Sırf başka birisi için yaşamanın ne demek olduğunu, onu tanıdıktan sonra hayat boyu yaptığın her şeyi aslında biraz o "başka birisi" için yapmanın ne anlama geldiğini çözmüş, o "başka birisini" özlemenin anlamını yazdığı bir mektupla okuyanın yüzüne tokat gibi vurmuş şair:
"Seni tahmin edemeyeceğin gibi, tahmin edemeyeceğin kadar, özledim. Hani bir söz vardır: Ölmeden bir kere yüzünü görsem yeter derler. işte öyle. Sonra kafam da bir tuhaf işliyor bazen. Sana ve bana dair sevinçli ve korkunç rüyalar görüyorum. En korktuğum şey merhamet uyandırmak, merhamete dayanmak, merhamet bağı. Sadece içimde dumandan bir keder, bu rüyanın tesiri altında bir iki gün dolaşıyorum. Rüya bu..! Rüyaların kusuruna bakılmaz. Sonra böyle rüyalar gördüğüm için utanıyorum. Velhasıl yarı uykuda, yarı uyanık, bazen sevinç bazen kederle, hep sana dair yaşıyorum."
1963 yılı 3 haziran günü kaybettiğimiz şairimiz, yoldaşımız, hep bir şeyler aradığımız, hep bizim yerimize bulan büyük üstad. bu da anısına hitaben olsun:
sen diyorum istanbul geliyor aklıma...istanbul diyorum sen.
sen şehrim kadar güzelsin...şehrim senin kadar acılı..
şiirlerinde ne bir kafiye var, ne bir şiirsel ruh var. bildiğin düz yazı yazar gibi şiir yazıyor adam. tamam iyidir güzeldir ama fazla abartılacak kadar güzel eserleri de olduğunu düşünmüyorum.
Yani, öylesine ciddiye alacaksin ki yasamayi,
yetmisinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalir diye degil,
ölmekten korktugun halde ölüme inanmadigin için,
yasamak yani agir bastigindan.
kendisini tanımayıp "türk müsün" diye soran yabancı biri "evet" yanıtını alınca, nazım hikmet'e şöyle demiştir: "ne kadar şanslısınız, dünyanın en iyi şairlerinden birini ana diliyle anlama imkanına sahipsiniz*." işte bu kadar büyük bir şairdir.
Demiştim sana hatırlarsan:
"Önemli olan ''zamana birakmak'' değil,
''zamanla bırakmamak''tır.."
Simdi b...ana, geçen o zamanın
Unutulmaz sancısı kalır
Gittigim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
Sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim...
...Sevgilim,
bu ayak sesleri, bu katliâmda
hürriyetimi, ekmeğimi ve seni kaybettiğim oldu,
fakat açlığın, karanlığın ve çığlıkların içinden
güneşli elleriyle kapımızı çalacak olan
gelecek günlere güvenimi kaybetmedim hiçbir zaman...
Dostlar nasıl bir araya geldiniz?
Birbirinizi tanımazsınız.
Nerde bekliyorsunuz beni?
Beyazıt'ta Çınarlı Kahve'de mi Gorki parkında mı?
Şehrinde soğuk yağmurların
Gece otel odasında sırtüstü yatıyorum
Gözlerim yanıyor gözlerim alabildiğine açık
Bir hava çalındı
Armonikle başladı utla bitti.
içimde sarmaş dolaş karmakarışıktı
Büyük uzak iki şehrin hasreti.
polonya asıllı oluşundan bahsedilmeyen şairdir. ülkenin kurtuluş savaşında olum-dirim mucadelesi verdiği yıllarda kendisi moskova'da rus dukalıgınca bahsedilen 400 rublelik maasiyla somine basinda burbon yuvarlayip sanli ihtilal şiirleri yazmakla ve türkiye'de o yıllarda bir ogretmen maası yaklasik 40 rubleye tekabul ederken 400 rubleyle gecinmenin zorluklarından dem vurmakla mesguldü. bu kucuk ayrıntı gormezden gelinebildiginde yurtsever bir adam oldugu kabul edilebilir. isin aslı kendisinden bu denli bahsetmenin hic geregi ve anlamı yokken bu isim bir takım don kisotlarca siyasallastirilmis olup sacma bir cekismenin odagi, simgesi haline geldiginden bir 'nazim hamaseti' turemistir. buyuk sair oldugu konusunda gurultu yayan tenekecilerin harareti de aynı minvaldedir. kimi siirlerinde rint bir ruhun urunu sayılabilecek ozgurluk asigi bir tat bulmak mumkun olsa da cogu siirinde de zırvanın ayyukuna varilmistir.
ornegin;
Trumm
Trummm tiki tak,
Bana bak!
Hey!
Avanak!
