nazım hikmet ran şiirleri

entry109 galeri0
    74.
  1. 75.
  2. BERKLEY

    Behey
    Berkley!
    Behey on sekizinci asrın filozof peskoposu.
    Felsefenden tüten günlük kokusu
    başımızı döndürmek içindir.
    Hayat kavgasında bizi
    dizüstü süründürmek içindir.

    Behey
    Berkley,
    Behey Allahın
    Cebrail şeklindeki Ezraili,
    Behey on sekizinci asrın en filozof katili!
    Hâlâ geziyor iskoçya köylerinde
    adımlarının sesi.
    Hâlâ uluyor adımlarının sesine
    tüyleri kanlı bir köpek.
    Hâlâ
    her gece titreyerek
    görüyor gölgeni iskoçya köylüleri
    evlerinin
    camlarında!
    Hâlâ
    kanlı beş parmağının izi var
    o beyaz buzlu camlar gibi şimal akşamlarında!

    Behey
    Berkley!
    Behey meyhane kızlarının kara cübbeli kavalyesi,
    Kıralın şövalyesi,
    sermayenin altın sesi,
    ve Allahın peskoposu!
    Felsefenden tüten günlük kokusu
    başımızı döndürmek içindir.
    Hayat kavgasında bizi
    dizüstü süründürmek içindir!

    Her kelimen
    kelepçelerken
    bileklerimizi,
    kıvrılan
    bir yılan
    gibi satırların
    sokmak istiyor yüreklerimizi.
    Beli hançerli bir isaya benziyor resmin.
    Sivriliyor kitaplarından ismin
    sivri yosunlu ucundan
    kızıl kan
    damlıyan
    yeşil bir diş gibi.
    Her kitabın
    diz çökmüş önünde Rabbın
    kara kuşaklı bir keşiş gibi..
    Sen bu kıyafetle mi bizi kandıracaktın,
    inandıracaktın?
    Biz isanın vuslatını bekleyen
    bir rahibe değiliz ki!

    Behey
    Berkley!
    Behey tilkilerin şahı tilki!
    Çalarken satırların zafer düdüğü,
    küçük bir taş parçasının en küçüğü
    imparatorların imparatoru gibi çıkınca karşısına,
    hemen anlaşmak için
    bir kapı açıyorsun,
    binip Allahının sırtına
    soldan geri kaçıyorsun!
    Kaçma dur!
    Her yol Romaya gider,
    - bu belki doğrudur -
    fakat
    fikri evvel gören her felsefenin
    safsata iklimidir yelken açtığı yer!
    Bu bir hakikat
    - hem de mutlak cinsinden - !
    işte sen
    işte senin felsefen:
    Sen o sarı kırmızı rengini gördüğün
    cilâlı derisine parmaklarını sürdüğün
    parlak
    yuvarlak
    elmaya:
    «Fikirlerin bir
    terkibidir,»
    diyorsun!
    Dışımızda bize bağlanmadan
    var olan
    varlığı
    inkâr ediyorsun!

    Şu mavi deniz
    şu mavi denizde yüzen beyaz yelkenli gemi,
    kendi kendinden aldığın fikirlerdir, öyle mi?
    Mademki kendi fikrindir yüzen gemi,
    mademki kendi fikrindir umman,
    ne zaman var,
    ne mekân!
    Ne senin haricinde bir vücut
    ne senden evvel kimse mevcut,
    ne senden sonra kâinat baki
    bir sen
    bir de Allah hakikî.

    Lâkin ey kara meyhanelerin sarhoş papazı!
    Senin dışında değil miydi
    kıllı kollarında kıvranan meyhanecinin kızı?
    Yoksa kendi altında sen
    kendinle mi yattın?
    Diyelim ki senden evvel baban yok
    isa gibi.
    Yine fakat bacakları arasından çıktığın
    Meryem gibi bir anan da mı yok!
    Diyelim ki yapyalnızsın
    Turu Sinada Musa gibi,
    ne yazık! Tevratını okuyan da mı yok!
    Çok yalan söylemişsin çok.

    Sen emin ol ki Berkley
    - olmasan da zarar yok -
    bu şi're benzer yazıda hissene düşen şey:
    biraz alay
    biraz şaka
    ve birkaç tokat
    - eldivensiz cinsinden -
    Neyleyim?
    Neş'e kavganın musikisidir.
    Kavgada kuvvetini kaybetmiş gibidir biraz
    neş'enin çelik ahengini duymayan adam;
    neş'e ... iyi şeydir vesselam,
    - baş döndürmezse eğer -
    ve işte bizimkiler
    güldüler mi,
    ağız dolusu gülüyorlar.
    Kabahat onların kuvvetinde:
    yoksa ne sende
    ne de bende!

