nazım, piraye'ye şiirinde şöyle demiştir;
"senin adını kol saatimin kayışına tırnağımla kazıdım." fakat yapıkredi'nin nazım ve vera sergisinde görülmüştür ki, kayışta vera yazmaktadır. aldatılmış aşk kadını piraye, unutmadık.
sen de mi nazım? :')
YAŞAMAYA DAiR
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
Atsız atanın hiktova verdiği ayarı bu kızıl mokofun başlığında paylaşmak isterim.
"acaba bu nazım hikmetof yoldaşın san”atta ne değeri var? bazı budalalar tarafından asrın en yüksek şairi olduğu bile ilan edilen bu sanso pansanın şairliği hakikaten 100 numara mıdır? bana sorarsanız sıfır. şiirin bir tarifi vardır. nazım hikmetof yoldaşın hezeyanları o tarife sığmaz. san”atta dar bir çerçeve içinde kapalı kalmak taraftarı değilim. fakat tulumbacı argolarını, zevk fesadına uğramış naraları da san”at diye kabul edemem. aklı başıda kimse de kabul edemez. şiir vezinle ve kafiyeyle olur. böyle olmuyan yazılara nesir derler. gerçi nesirde de şiir yapılır ama bu, manzum şiirden daha güç, daha san”atkarane birşeydir ve hikmetof yoldaşta bunun zerresi yoktur. nitekim gölgesi orhan selimin yazıları da meydandadır. işte nazım hikmetofun san”atından parçalar:
bana bak:hey! avanak!
trak tiki tak! makinalaşmak istiyorum,
şiirlerim içilmez ingiliz tuzu gibi.
hakikaten, ingiliz tuzunu, moskof mushili içilerek yazılmış olan bu satırların üzerine içmek daha doğru olur. sonra trrrrum diye makine taklidi yapmak hangi şiirin ve hangi zevkin kabul edeceği şeydir? şiir yalnız taklidi lafizlarla mı meydana gelir? kelimelerin ahengi yok mudur? hikmetof yoldaşın ağzındaki teneke düdüğün sesine çelik pistonlu makinelerin iniltisidir diyebilir miyiz? hikmetof yoldaş köpek veya sığır başlıklı şiirler yazsa havlıyacak yada böğürecek mi? "
buram buram memleket hasreti içerinde, düşüncesi uğruna sürgünde tam da bugün vefat eden şair.
çorak toprakların o zamanlar daha da çorak olduğu, aşiret sisteminin daha da etkin olduğu o dönemlerde bile aşıktır anadoluya.
aşka da aşıktır.
" Bir kırmızı gül dalı egilmiş üstüne
Bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta
Okşar yanan alnını,
Nazım Ustanın...
Bir kırmızı gül dalı egilmiş üstüne
Bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta
Yatıyor oralarda
Bir eski gömütlükte
Yatıyor usta... "
seni düşünmek güzel şey,ümitli şey,
dünyanın en güzel sesinden
en güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey...
fakat artık ümit yetmiyor bana,
ben artık şarkı dinlemek değil,
şarkı söylemek istiyorum.
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
bir basın işçisiyim
elim yüzüm üstümbaşım gazete
geçsem de gölgesinden tankların tomsonların
şuramda bir çalıkuşu ötüyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!
Atsız'ın moskof nazım'a geçirdiği bir yazıyı paylaşıyorum.
" nazım hikmetof yoldaş türkiye'nin en büyük adamlarından biri olan namık kemali arslan postu giymiş olmakla ittiham etti. öyle sanıyorum ki arslan postu giymiş olmakla kasdettiği mana eşekliktir. bu, arslan postu giyen ve kendisini arslan diye satan eşeğin hikayesine telmihen yapılmış, komünistlere yaraşır şekilde bayağı, don kişotca bir tesbihtir. bir kere namık kemal arslan postu giymiş değildir. namık kemal arslanın ta kendisidir. evet, namık kemal arslandı , sırtlan değil… çünkü mezarlarda yatan arslanlara değil, kanlı cellat gibi tepemizde yaşıyan kızıl sultanlara saldırıyor, ağız dolusu küfürü onların suratına haykırıyordu."
slam'ın beklediği en şerefli gündur bu;
Rum Konstantiniyye'si oldu Türk istanbul'u!
Cihana karşı koyan bir ordunun sahibi,
Türk'ün padişahı, bir gök yarılır gibi
Girdi, "Eğrikapı"dan kır atının üstünde
Fethetti istanbul'u sekiz hafta üç günde!
O ne mutlu, mübarek bir kuluymuş Allah'ın...
"Belde-i Tayyibe"yi fetheden padişahın
Hak yerine getirdi en büyük niyazını;
Kıldı Ayasofya'da ikindi namazını.
işte o günden beri Türk'ün malı istanbul,
Başkasının olursa yıkılmalı istanbul.