mustafa kemal atatürk

entry14465 galeri3135 ses1
    276.
  1. gençlere sözleri ;

    Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.

    Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. işte parola budur.

    Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz... Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.

    Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir.
    10 ...
  2. 277.
  3. attila ilhan kendisiyle ilgili olarak şunları söylemiştir:

    ölümünün üzerinden 65 yıl geçmesine rağmen fikirleri, yaptıkları ve vizyonu anlaşılmaya çalışılıyor. her fikir sahibi gibi onun da muhalifleri var. sevgi ile nefret kavramları arasındaki atatürk'ün istismar edildiği ise öteden beri konuşuluyor. ancak türkiye'deki sosyal ve siyasi şartların, atatürk üzerine değerlendirmelerin sağlıklı yapılmasını zorlaştırdığı da bir gerçek. atatürk'ün doğru ve yanlışlarıyla tartışmaya açılmasını düşünenlerin sayısı az değil. bu görüşü savunan isimlerden birisi de şair attilâ ılhan. ılhan'a göre, yeni bir atatürk değerlendirmesine acilen ihtiyaç var. atatürkçülük, kemalizm, yüceltmeler, koruma kanunu gibi konuları, atatürk üzerine yıllardır araştırma yapan attilâ ılhan ile görüştük. sonuç, atatürk hâlâ net olarak bilinmiyor. uzun yıllardır atatürk konusunda çalışma yapıyorsunuz. bu zamana kadar farklı bir bilgi ile karşılaştınız mı? farklı tespitlerim oldu. son iki seçimdir halkın bazı partileri tasfiye etmesi, bu partilerin dış politikadaki başarısızlıklarından kaynaklanıyor. milli bir politika yerine batı'nın istekleri yerine getiriliyor. bu durum mustafa kemal paşa'da farklıdır. gazi, batı ile savaşmıştır; batıcı değildir. marksizm ile atatürkçülük birbirine zıttır fakat paşa, marksizme karşı değildir. o zamanlar bolşevizm vardı ve itibar görüyordu. türkiye büyük millet meclisi'nde kurulan ilk iki parti de komünisttir; türkiye komünist fırkası ve halk ıştirak fırkası. bunlardan bir tanesinin üyesi de mustafa kemal'dir. komünist düşünce için tevfik rüştü bey'i rusya'ya gönderiyor. falih rıfkı atay, 21 mart 1931'de cumhuriyet gazetesinde bu durumu yazıyor; 'cumhuriyet halk fırkası sol bir devrim fırkasıdır. solun unsurlarını sol dışında bırakarak kendini taşlaşmak tehlikesine atamaz' diyor. bütün bunlar atatürk'ün tam bir solcu olduğunu ortaya çıkarıyor. atatürk'ün solculuğu dış politika ile mi sınırlıydı? hayır. mustafa kemal paşa bir fransız devrimcisidir. sovyet devrimcisi değildir. demokrasiyi gerçekleştirmek istiyordu. fransız devrimi olduğu zaman dünyada emperyalizm diye bir şey yoktu. fakat kemalizm hareketi başladığında dünyada emperyalizm vardı. emperyalizme karşı savaş verdiğin zaman doğal olarak ulusal bir boyuta geliyorsun. ancak buradaki mücadele daha çok kendini korumak içindi. bunun için de gazi, kuzey cenahı ruslara veriyor, sırtını ıran'a dayıyor. sadabad paktı'nı kuruyor; içinde irak, ıran, afganistan var. bir de kuzey meselesini balkan paktı ile çözmeye çalışıyor. yani osmanlı'ya bağlı kavimlerle yeniden bir birlik oluşturuyor. suriyeliler gelip 'bizi kurtarın' diyor ancak gazi, 'bizim gücümüz sadece kendimize yeter. siz kendinizi koruyunuz. sonra federasyon veya konfederasyon düşünebiliriz' diyor. ama osmanlı'nın birleştiricilik vizyonu din birliğine dayanıyordu. gazi'nin