bütün mazlum milletler için örnek alınması gereken liderdir. bugün suriye, ırak, iran, libya gibi değilsek bunu atatürk'e borçluyuz. Atatürk'ü de allah'a...
Böbreklerinden rahatsız olmasının sebebi cepheden cepheye koşup elverişsiz koşullarda yatmasıdır. En nihayetinde o dönemki askerlerin tamamı o şekilde. Enver Paşa, Kasım karabekir, ismet inönü vs. Tamamı iyi kötü bu vatan için birşeyler yapmıştır. Tamamına minnettar olmamız lazımdır.
Tek takıldığım konu ise 1918 de Böbreklerinden rahatsız biri 20 sene sonra ölüyor ama bu 20 senede 200 senelik iş başarıyor. Bu şimdi büyük adam değilde kim büyük?
türkiye cumhuriyeti devleti'nin kurucusu olan büyük liderdir. fikirleri tüm dünyayı etkilemiş ve özellikle de sömürge devletleri bağımsızlık mücadelesiyle tanıştırmıştır. aynı zamanda türkiye'nin ilk cumhurbaşkanlığını yapmış olan siyasetçidir. savaş cephelerinde olduğu kadar kürsülerde de başarılı bir görünüm çizmiştir. okuduğu binlerce kitap, yazdığı onlarca kitap bulunmaktadır. nutuk, bunlardan en bilinenidir. nüfusa kayıtlı olduğu il, gaziantep ilidir. bir milletin atasıdır, babasıdır ve aynı zamanda başkumandanıdır.
28 Nisan 1930 günü reisicumhurun katılımıyla Ankara'da gerçekleştirilen Türk Ocakları VI. Kurultayı son oturumunda kurulması kararlaştırılan Türk Tarih Kurumunun ilk yönetim toplantısı 4 Haziran günü yapılmış ve birkaç gün sonra reisicumhur, tarih, dil, kültür incelemelerini sürdürebilmek amacıyla köşkün kütüphanesinden birtakım kitaplarla beraber Yalova'ya taşınmıştır. Reisicumhur Ankara ve istanbul'daki kütüphanelerinin düzenlenmesinde Darülfünun Kütüphanesi Müdürü Fehmi Ethem Karatay'dan yardım almaktadır. Fehmi Ethem Karatay 1925 yılında eğitim için Fransa'ya gönderilmiş, dönüşünde Darülfünun, Çankaya Köşkü ve Dolmabahçe Sarayı kütüphanelerinin kataloglarını düzenlemiştir.
1930'lu yıllarda reisicumhurun olağanüstü ilgisiyle sürdürülen tarih atölyesinin ilk toplantısı Dolmabahçe Sarayı'ndadır; 15 Haziran'da çalışma konusu, islam tarihi ve Hz.Muhammed'in hayatıdır. Reisicumhur bu çalışma konusu çevresinde kendisine gönderilen bir eseri okuduktan sonra kritiğini şu şekilde açıklamıştır:
Hazreti Muhammed'i bana, cezbeye tutulmuş, sönük bir derviş gibi tanıttırmak gayretine kapılan bu cahil adamlar, onun yüksek kişiliğini ve başarılarını asla kavrayamamışlardır. Anlamaktan da çok uzak görünüyorlar. Cezbeye tutulmuş bir derviş, Uhud Muhaberesi'nde en büyük komutanın yapabileceği bir planı nasıl düşünür ve tatbik edebilir?
Tarih, gerçekleri değiştiren, bozan bir sanat değil, belirtilen bir ilim olmalıdır. Bu küçük harpte bile askeri dehası kadar siyasi görüşleriyle de yükselen bir insanı, cezbeli bir derviş gibi tasvire yeltenen cahil serseriler, bizim tarih çalışmalarımıza katılamazlar. Peygamber, bu harp sonunda çevresindekilerin direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralı olmasına bakmayarak, galip düşmanı takibe kalkmamış olsaydı, bugün yeryüzünde Müslümanlık diye bir varlık görülemezdi.
Reisicumhur,'un, Hazreti Peygamber'in komutanlığı ve askeri dehası üzerine bu değerlendirmesi, tarih atölyesinin katılımcılarından Profesör Şemsettin Günaltay tarafından aktarılmıştır.