    Dinle Berkley!
    - dinlemesen de olur -
    Biz dinleyelim:
    Beynimiz bal yoğuran
    bir kovan.
    Ona balı dolduran
    arıdır hayat.
    Aldığımız hislerin
    sonsuz derin
    pınarıdır kâinat!
    Kâinat geniş
    kâinat derin
    kâinat uçsuz bucaksız!
    Biz onun parçaları,
    biz ondan doğan bir sürü bacaksız!
    Biz o bacaksızların
    - anasını inkâr etmeyen cinsi -
    Çünkü biz
    emredenlere emir verenlerden değiliz!
    Bağlıyız toprağa
    kalın halatlar gibi kollarımızla!
    Çelik dişleri şimşekli çarklılar
    koparırken kara toprağın esrarını,
    biz
    seyretmedeyiz
    cihan içinden cihanların
    doğuşunu;
    kehkeşanların
    gümüş aydınlığında!
    Görmüşüz,
    görmedeyiz
    yılların yollarında toprak oluşunu
    kızıl kadife dudaklı kızların!
    Çiziyor hareketi gözlerimize
    sonsuz maviliklerde
    kuyrukluyıldızların
    sırma saçlarından kalan izler.

    Her habbe koynunda bir kubbeyi gizler!..

    Şu denizler,
    şu denizlerin üstünde denizler gibi esen,
    rüzgârların uğultusu.
    Şu ipi kopmuş
    inci bir gerdanlık gibi damlayan su,
    şu bir damla su,
    uzaklaştıkça, yaklaşılan
    hakikati gizler..

    Her yeni ummanla beraber
    bir yeni imkân!
    Kâinat geniş
    kâinat derin
    kâinat uçsuz bucaksız!

    Behey!
    Berkley!
    Behey bir karış boyuna bakmadan
    Karpatları inkâr eden cüce!
    Ahrete gittiysen eğer
    oradan bir taç gönder,
    süslemek için Allahının kafasını!
    Fakat buradan
    topla hemen tarağını tasını,
    Haraç mezat!
    Haraç mezat!
    götür pazara bir pula sat:
    Topraktaki saltanatın
    göğe çıkan tahtını!

    Yok üstünde tabiatın
    tabiattan gayri kuvvet!..
    Tabiat geniş
    tabiat derin
    tabiat uçsuz bucaksız!..
    0 ...
  3. 76.
  4. saman sarısı
    .....
    seni yitirmiş geri dönüyor sesimin yankıları.
    ayrılık masanın üstündeydi cıgara paketinde.
    gözlüklü garson getirdi onu ama sen ısmarladın.
    kıvrılan bir dumandı gözlerinin içinde senin.
    cıgaranın ucunda senin,
    ve hoşça kal demeğe hazır olan avucunda,
    ayrılık masanın üstünde dirseğini dayadığın yerdeydi.
    aklından geçenlerdeydi ayrılık.
    benden gizlediklerinde gizlemediklerinde,
    ayrılık rahatlığındaydı senin.
    senin güvenindeydi bana,
    büyük korkundaydı ayrılık.
    birdenbire kapın açılır gibi sevdalanmak birilerine ansızın.
    oysa beni seviyorsun ama bunun farkında değilsin.
    ayrılık bunu farketmeyişindeydi senin.
    ayrılık kurtulmuştu yerçekiminden ağırlığı yoktu tüy gibiydi diyemem.
    tüyün de ağırlığı var ayrılığın ağırlığı yoktu ama kendisi vardı.
    ....
    nazım hikmet
    0 ...
  5. 77.
  6. kerem gibi oyununda genco erkal tarafından fazlasıyla etkileyici olarak söylenmektedirler.
    2 ...
  7. 78.
  8. Sana gelince.
    Ne ben Sezarım,
    Ne de sen Brütüssün.
    Ne ben sana kızarım
    Ne de zatın zahmet edip bana küssün.
    Artık seninle biz,
    Düşman bile değiliz.
    0 ...
  9. 79.
  10. necip fazıl ın şiirlerinden iyi oldukları kesindir.
    1 ...
  11. 80.
  12. Hapsurdugumda; cok yasa, iyi yasa yerine benimle yasa deseydi keske.. Bende; sende gor degilde, emrin olur deseydim sessizce.
    0 ...
  13. 81.
  14. Siyasi ideolijilerden kaynaklı değeri öngörülemen şiirlerdir.
    0 ...
  15. 82.
  16. 83.
  17. sadece seni düşünmek adlı şiiri bile nazım hikmet'i efsane yapar.

