gizemli bir dünyaya açılan kapı gibidir. sizi alır ve sıradanlığın artık sizi boğmaya başladığı bu mavi gezegenden kurtarır. bir süreliğine zihninizin en derin noktalarında seyahat etme özgürlüğüne kavuşursunuz.
tüm hayatınızı avucunuzun içinden izler ve yaptıklarınız ya da yapamadıklarınız hakkında acınası bir gülümseme atarsınız.
müzik var olan ile olmayan arasında bir köprü görevini üstlenir her zaman.
size bir süreliğine neden yaşamanız gerektiğini hatırlatır.
bunalımınızdan kurtarır. en azından kısa süreliğine.
müzik sizi bambaşka bir gezegene götürür. buranın tek sahibi siz olursunuz.
yeni bir evren yaratırsınız.
iyilik ve kötülük yalnızca o küçük mavi gezegende kalan basit birer kavram olarak kalır aklınızda.
böyle bir dünyada kimse sizin gibi olamaz.
hayaliniz ve siz ruhunuzla kaynaşırsınız.
müzik iç dünyanızı size tanıtan bir araçtır aslında.
belki de var olan en güzel şey.
ses...
eski dönemde, su sesiyle tedavi edilen hastalıklar vardı. ortaokulda müzik öğretmenim bahsederdi. doğrusu bazen su sesi dinliyorum. ruhumdaki deliklere iyi gelir diye..
t:ruhunuza kulaklarınızı okşayarak temas eden, aheste aheste beyninize sinen huzur ve mutluluk kaynağı.
bu öyle mucizevi bir şey ki! sanırım siz kararmış ruhlar bunu idrak edememekle birlikte karanlık ruhunuza hitap eden şeyler dinliyorsunuz. her şeyin iyisi kötüsü vardır. size bile saygım var da...
müziğin büyüsüne ayaklı hakaret olan 'sanatçı'lara ve onları dinleyen ruhsuzlara saygım yok.
Bazı bazı insana iyi gelen, bazı bazı insanın kafasını son derece şişirip rahatsızlık veren, hiç de ekmek gibi su gibi hayati bir ihtiyaç olmayan keyfi dinletidir.
Kimse müzik dinlemedi diye ölmez saçmalama istersen.
dünyaya en az eksen eğikliği devinimi kadar hayat veren, frekans molekülleri arasına sıkışmış en küçük parçacığın bile dokunmayın küçük enişteye minvalinde vahdet-i vücut bulan heyecanı.
ya da basit bir klavye tuşlarına dokunma senkronizasyonu olabilir.
o na anlam vermeye gerek yoktur; belki o şeye anlam verir. *