Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını
ne gül suyum ne gümüş legenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını basdın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam...
nazım hakkında yorum yapması için bile israf ettiği oksijen kadar kitap okuması gereken kişilerin nazımı eleştirmesi değil adını ağzına alması bile sanata yapılmış bir hakarettir.
bugün pazar.
bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum.
sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
toprak, güneş ve ben
bahtiyarım...
bir de ölçüyle yazılmış şiirine bakalım:
gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
onlardan kalbime sevda geçmiyor
ben yordum ruhumu biraz da sen yor
çünkü bence şimdi herkes gibisin
yolunu beklerken daha dün gece
kaçıyorum bugün senden gizlice
kalbime baktım da işte iyice
anladım ki sen de herkes gibisin
büsbütün unuttum seni eminim
maziye karıştı şimdi yeminim
kalbimde senin için yok bile kinim
bence sen de şimdi herkes gibisin
ne idüğü belirsiz insanların eline klavyeyi alıp, ıbık gıbık onun bunun hakkında hadsiz, patavatsız biçimde ve hatta fütursuzca "tırt" yazabilmekte olanın yazar olması ile kıyaslanırsa hakkı yenmektedir.
Necip fazıl denilen adamcagizca yıllarca kıskandırmış, taklit edilmiş bir şaire Tirt demek ancak üstadlarının erisemedigi memleket şairliğine dil uzatanlarda cüret edilecek durumdur.