Elinden o zırıltıyı bıraksana!
seklindeki siir(!)i buyuk terler dokturen bir ikinma neticesinde ve salt proleter cigirtkanligi yapmak gayesiyle yazilmistir. buna ragmen cogu siirini hic okumayan kimselerin bile 'nazim' diye diye ic cekisleri, kiyasiya yalakalanmalari ulkede bir nazim fenomeni yaratmistir. ozetleyecek olursak, nazim orta ayar bir burjuva sairidir ve hovardaligi dillere destandir. enternasyonel zihniyetlidiri ve vatansever degildir. kendi ifadesine gore o'nu lenin yaratmistir. bu bakimdan ister yurtsever deyin ister vatansever, bunlardan hicbiri de degildir. kafayı buldugunda memleketin haline romantik don kisot muhayyilesiyle agit yakmıs bir hodbindir. esas gercek mantar gibi tureyen cahil cuhela 'nazim' kolonisidir ki pek azi hayatini okumus, eserlerini incelemistir.
büyük insanlığı büyük şairi. hatta bu büyük inansalığın ruhu, umududur. sevgiyle, saygıyla yad ediyoruz.
--spoiler--
Büyük insanlığın toprağında gölge yok
sokağında fener
penceresinde cam
ama umudu var büyük insanlığın
umutsuz yaşanmıyor.
--spoiler--
aralarındaki büyük husumet ve mahkemelerle tanınan iki belalı adamdan biri nazim hikmet, digeri ise nihal atsızdır. nazım hikmetin yahya kemal'in olüsüne dil uzatması sonucunda kaleme sarılan nihal atsız'ın gözunden nazım hikmeti anlamak icin asagida atsız tarafından o tarihte kaleme alınan yazının bir kısmını veriyorum.
--spoiler--
Nazım Hikmetof Yoldaş burjuva düşmanıdır. Fakat bu düşmanlıkta müteassıp softalardan daha müteassıptır. Bu softalarca nasıl namaz kılmayan, oruç yiyen kimseler kafirse, asılması sevapsa, Hikmetof Yoldaş için de burjuvaların asılması elzemdir. Fakat bir yazısında Piyer Loti`ye ;domuz burjuva diyen Hikmetof Yoldaş domuzuna proleterlik sattığı halde bayağı burjuvadır. Başka bir yazısında da ayda 60 papallle geçindiğini söylemek istiyor. Galiba Gospodin Yoldaş cenapları 60 liranın Türk köylüsünün rüyasında bile görmediği bir servet olduğunu unutuyor. Bu taslağa şunu söylerim ki: Mert adam, sözünün eri adam proleterlik sattığı halde burjuva geçinmez. Nazım Hikmetof Yoldaş mütareke yıllarında, yüz elliliklerden Refi Cevadin Alemdar gazetesi idarehanesinde ayı oynattığı günden bugüne hep burjuva olarak geçinmiştir ve Kurtuluş savaşında düşman karşısına çıkacak yüreği olmadığı için Rusyaya kaçarak savaşın bitmesini beklemiş ve savaş bittikten sonra buraya bir kahraman(?) olarak dönmüştür. Bir iki defa hapse girmek ve ağız dolusu argo savunmakla kahramanlığın kazanıldığı bir zamanda bu da çok görülmez. Fakat unutmamalıdır ki argonun da soylusu ve soysuzu vardır. Eski Çeşme meydanında saldırma çeken kabadayı argosuyla Beyoğlu sokaklarında dolaşan Palikarya oğlanlarının argosu arasında dağlar kadar fark vardır. Tıpkı aç midesine yumruğu basarak ıztırap içinde didinen bir emekçinin iniltisi ile Nazım Hikmetof Yoldaşın 60 papale haykıran naraları arasında fark olduğu gibi.
Bu küfürler, bu palavralar, bu düzgünlü yaveler, bu Babıali sokaklarında don kişotca kişnemeler sözde hep Türk işcisi için değil mi?
Türk işcisi bu deli saçmaları, bu gerdan kırmalar, nara atmalarla mı kurtulacak; bolluğa tokluğa, sağlığa kavuşacak? Hayır Nazım Hikmetof Yoldaş! Aç adamlar maskaralık istemiyorlar. Aç adamlar ne yetim-i Sefanın kırık mızraplı udu, nede Namık Kemal`in ölüsüyle ve kemikleriyle beslenmek istemiyorlar. Aç adamlar bol bol papel getiren naralı şiirler, mahkemelerde dile gelen tezler ve sokaklarda kişniyen ülkülerle avunmak ve aldanmak istemiyorlar. Aç adamlar iş ve refah istiyor. Aç adamlar açık sözlü, açık özlü, ak alınlı kahramanlar istiyor. Açık gözlü taslaklar değil
Nazım Hikmetof Yoldaş! Sarı suratlı afyonkeş Çinlilerle kara suratlı yamyam Habeşlerin davasını güdüyorsan, haydi oraya Yolun açık olsun. Babiali caddesinde Habeş davası müdafaa olunamaz. Senin beğenmediğin burjuvalardan yüzlerce kişi Habeş davasını kanlarıyla korumak için kızgın kum çöllerine koştular. Sende o yürek nerede? Şimdiye kadar ki susuşumuzu sakın güçsüzlüğümüze ve çekindiğimize verme. Deli-Petro gibi bayrak açıp gelseniz bile bizi karşınızda Baltacılardan mürekkep bir ordu halinde bulursunuz. Hem bu sefer her biriniz için birer Katerin gelse de elimizden kurtulamazsınız.
--spoiler--