ıslamiyet’e karşı bir tavrı yoktur. suriye için 'bizim istediğimiz tam bağımsız bir müslüman suriye cumhuriyeti'dir' diyor. ancak kendisi laiktir. çünkü fransızlar o tarihlerde lübnan'ı yarı hıristiyan hale getirmişlerdi. suriye için de böyle bir çaba vardı. ıran, irak için de aynı durum geçerliydi. bir konfederasyon ortaya çıkacak, lakin ıslamiyet üzerine oturan laik bir devlet anlayışı olacaktı. başındaki güç ise türkiye. mustafa kemal paşa başından beri kurtuluşu doğuda aradı. batıyı hiç düşünmedi. ıslamiyet üzerine oturtulmuş bir laiklik anlayışı diyorsunuz. laikliğin anayasaya alınmasıyla böyle bir ihtimal ortadan kalkmıyor mu? bir çelişki var. ancak insanlar bilmedikleri için yanlış yorumluyor ve öyle tavır alıyorlar. mustafa kemal'in laiklik hareketinde ıslamiyet'e direkt olarak bir taarruz yoktur, olamaz da. laiklik türkiye'nin anayasasına 1937'de girmiştir. bu tarihe kadar parti tüzüğünde tutuluyordu. gazi'nin ölümünden bir sene önce anayasaya sokuldu. ve bunu da ısmet paşa takımı ayarlamıştır. ısmet ınönü'nün uyguladığı program daha sonra atatürkçülük olarak görülmeye başlanır. atatürkçülükle yakından uzaktan alâkası yoktur. ısmet paşa'nın yanlış tatbikleri türkiye'de yanlış bir atatürkçülüğün oluşmasını sebep oldu. mustafa kemal paşa'nın yaptıklarını, söylediklerini üç cilde sığdırmışlar. gerisini dikkate almamışlar. gazi'nin kütahya'da yaptığı konuşma 70 sayfadan fazla; ancak söylev ve demeçler'de bu 6 sayfada veriliyor. orada dine, ıslamiyet'e dair bütün düşünceleri ortaya çıkıyor. bazı gerçekler ortaya çıkınca da en çok atatürkçü olanlar sinirleniyor. çünkü, havada oldukları ortaya çıkıyor. gazi irtica kelimesini dış destekli şeyh said isyanı için kullandı. yayımlanmayan metinlerdeki bilgiler çok mu önemli? özellikle ıslami kesim için çok önemli. gazi müslümanları çok ezdi, astı-kesti deniliyor. 1950'lerde fransa'ya ilk gittiğimde, türkiye'de yeni yeni demokrasi havası esmeye başlamıştı. bu tarihlerde radyolarda, 'mevlid okutulsun mu okutulmasın mı?' diye tartışılıyordu. laik geçinen kişiler hayır bunlar kemalizme aykırı diyorlardı. fransa laik olmasına rağmen o tarihlerde bütün fransız radyolarında pazar günleri önce katolik ayini, arkasından protestan ayini, son olarak da yahudi ayini veriliyordu. bizde hâlâ bu yanlışlara düşülüyor. mustafa kemal 'irtica' lafını şeyh said'den sonra söylemeye başlıyor. ıngilizler kışkırtıyor şeyh said ve yandaşları da 'şeriat isteriz' diye bağırıyor. emperyalizm ile şeriatın iç içe geçtiğini gören ve saldırıya dönüştüren bu durum karşısında gazi mücadele etmek için irtica kelimesini kullanıyor. türkiye'de irtica kavramı çok daha geniş bir alana yayılarak kullanılıyor. dindar insanlar da aynı daire içinde ele alınıp dışlanıyor. siz gazi'nin bu kelimeyi niçin ve nerede kullandığını söylüyorsunuz. gazi'de böyle bir şey yok. ıstiklal mahkemesi isyan olursa görev alır. ısyan yoksa böyle bir şey düşünülemez. bütün bunlar ınönü'den sonra ortaya çıkan olaylar. sadece bunlar değil. bir noktaya dikkat çekeceğim ama üzerinde durmayacağım; gazi sağken masonluk yasaktı ama ınönü zamanında serbesttir. ınanç bakımından düşünceleriniz farklı olabilir, kendi seçiminizi kendiniz yapma, kendi inancınıza göre hareket etme hakkı sizindir. mustafa kemal paşa'nın