Bazıları için mutluluğun tanımını şöyle söyleyebiliriz;
1 hafta mutlu olmak istiyorsanız tatile gidin,
2-3 ay mutlu olmak istiyorsanız evlenin,
ömür boyu mutlu olmak istiyorsanız işinizi sevin.
bir insanın yaşam biçimi ve çevresine göre belli bir mutluluk ortalaması vardır: bu ortalamanın bir çizgi oldunu düşünelim. çizginin üst kısmı kişinin şimdiye kadar ve gelecekte olabileceği tüm mutlulukları içersin. çizginin alt kısmı da üzüntüleri içersin. günlük yaşamımızda, başımıza gelen olaylar bu çizginin ancak üst ya da alt aralığından gelebilir. bizi çok mutlu edecek bir olay, çizginin alt kısmındaki bir olaydan hemen sonra başımıza gelebilir. ya da bizi çok üzebilecek bir olay, çok mutlu olduğumuz bir olaydan sonra başımıza gelebilir.
bu yüzden, çok gülüp, eğlendikten sonra, çok mutlu anlarımızdan sonra, bugün çok güldüm, başıma eminim kötü bir olay gelecek, demek bir mantık hatasıdır. sizin çok gülmenizle, kötü bir olayın başınıza gelme olasılığı arasında bir sebep sonuç ilişkisinden daha çok bir istatistiki ilişki vardır: sizin en sık yaşadığınız olaylar çizgiye yakın olan olaylardır. çizgiden uzaklaştıkça, yaşadığımız en mutlu ya da en mutsuz olaylar sıklığı azalır. bu yüzden, çok mutlu bir anınızı yaşıyorsanız, ya da çok gülüyorsanız, anın tadını çıkarın, mutlu olun. bu tür mutlu anların sıklığını mümkün olduğu kadar da artırın ki mutluluk ortalamanız yükselsin.
farklı şeyler yaşayıp aynı duyguyu hissedebilmektir, bazen gezip tozarken, bazen yalnızken hisseder insan mutlu olabildiğini. bazen ne yapılacağı belli olmayan bir pazar gününün sevilen birkaç arkadaşla geçirilmesi, bazen sevilen eski bir oyunu arkadaşlarla oynamak, keyif almaktır mutluluk. bir olaya, bir kişiye, bir duruma indirgememeli, keyfini çıkarmalı fazla düşünmeden.
para mutluluktur.cocugun gulumsemesi mutluluktur.sevdicegin kondurdugu opucuk mutluluktur.bazen ufacık bir davranıstan kendini mutlu hissderken bazende kucucuk seyler mutsuz olmana neden olabılır.
kitaba göre fazlasıyla yavan kalan film. görüntü kalitesi ve müzik güzeldi ama kitap bu filmden cok daha derin, cok daha sasırtıcıydı. bir kere daldan dala atlanmıs, olaylar arasındaki baglantılar izleyiciye aktarılamamıs. kurguda degisiklikler var*, bu da kitabın degil de yönetmenin gözüyle mutluluk nasıl olurdu sorusunun cevabı niteliginde. yine de oyuncular basarılı* görsellik ön planda tutulmus, özetle film kitabın gölgesinde kalmıs.
devasa kütüphanede yerini enteresan harflendirme ve numralandırma sistemiyle öğrendiğiniz, gidip baktığınızda ise yerinde bulamadığınız kitabi kör olasıncaya kadar aradıktan sonra bulmaktır. *
özgü namal iyi bir oyuncu olabilir ama 13 yaşındaki bir kız tanımına uyuyor mu? kaşları gayet iyi alınmış saçları berrak ve bakım yapıldığı ve hatta dalgalı fön çekildiği belli olan özgü namal ın filmin bir sahnesinde yaşı konusu geçince 13 yaşında denildiğinde hönk diye kalmamı sağlamıştır. şu da var yapı gereği 13 yaşındaki bir kızın yüz hatları tam olarak oturmaz ama en derin çizgisine kadar oluşmuş yani her yönden çok absürd durmuş. iyi bir oyuncu olsa da filme gerçeklik katması açısından o olmamalıydı.
filmin konusu ve hayata geçirilişi gerçekten güzel bir şekilde olmuş fakat ne yazık ki yine mutlu sonla bitmesi türk seyircisini sinemada memnun etmeyi amaçlayan bir tavır sergilemiştir. çünkü gerçek hayat ne yazık ki böyle değil.
abdullah oğuz un filmin kamera arkasında filmi çekmeden önce okuduğu bir gazete küpüründe söylediği söz bunun öyle olmadığını göstermiştir ama yine de gerçeklikten kaçılmıştır. filmin birçok sonu olmuş içlerinden bu seçilmiş. e iyi de olmuş.
(bkz: halk böyle istiyor)
gazete küpürü ise 13 ile 18 yaşında yüzlerce kız çocuğunun her yıl intihar girişimi adı altında öldüğü * yazmaktaymış.