Reisicumhur'un Türk tarihinde hayran olduğu kahramanı Timur ve onun adıyla 14. ve 15. yüzyıllarda hüküm süren Timur imparatorluğu'nda Semerkand merkezli gerçekleştirilen aydınlanma hamlesidir. Bu hayranlığın tanıklarından Afet inan, "Reisicumhur, Timur'u çok beğendi, 'O, kesinlikle dünyanın en büyük askeridir' diyordu. Timur'u stratejik hamlelerini inceledikçe derhal kâğıt üzerinde krokiler çizerek açıklamalar yapıyor, 'kesinlikle dâhi bir komutan' diyerek sevinç ve heyecan gösteriyordu" diye anlatmıştır.
▪︎ Kaynaklar ...
Cezmi Eraslan, Zekiye Eraslan, Atatürk ve Kitap, s.16-17.
M.Şemsettin Günaltay, "Atatürk'e Ait iki Hatıra", s.3-4.
11 Kasım (1923) öğle yemeğinden sonra reisicumhur daha sofradan kalkamadan göğsüne bir ağrı girmiştir. Doktor Refik Saydam reisicumhura derhal müdahale etmiş ve bir morfin şırıngası yaparak rahatlatmıştır. 13 Kasım günü Doktor Neşet Ömer irdelp, Başbakan ismet inönü'nün ısrarıyla Ankara'ya gelerek hastayı muayene etmiştir.
Reisicumhur iki gün sonra Konya'dan ziyaretine gelen Ali Fuat Cebesoy'a, "Takriben yirmi gün kadar evvel, bir sabah köşkün bahçesine inmiştim. Bahçede gezindim ve bir kahve içtim. Bu esnada büyük bir yorgunluk hissettim. Köşke girip istirahat edeceğim sırada kendimi tamamıyla kaybetmişim. Bundan sonra ne olduğunu bilemiyorum... Gözlerimi açtığım zaman, kendimi yatağımda uzanmış, halsiz buldum. Etrafımdakileri teşhis edebildim. Ahireti görecek kadar öbür dünyada kaldığıma kani olmuştum. Bundan sonra günde bir iki sigara, o kadar kahve içebileceğim. Mümkün olursa bunları büsbütün terk edeceğim. içki, ağzıma koymayacakmışım. Latife'nin rejim ve perhiz hususunda ne kadar ciddi ve dikkatli olduğunu bilirsin. Onunla oynamaya gelmez. Çocuk gibi kendisine itaat ediyorum" diye başına gelenleri özetlemiştir. Ali Fuat Cebesoy o ziyaretinde reisicumhurun kendisine Rauf Orbay'ın cumhuriyet taraftarı olup olmadığını sorduğunu, "Rauf, milli egemenlik esaslarında bir şey kaybetmemiş olan cumhuriyet şekline ve sizin de her tür teşkilatın üstünde reisicumhur olmanıza tamamıyla taraftardır" cevabını verdiğini; bunun ardından, "ingiliz krallığı da milli egemenlik esası üzerine kurulmuş bir devlet şeklindedir ama devlet başkanı bir kraldır; buna ne dersiniz? diye sorduğunu ona da, "Benim bildiğime göre, Rauf, hanedanların, şahısların, fertlerin tahakkümünden çok fenalık geleceğine inanmış bir arkadaşımız olduğu için cumhuriyeti daima krallığa tercih etmiştir" dediğini aktarmıştır. Daha sonra ikisi beraber Çankaya'ya köşke gitmişler ve akşam yemeği boyunca Latife Hanım'la sohbet etmişlerdir.
Reisicumhurun Rauf'la ilgili olarak sınıf arkadaşı Ali Fuat'a soruları zihnindeki kuşkuların yansımasıdır ve bunlar 1927'de Nutuk yazılırken de vardır, 1930'ların ortasına kadar sürecektir.
18 Aralık günü öğle yemeğinde reisicumhurun konuğu bu defa Kâzım Karabekir'dir. Kendi ifadesine göre ordunun siyasetle uğraşmaması için askerlerin milletvekili olmaması teklifini yinelemiş; istiklal Mahkemesi'nin ve şahısların fena tesir ettiğini söylemiş, eğer iyi idare edilmezlerse eski hafiyelik devrinin başlayabileceği ikazında bulunmuştur. Reisicumhur 31 Aralık akşamüzeri izmir'e giderken Kâzım Karabekir de uğurlamaya katılmış ve trende bir süre görüşmüşlerdir.