başından beri savunduğu prensip budur. bugün ezan sussun diyenler var. kaynak olarak da atatürk'ü gösteriyorlar. böyle bir şey olabilir mi? ıster inan ister inanma bu bir inançtır, bin yıllık kültürdür ve saygı duymak zorunluluğu vardır. atatürkçülük ile bir doktrin olan kemalizmi nasıl bir çerçevede değerlendiriyorsunuz? kemalizm gazi'nin kendi yaptıklarıdır. ancak bütün bunlar halkın kendisinde olacak. bir doktrin olarak uygulanacak, istenilecek bir şey değildir. atatürkçülük bayrak gibi birleştirici bir simge fakat çoğu zaman iç çekişmelerin simgesi haline geliyor. ben atatürkçülüğü kabul etmiyorum. bu ınönü atatürkçülüğüdür. ben mustafa kemal paşa demek istiyorum. bir iç çekişme malzemesi yapılamaz. herkes istediği gibi atatürk'ü kullanamaz. gazi'nin demokrasiye inancı sonsuzdur. birileri onun şemsiyesi altında başkalarını ezemez, incitemez. ben böyle bir atatürkçülük istiyorum. çekişmeler istismarı doğuruyor. hatta siz bir konuşmanızda 1960 ve 1980 darbelerini bir atatürkçülük istismarı olarak değerlendiriyorsunuz. mustafa kemal paşa bunu bin defa söylüyor. ordu siyasete karışmasın diyor. gazi'yi iktidardan düşürmek için iki defa teşebbüs oluyor. gazi onlara diyor ki, ya askerliği ya da siyaseti tercih edin. demokrasilerde böyle bir şey olmaz. atatürk bir insandı, mitoloji ya da tabu değildi. onun da aşkları, zevkleri, hastalıkları ve hataları vardı diyorsunuz, hatta bu konuda bir çalışmanız oldu. neden böyle bir çaba içine girdiniz? olmayan bir adamı anlatıyorlar. öyle biri yok. böyle yüceltmeler olunca istismar doğuyor. ben hep gazi'nin insani yönlerini anlatıyorum. latife hanım'dan ayrıldığı zaman ısmet paşa'ya bir mektup yazıyor ve diyor ki; onu ankara'ya gönderiyorum, sanırım sizden ve fevzi paşa'dan aracı olmanızı isteyecek. fakat ben kesin kararlıyım. ben ona ve ailesine karşı her zaman saygılıyım. ama öteki tarafta onu hep birtakım kadınlarla dans ederken gösteriyorlar. şevket süreyya aydemir, 'tek adam' isimli kitabında 'kahraman putlaştırıldığı zaman ölür' derken, behçet kemal çağlar atatürk için mevlid yazıyor, kemalettin kamu ise şiirinde çankaya'yı kâbe'den üstün görüyor. bu gibi yüceltmeleri nereye koyuyorsunuz? bizim geleneğimizde şairler yağcıdır. bunlar da öyle abartmışlar, palavra yapmışlar. göklere çıkarıp aslan, kaplan diyorlar. bu hâlâ böyle devam ediyor. çoğu inandığı için değil meşhur olmak ya da bir yerlere ait olmak için yapıyor. bunlara hiç gerek yok. neysen o olmalısın. atatürk'ü hataları, yanlışlıklarıyla da kabul edeceksin. atatürk konusu gündeme geldiğinde tartışılan konulardan biri de 1580 sayılı koruma kanunu oluyor. örneğin toktamış ateş, 'bana bıraksalar hemen kaldırırım' diyor. sizce böyle bir kanun gerekli mi? demokraside böyle bir şey olmaz. mustafa kemal'i kanunla korumaya gerek yok. bu nasıl bir mantık anlamıyorum. bırakın insanlar konuşsun, yazsın, çizsin. herkes sevmek zorunda değil. her şey açılmalı. kurallarla yasaklarla bunlar olmaz. atatürkçü geçinenler, solcular, sağcılar, liberaller bir araya gelip yanlışlarını düzeltmeli. herkes kendisine göre yorumlayınca bir istismar ortaya çıkıyor. belgeler, arşivler sonuna kadar açılsın, kim nedir, ne değildir bilinsin. bütün bilgilerin olumlu olması da gerekmiyor.
    9 ...
  4. 278.
  5. 279.
  6. KEMAL PAŞA'YA

