Belki ben
o günden
çok daha evvel,
köprü başında sallanarak
bir sabah vakti gölgemi asfalta salacağım.
Belki ben
o günden
çok daha sonra ,
matruş çenemde ak bir sakalın izi
sağ kalacağım...
Ve ben
o günden
çok daha sonra:
sağ kalırsam eğer,
şehrin meydan kenarlarında yaslanıp
duvarlara
son kavgadan benim gibi sağ kalan
ihtiyarlara,
bayram akşamlarında keman
çalacağım...
Etrafta mükemmel bir gecenin
ışıklı kaldırımları
Ve yeni şarkılar söyleyen
yeni insanların
adımları...
eşine olduğu kadar oğlunada hasret bir insan. ancak piraye ile evliyken münevvere,münevver ile evliyken gönlü veraya kayan nazım,kendisine kırgın olan memed'e bir de mektup ile seslenmiştir. memed işitir mi bilinmez;
oğlum mehmet,
seninle baba oğul gibi değil de iki arkadaş gibi konuşalım.daha doğrusu ben anlatayım sen dinle:anlatacaklarımı kendimi temize çıkarmak için,kendimi sana ve pirayeye karşı müdafaa etmek için anlatmıyorum.hani, bilirsin, nasrettin hoca eşeğini bir ağaca bağlamış,bir hırsız da gelip çalmış.herkes de kabahati hocada bulmuş.hiç oraya eşek bağlanır mı?insan eşeğini bir yere bağlayınca daha sağlam bağlamaz mı?filan diye:hoca dinlemiş.haklısınız demiş.haydi ben kabahatli olayım doğrudur,fakat hırsızın da hiç kabahati yok mu?hocanın söylediği sözün elbet ki doğru bir tarafı var.fakat,dedim ya,ben bunu da söylemiyorum.yalnız birdenbire ,dün gece ,daha doğrusu sabaha karşı, annene yazdığım mektubu bitirip yatağa uzandıktan sonra sancılarımın arasında korkunç ,kederli , acaip bir keşifte bulundum.şimdi sabah sabah ,artık gün iyice ağardı ,sana o keşfimi anlatacağım.
pirayem beni vekarla, vefayla sadakatla,temkinle, itidalle alışkanlıkla,haşmetle, akılla ,yürekle sevdi.bütün bu saydığım sıfatları bir kere daha oku.bütün bunlar bir arkadaşın bir annenin, bir zevcenin,bir nişanlının,fakat en yakın bir arkadaş,en şefkatli bir anne,en sadık bir zevce,en vefalı bir nişanlının, sevgisini ve muhabbetini vasıflandırır. pirayem bana hiçbir zaman aşık olmadı.beni delicesine canı çekmedi.ben ona insanlığımla yakındım.bana bir insana hayran olur gibi hayran oldu,fakat bana aşık olmadı.ben pirayem için su gibi ,ekmek gibi, hava gibi, fizyolojik bir ihtiyaç olamadım.
eşine, oğluna hasretmiş...şu adamı gözünüzde büyüteceğinize açın okuyun biraz hayatını.
not: eksileyen arkadaşlar, isterseniz 1000 tane eksi verin, bu nazım'ın hayatındaki gerçekleri değiştirmeyecek.
yalan mı yazdıklarım?
eşini ve kundaktaki çocuğunu bırakıp gitmedi mi nazım?
ben kendimden birşey mi ekledim, uydurdum nazım'a dair.
bunu eksileyen arkadaşlar lütfen benim yazdığım yanlışsa uyarın, bilmemek değil, öğrenmemek ayıp. lütfen...
"nâzım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi hikmet.
nâzım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
bir ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında amiral vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, amerikan amirali
amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi hikmet
nâzım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, amerikan üsleri, amerikan bombası, amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
nâzım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
şiirlerinde, sözlerinde onunla konuşuyormuş, dertleşiyormuş gibi hissedebildiğim tek şair diyebilirim... o kadar içi açık, o kadar samimi aynı zamanda o kadar sanatlı olabilmek. aynı zamanda selaniklidir hemşehrimdir.
Sol tandanslı arkadaşların kendisini dramatize edislerine hayranım. Bu bir nevi onu toplumda konumlandirmaktir aslında. Kendisini görüp yaşamak ne garip be usta demek isterdim...