Reisicumhur o günlerde bütün arkadaşları ile medeni ilişkilerini sürdürmektedir. Ne var ki onlar Mustafa Kemal'in iyi planlanmış ve olağanüstü hızlı "karşı denge" hamlesini önleyemediklerinden önce partiden ve sonra da siyaset sahnesinden tamamen uzaklaşmak zorunda kalacaklardır.
▪︎ Kaynaklar ...
Eren Akçiçek, Atatürk'ün Sağlığı Hastalıkları ve Ölümü, s.155.
S. Eriş Ülger, Latife Gazi Mustafa Kemal, s.118-119-172-173.
Ali Fuat Cebesoy, Siyasi Hatıralar, s.454-458.
Kâzım Karabekir, Günlükler, Cilt II, s.895-898.
(Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal, Ankara, 27 Kasım 1923).
Reisicumhur, o günlerde Türkiye'yi ziyaret eden konuğu iran şahı ile Başbakan ismet inönü ve Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras'ın katılımıyla 20 Haziran'da 8 Temmmuz'a kadar Ankara-Eskişehir-Alayurt-Afyon-Uşak-Turgutlu-Manisa-izmir-Bornova-Gaziemir-Soma-Balıkesir-Çanakkale ve istanbul hattında inceleme gezisine çıkmıştır. Önce Ankara'dan izmir'e gidilmiş, oradan Balıkesir'e ve daha sonra Çanakkale'ye geçilmiştir. Bir ara reisicumhur, Çankaya Köşkü görevlilerinin bulunduğu vagona gelmiş, "Aman çocuklar, dikkat edin, Şah'ın yanında Acem kelimesini kullanmayın, hep irani demek lazım, bu Acem kelimesi Araplardan bize gelmiştir ki onlar bu sözden hoşlanmazlar" diye tembihi eksik etmemiştir. Sabahleyin Soma istasyonu'nda bir piyade alayı karşılama merasiminde, reisicumhur ile şah trenden inerek askeri birliklerin geçit resmini seyretmiştir. Askerlerden bazılarının adımlarını uyduramadıkları görülünce reisicumhur, şaha, "Askerlerimizin bir kısmı acemidir de ondan oluyor" diye konuşmuştur. Ertesi akşam bir araya gelindiğinde Salih Bozok, "Abe Paşa bize verirsin talkını..." diye söze başlayınca, "Sus Salih sus, öyle bir pot kırdık ki!" diye yanlarından uzaklaşmıştır.
26 Haziran günü istanbul'da konuk iran şahı onuruna reisicumhur tarafından Beylerbeyi Sarayı'nda iki yüz kişinin katıldığı ziyafette reisicumhurluk orkestrası konser vermiştir. Reisicumhur bir ara Hafız Yaşar Okur'u huzura çağırmış ve iran şahına, "Benim hafızımdır" diye kendisini takdim etmiş ve "Şah hazretlerine Kerbelâ şehadeti ne ait bir mersiye okuyunuz" şeklinde istekte bulunmuş; Isfahan makamında mersiye ve ardından Farisi ayini icra olunmuş daha sonra Türkçe mevlidi Miraç bahri yine Isfahan makamında okunmuştur. Reisicumhur, konuğuna Türkçe mevlidin şairi Süleyman Çelebi hakkında da bilgi vermiştir.
▪︎ Kaynaklar ...
Hafız Yaşar Okur, Atatürk'le On Beş Yıl, s.24-28.
(iran şahı Rıza Pehlevi ile, Eskişehir, 21 Haziran 1934.)