    seni düşünmek güzel şey
    seni düşünmek ümitli şey
    dünyanın en güzel sesinden
    en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey
    seni düşünmek güzel şey
    seni düşünmek ümitli şey
    fakat artık ümit yetmiyor bana
    ben artık şarkı dinlemek değil
    şarkı söylemek istiyorum
    1 ...
  18. 84.
  19. elbet bitecek güneşe hasret günler. ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik
    bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...
    hayatı ıskalamaya lüksün yok senin.....

    diyerek insanın en karamsar hayattan bıkmış pişman günlerinde içini umutla yeşerten büyük üstad.
    0 ...
  20. 85.
  21. KORE'DE ÖLEN BiR YEDEK SUBAYIMIZIN
    MENDERES'E SÖYLEDiKLERi

    DiYET


    Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
    iki gözünüzle bakarsınız,
    iki kurnaz,
    iki hayın,
    ve zeytini yağlı iki gözünüzle
    bakarsınız kürsüden Meclis'e kibirli kibirli
    ve topraklarına çiftliklerinizin
    ve çek defterinize.
    Ellerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
    iki elinizle okşarsınız,
    iki tombul,
    iki ak,
    vıcık vıcık terli iki elinizle
    okşarsınız pomadalı saçlarınızı,
    dövizlerinizi,
    ve memelerini metreslerinizin.
    iki bacağınızın ikisi de yerinde, Adnan Bey,
    iki bacağınız taşır geniş kalçalarınızı,
    iki bacağınızla çıkarsınız huzuruna Eisenhower'in,
    ve bütün kaygınız
    iki bacağınızın arkadan birleştiği yeri
    halkın tekmesinden korumaktır.
    Benim gözlerimin ikisi de yok.
    Benim ellerimin ikisi de yok.
    Benim bacaklarımın ikisi de yok.
    Ben yokum.
    Beni, Üniversiteli yedek subayı,
    Kore'de harcadınız, Adnan Bey.
    Elleriniz itti beni ölüme,
    vıcık vıcık terli, tombul elleriniz.
    Gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan
    ve ben al kan içinde ölürken
    çığlığımı duymamanız için
    kaçırdı sizi bacaklarınız arabanıza bindirip.
    Ama ben peşinizdeyim, Adnan Bey,
    ölüler otomobilden hızlı gider,
    kör gözlerim,
    kopuk ellerim,
    kesik bacaklarımla peşinizdeyim.
    Diyetimi istiyorum, Adnan Bey,
    göze göz,
    ele el,
    bacağa bacak,
    diyetimi istiyorum,
    alacağım da.



    25 Haziran 1959
    0 ...
  22. 86.
  23. türkçe olarak yazılmış en güzel şiirler olur. ( burada herhangi bir şiirini paylaşıp diğerlerini öksüz gibiortada bırakmak olmazdı. )
    0 ...
  24. 87.
  25. VATAN HAiNi


    "Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
    Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
    Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
    Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
    bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
    66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
    Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
    "Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
    Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."

    Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
    hainiyim, ben vatan hainiyim.
    Vatan çiftliklerinizse,
    kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
    vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
    vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
    fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
    vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
    vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
    ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
    vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
    vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
    ben vatan hainiyim.
    Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
    Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.



    28.7.962
    0 ...
  26. 88.
  27. Nev York Tayms gazetesi 29 Aralık 1954 tarihli sayısında "Türkiye Geriliyor" başlıklı bir başyazı yayımladı. Bu başyazıda şöyle satırlar var : "O - Adnan Menderes - Basın hürriyetini yok ediyor... Basında kendisini tenkit edenleri hapse atıyor... Siyasi muhalefeti eziyor... Menderes işçilere grev hakkını tanıyacağını vaad etmişti... Halbuki en kısa grevler için işçileri takip ediyor..."
    Ben, Nâzım Hikmet, Nev York Tayms gazetesinin satırları arasında kalan yazıları da okudum. Bu satırların arasındaki satırları aynen aşağıya geçiriyorum.


