farklı bir ışık barındıran besteci ve şarkıcı. ilk iki albümünün başarısına daha sonra ulaşamadı. artık bilemiyorum amatör ruh mu kayboldu, o zamanki kadro ve anlayış mı bir daha yakalanamadı bir şeyler oldu... besteci kimliğinde bir yaratıcılık eksikliği daha sonra sürekli kendisini gösterdi. bunu son albümlerinde yer verdiği kendi bestesi olmayan devşirme şarkılardan anlayabiliyoruz. bu şarkıların ilk dönem mustafa sandal şarkılarını andırmasından anlayabiliyoruz. ilk aklıma gelen amr diab ve dino merlin şarkıları bunu destekler nitelikte.
türk popunun en underrated adamlarından birisi. gerek müzik, gerek ses, gerek tip, gerek star aurası herifte hepsi vardı (eh hala da yok değil). sonrasında adam gibi aile hayatı, skandala vs. bulaşmaması gibi meziyetleri de cabası. bir ara oynadığı reklam filmlerinde, oyunculuk konusunda da fena olmadığı kanıtladı. buna rağmen kendisini daha çok görmek isteriz çakma tiplerin arasında.
beni ağlatma, suç bende, bize gidelim, gidenlerden, iki tas çorba, bu şarkı yarınlara gibi -tüm samimiyetimle söylüyorum ki- çok güzel şarkılara imza atmış müzisyen, aranjör, prodüktör (ama her şeyden önce müzisyen).
ancak kariyeri maalesef böyle devam etmedi, özellikle "araba" şarkısının başarısı kendisine paranın nasıl işlerde olduğunu gösterdi. parayı çok daha kolay elde edebileceğini anladı, hatta en son başbakanın iftarında takılıyordu, bir yola başkoymuş belli.
ayrıca büyü de gel (sertab erener), gidesim gelmiyor (reyhan karaca), ince mevzu (sezen aksu) gibi başkaları tarafından da yorumlanan pek güzel şarkıları vardır.
yaklaşık bir aydır bir çok öğrencinin gelip mustafa sandalın hayatını çıkarabilirmisin abi diye gelen çocuklar var. bende zahmet edip 3 satır yazıyı okumadım o ayrı. ne yaptığını neyi değiştirdiğini bilmediğim bu ülkede okullarda ödev olarak verildiğine anlam veremediğim şahsiyet. ha tesir altında şarkısı güzelmiş.
şarkıları beş para etmez çoğu zaman. kariyerinde 3 büyük ama farklı kırılma anı vardır. bunlar sarı ferrari, nataila g-stringi ve en son oynadığı new york'ta beş minare filmi.
sarı ferrari
şöyle açıklayalım. dönem ülkemizin imkanlarının kısıtlı olduğu dönem. düşünün ki tanju çolak bile kaçak mercedes işi ile uğraşıyor, sokaklarda kent var malboro var.
neyse ki bu dönemler yavaş yavaş atlatılıyor, fakat o da ne ekranda bir adet sarı ferrari.. onun arabası var...
e biz de o zaman şahin bile yok düşün.
nataila g-stringi
memleket vizyonunu değiştiriyor, komunizmin hızlıları ya yazar, ya işveren olmuş. üniversitelerde ideolojik çatışmalar azalmış. bir demet tiyatro ile ilk kez adına espri denen latifeler yapılıyor, üniversite bahçelerinde ülkedeki ilk yiyişmeler yaşanıyor. ve biz ergen nesil için mucizevi cezbedici tanga/g-string. saniyelik anlar kazınıyor zihne sayesinde.
new york'ta beş minare
bu da öle bi film işte amerika'da yıllarca ekonomi okuyup, paralar suyunu çekince. fakat yine de ilk kez tebrik edilesi, film o kadar olmasa da zamanlama iyi.
bu arada tek iyi şarkısı: o da derbinin atmosferinden sevmiş olabilirim..
kendim ve neslim adına kendisinden özür dilediğim kişi.
abi kusura bakma biz ergenlikten çıkınca o nefret ettiğimiz ergenliğimizde senden hoşlandığımız için nefretimizi sana akıttık. şimdi bakıyorum da van direksiyon, castin biber diye dallamalara sarmış ergen milleti. onlar için geceleri ağlar olmuşlar, bileklerini kesenler olmuş. sen daha güzel bi abimizmişsin, biz de sandığımız kadar salak değilmişiz.
çocukken hayranıydım. gölgede aynı albümünü binlerce kez dinlemişimdir. geçmişte yaptığı dansları eleştirmesin artık özellikle arabanın klibi gerçekten güzel. o yıllarda fırtınalar gibi esmişti.