Başkomutan Büyük Zafer'in ardından izmir'den dönüşünden sonra akşam sofralarında izmir'de sevdalandığı Latife Hanım'dan övgüyle söz etmeye başladığı ve o sırada Çankaya Köşkü'nde çok hasta durumda olan Zübeyde Hanım'ın hastalığının Ankara'da tedavi edilemeyeceğini ve deniz kıyısında oturmasını söylediklerinden izmir'e gitmesi kararlaştırılmıştır. Bu nedenle Başkomutan bir gece Salih Bozok'a, "Doktorların gösterdikleri gerek üzerine annemi izmir'de tedavi ettirmek üzere oraya götürmek zorunluluğu doğmuştur. Dolayısıyla sen yarın buradan otomobille Konya'ya, oradan da trenle izmir'e hareket edersin. izmir'de Vali Bey'le [Abdülhalik Renda] görüşerek annemin oturabileceği uygun bir ev bulup ve onu döşettikten sonra bana bilgi verirsin. Ben de annemi oraya gönderirim. Yalnız bulacağın ev, emval-i metrukeden (terk edilmiş mallardan - Rum ve Ermenilerin terk ettikleri binalardan ) olmasın! diye tembihte bulunacaktır. izmir'de Zübeyde Hanım için ev bulunması hazırlıkları gelin adayı Latife Hanım ile Başyaver Salih Bozok'un ahbaplıklarını sıkılaştırmıştır ve başyaver, çocukluk arkadaşı başkomutanın bu sevimli ve kültürlü izmirli kızla evlenmesini hararetle desteklemektedir. Latife Hanım tedavisi boyunca Zübeyde Hanım'la kalmış ve fakat bir ay sonra hasta anne vefat etmiştir. Başkomutan, önceden planlanan askeri teftiş ve çeşitli ziyaretler nedeniyle gecikmeli olarak izmir'e geldiğinde "Salih, ben Latife Hanım'la evlenmeye karar verdim. Şimdi babası burda ise kendisine bu kararımı haber verirsin ve hiç kimseye bir şey söylememesini de eklersin" demiştir.
Mustafa Kemal 29 Ocak öğleden sonra izmir'in tanınmış ailelerinden Muammer Uşaklıgil'in kızı Latife Hanım'la sade bir nikâh töreniyle evlenmiştir. izmir kadısı tarafından icra olunan nikâhta erkek tarafı tanığı Mareşal Fevzi Çakmak ile General Kâzım Karabekir, izmir Valisi Abdülhalik Renda ve kadın tarafı tanığı Başyaver Salih Bozok ile aile yakınları Galip ve Emin paşalardan oluşan özel davetliler hazır bulunmuştur. Anadolu Ajansı'nın haberine göre Mustafa Kemal ile Latife şahit ve davetlilerle bir masada oturmuşlardır. Mustafa Kemal, Kadı Efendi'ye, "Efendi hazretleri, biz Latife Hanım'la evlenmeye karar verdik. Lütfen gereken işlemleri yapar mısınız?" demiştir. Bunun üzerine Kadı Efendi, önce Latife'ye sormuş ve Latife "Kabul ettim" cevabını vermiş; Kadı Efendi daha sonra Mustafa Kemal'e aynı soruyu sormuş ve o da "Evet, kabul ettim" demiştir. Bundan sonra çift törende hazır bulunanlarca tebrik edilmiştir.
Ertesi günü yeni evliler Emin Paşa'ya davetlidir. Yemekten sonra Emin Paşa'nın kızı Füreya ile başkomutan arasında geçen konuşma hayli ilginçtir.
Füreya "Ne çalayım?" diye sordu misafirlerine.
"Ne istersek çalabilir misiniz" dedi Mustafa Kemal.
"Denerim."
"Bach çalın."
"Hangi konçertosunu?"
"Bu kız beni aşıyor Latife" dedi Mustafa Kemal yanında oturan eşine, "Ne çalsın?"
"iki keman konçertosunu çalabilir misin?"
"Denerim efendim."
Babaannem anlatır 4 yaşındaymış Atatürk öldüğünde, “10 kasım günü köyde bir kıyamet koptu kadınlar ağlıyor adamlar kara kara düşünüyor daha önce görmediğimiz bu adamın bizi kurtarışına ağladı herkes.. ama köyümüzde Ermenilerde vardı onlar akşam Atatürk’ün ölüşüne düğün yapıp oynadılar, sonra ismet inönü geldi bir gece hepsi gitti Ermenilerin ne zaman gittiler neden gittiler hiç öğrenemedik görmedik..” der..