    GERiLEYEN TÜRKiYE YAHUT
    ADNAN MENDERES'E ÖĞÜTLER



    Şaşkınlığın bu kadarına doğrusu ya pes.
    Bindiğin dalı kesiyorsun Adnan Menderes.
    ille de asıp kesmek geliyorsa içinden
    Ezmekte devâm et Barışçılar'ı, ama sen
    Meselâ Yalçın'ı da tıkıyorsun deliğe (1)
    ihtiyarcık sana azıcık cilve yaptı diye,
    Git, koş, elini öp, af dile, yüzünü güldür,
    O, yalnız altın kafeslerde öten bülbüldür.
    O, matbaalar yıktırıp kitaplar yaktıran, (2)
    O, büyük demokrat, O, hürriyetçi kahraman,
    Moskova'yı atomlayalım diyen insancı...
    Kendine acımazsan bize bir parça acı.
    A be Adnan Menderes, böyle bir dal kesilmez,
    Böyle şaşkınlıkların sonu da iyi gelmez...
    Şu muhalefetle de alıp veremediğin ne?
    Niye öyle hışımla yürüyorsun üstüne?
    Kore'ye asker gönderdin de "Hayır" mı dedi?
    "Kan aktı hesabı sorulmalıdır!" mı dedi?
    Orduyu emrimize verdin, ses çıkardı mı?
    "Olmaz olsun" mu dedi Amerikan yardımı?
    Feryat mı etti "istiklâl elden gitti" diye?
    Zavallı, sımsıkı sarılmış demokrasiye :
    "Başvekil merasimsiz karşılanmalı" diyor. (3)
    Bir de bazan coşarak "Hayat pahalı" diyor.
    Bu aksoylu muhalefeti ezilir görmek
    Türkün Batılı dostlarını pek üzüyor pek. (4)
    Şaşkınlığın bu kadarına doğrusu ya pes.
    Bindiğin dalı kesiyorsun Adnan Menderes.

    Hani, her işte bizden örnek alacaktın ya?
    Hürriyet nizamına sâdık kalacaktın ya?
    Vaadettin tanımadın işçinin grev hakkını.
    O hakkı bizim tanıdığımız gibi tanı.
    Elli istiyorlarsa ateş aç, sonra beş ver.
    Ama ufak tefek grevlerde anlayış göster.
    Sendika liderlerinizin birçoğu zaten
    bizde olduğu gibi emir alır polisten.
    Niye telaşlanıp kaybedersin vekarını?
    Hem de kırarsın liderlerin itibarını?
    Şaşkınlığın bu kadarına doğrusu ya pes,
    Bindiğin dalı kesiyorsun Adnan Menderes.

    Senin bindiğin dallar ve bindiğimiz dallar,
    Unutma bu dallardan başka asıl ağaç var,
    öfkeyle homurdanan yarı çıplak, yarı aç,
    bizi silkip atmaya fırsat kollıyan ağaç...


    1955


    (1) Adnan Menderes tevkif ettiği gazeteciler arasında Hüseyin Cahit Yalçın'ı da hapise attı.
    (2) 1945 yılında Tan gazetesi başta olmak üzere birçok gazete, dergi matbaası yıkılıp yağma edilmiş, meydanlarda kitaplar yakılmıştı. Bu faşist sürülerine "ileri" emrini Yalçın vermişti.
    (3) Burjuva muhalefet gazeteleri ve partileri, Adnan Menderes'e istanbul'a filan gelip gidişlerinde merasim yapılmasına itiraz ediyorlar.
    (4) Nev-York Tayms yazısını şöyle bitiriyor: "Bu durum Türkiye'nin Batıdaki dostlarını kederlendirmektedir."
    0 ...
  28. 89.
  29. nefis şiirlerdir. istisnasız hepsinde kendime ait bir şeyler bulurum. sanki oturmuş, beni dinleyip yazmıştır. gayet yalın, günlük hayattan sözlerle, olaylarla başlar sonra bir cümle kurar işte şiir dersiniz. en saf duygularla sevmiş, sevdirmiştir. şu şiiriyle de sevmenin ne demek olduğunu hepimize çok güzel bir şekilde anlatmıştır:

    '' Ben
    senden önce ölmek isterim.
    Gidenin arkasından gelen
    gideni bulacak mı zannediyorsun?
    Ben zannetmiyorum bunu.
    iyisi mi,beni yaktırırsın,
    odanda ocağın üstüne korsun
    içinde bir kavanozun.
    Kavanoz camdan olsun,
    şeffaf, beyaz camdan olsun
    ki içinde beni görebilesin
    Fedakarlığımı anlıyorsun
    vazgeçtim toprak olmaktan,
    vazgeçtim çiçek olmaktan
    senin yanında kalabilmek için. ''

    nazım hikmet ran
    2 ...
  30. 90.
  31. "Nazım'ın erkeksi bir sesi vardır, iridir, gürdür. ona özeniyorlar. Ama içerik, sese koşut gitmediği için ortaya bir tür "şiirsel travesti" çıkıyor. Atilla ilhan kalkıyor, "hırçın dişi" bir sesle "erkeksi" bir şiir yazıyor."

