırken içteki dostların hatalarına karşı da kardeşçe bir savaşı sürdürüyordu. Herkesle birlikte barış uğruna, emperyalizme ve faşizme karşı savaştığı sırada bile, Moskova'da oynanan bir piyesinde, bürokrasinin tehlikelerine karşı arkadaşlarını uyarıyordu. Ne militan disiplininden geçti, ne de yazar eleştiriciliğinden. Bu çelişmeyi sonuna kadar yaşadı. Bu sürekli gerginlik, son yıllarda, mahpusluktan artakalan güçlerini de yedi bitirdi. Ama asıl bu yönüyle bugün bir örnek insan olarak kalıyor aramızda.
"Vefalı dost, yiğit militan, insan düşmanlarının amansız düşmanı, her yerde hizmet etmek ama hiçbir şeyi görmezden gelmek istemiyordu. (...)
"Durup dinlenmeden nöbet tutan bir insanın eserleri, ölümünden sonra da, sizin için aynı işi yapıyor." ("Nâzım Hikmet'e Saygı" başlıklı yazısından.)
"Nâzım, senden bana ilk 1934'te söz ettiler, sen hapisteydin, o zaman bir şeyler yazabildim. Dostluğumuz otuz yıl sürmedi. Ne kadar az, otuz yıl. 1950'de, bizler, yani Türk halkı ile dünyanın her köşesindeki şairler seni hapisten kurtardığımız zaman, bir on dört temmuz günü dosdoğru hayatın içine daldın. Ama bu yıl, sabırsızlığından, temmuzu bekleyemedin... Hapisane dışında on üç yıl, ya da buna yakın bir şey, kırk sekizinden altmış birine dek, güzel bir yaşam bu. On üç yıl, çok şey. Hapisane dışında öldün, bu da çok şey." ("Nâzım Hikmet için" başlıklı yazısından.) Louis Aragon
az önce mezarına gittim, kırmızı karanfillerini bıraktım. Kuvayi Milliye'nin sonunu okudum karşısında, hava yağmurlu bugün Moskova'da biraz da serin. Mezarını temizledim hafiften, birkaç rus arkadaş, çınar'ı suladı. Oturduk, seyrettik nazım'ı. Mezarı aşk dolu, şiir dolu ama herşeyden ötesi mezarı vatan hasretliği dolu.
Bir kırmızı gül dalı eğilmiş üstüne
Bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta
Okşar yanan alnını Nazım ustanın
Yıllar var ter içinde taşıdım ben bu yükü
Bıraktım acının alkışlarına
Üç haziran altmış üçü...
dünyanın en kötü şiirlerinin sahibi, tembel manzume yazarı. şiir dedikleri tamamen düzyazı şeklindedir. hece ölçüsü, uyak cinas gibi sanatsal denemeler görülmez. çünkü komünist solcu kafasıdır. malumunuz solcuların en büyük özelliği miskin olmalarıdır. pratik zekadan mahrumdurlar. şiirde şekliyata önem vermezler. akılları sıra şiirde anlama vurgu yaparlar orhan veli gibi. fakat bu tamamen kendilerini teselli etmektir. zira bir necip bir akif gibi kelimelerin anlam ve biçimsel bütünlüğünü biraraya getiremezler. bir asır süre verseniz istiklal marşına bir kıta ekleyemezler. onun içindir ki ayak nasırları için bile şiir yazdıklarını iddia etmişlerdir. nazım hikmet ve türevleri şair mair değildir. olay tamamen türk kültürüne karşı bir gruplaşmada nazımı ilahlaştırma çabalarıdır. ve mantalite tamamen dinsel saiklidir. dolayısıyla övülen nazımın yazdıkları değil, nazım ın kendisidir. o müsveddeleri aramızdan biri yazsaydı hiç itibar görmeyecekti. nazım hikmet olacaktı kazım hikmet.