şiirleri soğuk duş etkisi yapar, etkiler çarpıcıdır.
işler atom reaktörleri işler
yapma aylar doğar güneş doğarken
ve güneş doğarken çöp kamyonları
ölüleri toplar kaldırımlardan
işsiz ölüleri aç ölüleri
işler atom reaktörleri işler
yapma aylar geçer güneş doğarken
ve güneş doğarken köylü aile
erkek kadın eşek ve karasaban
saban koşulu eşekle kadın
toprağı sürerler toprak bir avuç
işler atom reaktörleri işler
yapma aylar geçer güneş doğarken
ve güneş doğarken ölür bir çocuk
ölür bir japon çocuğu hiroşima'da
on iki yaşında ve numaralı
ve ne boğmacadan ne menenjitten
ölür bin dokuzyüz elli sekiz de
ölür bir japon çocuğu hiroşima'da
dokuzyüz kırkbeş te doğduğu için
işler atom reaktörleri işler
yapma aylar geçer güneş doğarken
ve güneş doğarken tombul bir adam
yatağından çıkar dalgın giyinir
'bugün kimi kime gammazlamalı,
amirin gözüne nasıl girmeli'
işler atom reaktörleri işler
yapma aylar geçer güneş doğarken
ve güneş doğarken zenci şoförü
ağaca asarlar yol kıyısında
gazyağına bulayarak yakarlar
sonra kimi kahve içmeye gider
kimi saç tıraşı olur berberde
kimi dükkanını açar erkenden
kimi genç kızını öper alnından
işler atom reaktörleri işler
yapma aylar geçer güneş doğarken
ve güneş doğarken mahpus kadını
kolları masaya bağlı sırtüstü
çıplak memeleri al kan içinde
sorguya çekilir bir bodrumda
sorguya çekenler cigara içer
biri yirmisinde altmışlık biri
gömlekleri terli kollar sıvalı
ve kum torbaları elektrodlar
işler atom reaktörleri işler
yapma aylar geçer güneş doğarken
ve güneşdoğarken gülyaprağına
uçak alanından sessiz pilotlar
'H' bombası yükler tepkililere
ve güneş doğarken güneş doğarken
otomatik silahlarla biçilir üniversitelilerle işçiler
akasya ağaçları bulvarın
pencereler balkondaki saksılar
ve güneş doğarken devlet adamı
konağına döner bir ziyafetten
ve güneş doğarken kuşlar ötüşür
ve güneş doğarken güneş doğarken
genç bir ana bebesini emzirir
işler atom reaktörleri işler
yapma aylar geçer güneş doğarken
ve güneş doğarken ben bir geceyi
bir uzun geceyi gene uykusuz
ağrılar içinde geçirmişimdir
düşünmüşümdür hasretliği ölümü
seni memleketi düşünmüşümdür
seni memleketi dünyamızı.
işler atom reaktörleri işler
yapma aylar geçer güneş doğarken
ve güneş doğarken hiç umut yokmu
umut umut umut... umut insanda.
yaşadığı dönemde karşısında yalakalık üstüne yalakalık yaptığı, sürekli övdüğü, beni stalin yarattı dediği stalin'i öldükten sonra yerden yere vuran korkak ikiyüzlü dönek.
Rusya'ya kaçtığı gün, Moskova Havaalanında: "Stalin gözlerimin ışığıdır. Beni Stalin yarattı! Ben Sovyetler Birliğinin çocuğuyum. O kadar mutluyum ki..." demiştir.
Belki ben
o günden
çok daha evvel,
köprü başında sallanarak
bir sabah vakti gölgemi asfalta salacağım.
Belki ben
o günden
çok daha sonra ,
matruş çenemde ak bir sakalın izi
sağ kalacağım...
Ve ben
o günden
çok daha sonra:
sağ kalırsam eğer,
şehrin meydan kenarlarında yaslanıp
duvarlara
son kavgadan benim gibi sağ kalan
ihtiyarlara,
bayram akşamlarında keman
çalacağım...
Etrafta mükemmel bir gecenin
ışıklı kaldırımları
Ve yeni şarkılar söyleyen
yeni insanların
adımları...
hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını
ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını bastın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...
Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan,için rahat olsun.Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır.Hani ağzınla kuş tutsan 'Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?' diye bir soruyla bile karşılaşabilirsin. iki ucu keskin bıçaktır bu işin.Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın hep.Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur.iyi halin cezanda indirim yapmaz. Sen,'Ama senin için şunu yaptım' derken o, 'Şunu yapmadın' diye cevap verecektir.Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme,sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın. Özledin,ağladın,güldün,şarkılar söyledin,düşündün,şiirler yazdın. 'Peki o ne yaptı?' deme.Herkes kendinden sorumludur aşkta.Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu.Bir insan eksik yaşıyorsa ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin.Onun varsa,bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.Her zamanki gibi yaşayacaksın sen.'Acılara tutunarak' yaşamayı öğreneli çok oldu.Hem ne olmuş yani,yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil.Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana. Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asıl olan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yaşadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte.Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler.Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil,güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini. Unutma; Hayatı ıskalamaya lüksün yok senin...