    Edip Cansever
    0 ...
  32. 91.
  33. Bir Dakika
    Deniz durgun göl gibi, gitgide genişliyor
    Sular kayalıklarda nurdan izler işliyor,
    Engine sarkan gökler baştan başa yıldızlı..
    Şimdi göğsümde kalbim çarpıyor hızlı hızlı.

    Göklerden bir yıldızın gölgesi düşmüş suya
    Dalmış suyun koynunda bir gecelik uykuya
    Bazan uzunlaşıyor, bazan da kıvranıyor
    Durgun suyun altında bir mum gibi yanıyor

    Yakın olayım diye bu gökten gelen ize
    Öyle eğilmişim ki kayalardan denize
    Alnımdan düşen saçlar yorulmuş suya değdi
    Baktım geniş ufuklar başımın üstündeydi

    Bilemem nasıl oldu geldi ki öyle bir an
    Yenilmez bir haz duyup denize atılmaktan
    Kurtulmak ne kolaymış faniliğimden dedim
    Doğruldum atılırken bir dakika titredim

    Bir dakika sonsuzluk doldu taştı gönlümden
    Bir dakika bir ömrü kurtarmıştı ölümden.

    Nazım Hikmet Ran
    1 ...
  34. 92.
  35. Bulut mu olsam,
    gemi mi yoksa?
    Balık mı olsam,
    yosun mu yoksa?..
    Ne o, ne o, ne o.
    Deniz olunmalı, oğlum,
    bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.”
    1 ...
  36. 93.
  37. hava kurşun gibi ağır,
    karıyı bağır bağır
    bağırtıyorum.
    0 ...
  38. 94.
  39. Memleketim, memleketim, memleketim,
    ne kasketim kaldı senin ora işi
    ne yollarını taşımış ayakkabım,
    son mintanın da sırtımda paralandı çoktan,
    Şile bezindendi.
    Sen şimdi yalnız saçımın akında,
    enfarktında yüreğimin,
    alnımın çizgilerindesin memleketim,
    memleketim,
    memleketim...

    Pırağ, 8 Nisan 958
    3 ...
  40. 95.
  41. 96.
  42. kimbilir belki "bu kadar sevmezdik" birbirimizi
    "uzaktan seyretmeseydik" ruhunu birbirimizin
    kimbilir "felek ayırmasaydı" bizi birbirimizden
    belki bu kadar "yakın olamazdık" birbirimize.
    4 ...
  43. 97.
  44. *
    Ben
    senden önce ölmek isterim.
    Gidenin arkasından gelen
    gideni bulacak mı zannediyorsun?
    Ben zannetmiyorum bunu.
    iyisi mi, beni yaktırırsın,
    odanda ocağın üstüne korsun
    içinde bir kavanozun.
    Kavanoz camdan olsun,
    şeffaf, beyaz camdan olsun
    ki içinde beni görebilesin...
    Fedakârlığımı anlıyorsun :
    vazgeçtim toprak olmaktan,
    vazgeçtim çiçek olmaktan
    senin yanında kalabilmek için.
    Ve toz oluyorum
    yaşıyorum yanında senin.
    Sonra, sen de ölünce
    kavanozuma gelirsin.
    Ve orda beraber yaşarız
    külümün içinde külün,
    ta ki bir savruk gelin
    yahut vefasız bir torun
    bizi ordan atana kadar...
    Ama biz
    o zamana kadar
    o kadar
    karışacağız
    ki birbirimize,
    atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
    yan yana düşecek.
    Toprağa beraber dalacağız.
    Ve bir gün yabani bir çiçek
    bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
    sapında muhakkak
    iki çiçek açacak :
    biri sen
    biri de ben.
    Ben
    daha ölümü düşünmüyorum.
    Ben daha bir çocuk doğuracağım.
    Hayat taşıyor içimden.
    Kaynıyor kanım.
    Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
    ama sen de beraber.
    Ama ölüm de korkutmuyor beni.
    Yalnız pek sevimsiz buluyorum
    bizim cenaze şeklini.
    Ben ölünceye kadar da
    bu düzelir herhalde.
    Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
    içimden bir şey :
    belki diyor.
    2 ...
  45. 98.
  46. dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
    allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
    oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında
    dünyayı çocuklara verelim
    kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
    hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
    bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
    çocuklar dünyayı alacak elimizden
    ölümsüz ağaçlar dikecekler.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük