"Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir."
"Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden, rahat yaşamak isteyen toplumlar, önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybederler."
Atatürk ün Ankara’da öğrenimde bulunan Bursalı gençlerin düzenledikleri Uludağ gecesinde yaptığı bir konuşma;
"Arkadaşlar!
Bu gece buradaki toplantımızı ve benim hakkımdaki derin duygularınızı Celâl Bayar çok güzel ve canlı bir anlatımla bana bildirdi. Bu sırada dedi ki: “Siz genç arkadaşlar, yorulmadan beni takibe ahdetmişsiniz.” işte ben özellikle bu sözden çok duygulandım. Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar, yorulmadan ne demek? Yorulmamak olur mu? Elbette yorulacaksınız. Benim sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman dahi durmadan yürümek, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Yorgunluk her insan, her mahluk için tabii bir halettir, fakat insanda yorgunluğu yenebilecek manevi bir kuvvet vardır ki, işte bu kuvvet yorulanları dinlendirmeden yürütür. Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz. Ben bu akşam buraya yalnız bunu size anlatmak için gelmiş bulunuyorum. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.
Şimdi çocuklar eğleniniz. "
Bundan sonra gençler “Dağ Başını Duman Almış” marşını söylediler. Bunun üzerine Atatürk eski bir anısını anlattı:
"Arkadaşlar!
Ben 1919 senesi mayısı içinde Samsun’ a çıktığım gün elimde maddi hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. işte ben, bu ulusal kuvvete, bu Türk milletine güvenerek işe başladım. Samsun’ dan Anadolu içlerine kırık bir otomobille gidiyordum. Yanımda öteden beri yardımcılığımı yapan Salih ve Cevat Abbas’ dan biri bulunuyordu. O kırık otomobil Anadolu yollarında ilerlerken ben daima düşünür ve yardımcıma şimdi sizin şakıdığınız şarkıyı söyletirdim. Ben ,Türk ufuklarından bir gün mutlaka bir güneş doğacağına, bunun hareket ve kuvvetinin bizi ısıtacağına, bundan bize bir güç çıkacağına o kadar emindim ki, bunu sanki gözlerimle görüyordum. O şarkıyı okutup tekrar ettirmekten amacım Türk’ ün bu güneşi doğunca başarılı olacağını anlatmaktır. Bu sebepledir ki, demin söylenen şarkı benim on sekiz senelik bir anımı tazeledi. Bu şarkıyı söyletmeye önayak olan genç bayana teşekkür ederim. "
"...Efendiler, maddi ve bilhassa manevi çöküş korku ile... aciz ile başlar. Aciz ve korkak insanlar, herhangi bir felaket karşısında, milletin de uyuşukluğa düşmesine ve çekingen bir hale gelmesine sebep olurlar. Aciz ve tereddütte o kadar ileri giderler ki, adeta kendi kendilerine hakaret ederler. Derler ki biz adam değiliz ve olamayız! Kendi kendimize adam olmamıza imkan yoktur. biz kayıtsız şartsız , varlığımızı bir yabancıya teslim edelim. balkan savaşı' ndan sonra milletin, bilhassa ordunun başında bulunanlar da başka tarzda ve fakat aynı zihniyeti takip etmişlerdir.
türkiye' yi böyle yanlış yollarda çökme ve yok olma vadisine sürükleyenlerin elinden kurtarmak lazımdır. bunun için bulunmuş bir hakikat vardır, ona uyacağız. o hakikat şudur: türkiye' nin düşünen kafalarına yepyeni bir iman aşılamak, bütün millete taptaze bir ruh vermek. "
...22 Ocak 1923 akşamı Bursa’daydı. Gazi Paşa’yı ağırlamak için sabırsızlanan Raufi Bey ve eşi Laika Hanım, büyük kurtarıcının onuruna bir akşam yemeği vermişlerdi Madam Brod’un otelinde.
Sofrada bulunan Kurmay Binbaşı Cevdet Kerim (incedayı), Laika Hanım’la birlikte, Gazi Paşa’ya sorular yöneltiyor ve O’nun duygusal yönlerini tesbite çalışıyorlardı.
Bir aralık Laika Hanım, bir hayli duraksamadan sonra tüm cesaretini toplayarak:
-“Paşam!..” dedi. “Af buyurunuz, bir şey sormak istiyorum: Hiç sevdiniz mi?”
Mustafa Kemal Paşa, elindeki kadehi dudaklarına götürdü, bir yudum içti; bir süre daldı ve sonra gözlerini Laika Hanım’a çevirerek:
“Sevmek…” dedi… “Sevmek!.. Hanımefendi, sevmeye acaba vakit bulabildik mi?.. Bir ömür, çeşitli mücadeleler içinde geçti… Dağ, dere, tepe… Çadırda, karargâhta ömür süren bir askerin sevmeye vakti kalır mı?..”
Etrafta çıt yoktu… Madam Brod’un otelinin geniş salonundaki sofrada tüm başlar ve gözler Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya çevrilmişti.
O, kadehinden bir yudum daha aldıktan sonra ışıklı bakışlarını tekrar Laika Hanım’a çevirdi ve bu kez biraz öncekinden daha etkili bir ses tonuyla:
-“Biz de insanız hanımefendi!..” diye konuşmasına devam etti. “Bizim de çarpan bir kalbimiz, bizim de bir his tarafımız var!.. Askeriz diye mi bu yönümüzden şüphe edersiniz?..”
"devlet umumiyetle vatandaşların herhangi sanat ve meslekte, zamanımız terakkilerinin icap ettirdiği derecede muvaffak olmasıyla alakadardır.
Bu sebepledir ki, vatandaşların tahsili, terbiyesi, sıhhati ile alakadar olmak mecburiyetindedir.
Devlet memleketin asayiş ve müdafaası için, yollarla, demiryollarıyla, telgrafla, telefonla, memleketin hayvanlarıyla, her türlü nakliye vasıtalarıyla, milletin umumi servetiyle yakından alakadardır. Memleket idaresinde ve müdafaasında, bu saydıklarımız, toptan, tüfekten, her nevi silahtan daha mühimdir.
Bilhassa, para, her türlü vasıtanın üstünde, bir mevcudiyet silahıdır."
canım atam, dün gelibolu belgeselini izledim. ekrana senle ilgili ne çıkarsa kocaman sarılasım geldi sana, çok duygulandım. öpücükler attım her an tvye, çok yücesin. bin yıl da geçse sana duyduğumuz özlem bitmez.
Atatürk'ün, Ankara Palas'ta düzenlenen suarede yabancı misafirlerle sohbet esnasında söylediği bir söz: "Biz kimsenin düşmanı değiliz; yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız!"
ilerici, demokratik, çağdaş, güçlü, sanayi ve bilim dalında gelişmiş, eğitimli bir Türkiye Cumhuriyeti için gece gündüz çalışıp bu uğurda canını feda eden tanrı kelimesinin yeryüzündeki karşılığı olan lider. gericilerin, halkı din adı altında soyan ve sikenlerin, çağ dışı kalmış dinsel söylemlerin savunucularının ekmeğini kursaklarından çekip aldığı için bazı güruh tarafından sevilmez.
"türkiyeli" diyen hdp yalakası çin malı atatürkçülere hediyemdir.
--spoiler--
“Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümid etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarları ile sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu; Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.”
Gazi Mustafa Kemal Atatürk