    Yüzünü görmek istedim
    Selanik' te birşey sormadan
    Kuyumcularla kebapçılara
    Deniz kıyısına gittim
    Sesin duyuluyordu
    Liman boyunca
    Bütün deniz kabuklarında
    Bir vapurda
    Dalgalanıyordu
    Adının hayali
    Ne güzel şey "Türk dostuyum " demek
    Samsun' a çıkacağız yarın sabah

    Ord.Prof.Dr.Anna Masala (italyan)
    6 ...
  7. 280.
  8. Ümit yaşar oğuzcan kendisi için çok iyi bilinen şu şiiri yazmıştır:

    MUSTAFA KEMAL' i DÜŞÜNÜYORUM

    Mustafa Kemal' i düşünüyorum
    Yeleleri alevden al bir ata binmiş
    Aşıyor yüce dağları, engin denizleri
    Altın saçları dalgalanıyor rüzgarda
    Işıl ışıl yanıyor mavi gözleri
    Mustafa Kemal' i düşünüyorum;
    Yanmış, yıkılmış savaş meydanlarında
    Destanlar yaratıyor cihanın görmediği,
    Arkasından dağ dağ ordular geliyor
    Her askeri Mustafa Kemal gibi.
    Mustafa Kemal' i düşünüyorum;
    Gelmiş geçmiş kahramanlara bedel
    Hükmediyor uçsuz bucaksız göklere.
    Al bir ata binmiş yalın kılıç
    Koşuyor zaferden zafere...
    Mustafa Kemal' i düşünüyorum;
    Ölmemiş bir kasım sabahı!
    Yine bizimle beraber biryerde,
    Yaşıyor dört köşesinde vatanın.
    Yaşıyor damar damar yüreklerde.
    Mustafa Kemal' i düşünüyorum;
    Altın saçları dalgalanıyor rüzgarda
    Mavi gözleri ışıl ışıl, görüyorum
    Uykularıma giriyor her gece.
    Ellerinden öpüyorum.

    ÜMiT YAŞAR OĞUZCAN
    6 ...
  9. 281.
  10. SiSTEN SONRA

    Ne kadar uyudunuzsa, karalardan uyanın aklara
    Evler sokaklar Mustafa Kemal' lerle kalkın
    Bir çelenk örün başınıza mutluluklardan
    Davranın avlulara ağaçalarla
    Meydanlara davul zurnalarla koşun
    Çekin bayramlıklarımızı sıkıntılardan
    Türkiye bir geçmiş değil gelecektir
    Işıklarla sabahlarla dostluklarla
    Koç yiğitler sıra sıra kılıçlardan
    Çıkın dağlara bayraklarla
    Ne kadar bunaldınızsa dumanlardan
    Fırlayan sularla topraklarla kuşlarla
    Günaydın hepinize Türk ordusundan
    Toplanın meydanlara marşlarla
    Özgürlük Mustafa Kemal' li bir çiçektir
    Kalkın umutlara sevgilere selamlarla
    6 ...
  11. 282.
  12. 25 YIL SONRA

    Deliler gibi pişmanız
    Ne yaptık biz
    Neden hala buralardayız?
    Neden kurtulup yürüyemedik
    Gösterdiğin yere varamadık
    Neden bu kadar oyalandık?
    Atatürk bağışla bizi
    Sana layık olamadık.
    Kendimiz kendimize ettik.
    Ne güzeldi ne, ne düzdü yollar
    iniş aşağı, kayar gibi
    Tuttuk yokuşa sürdük
    Şimdi deliler gibi pişmanız
    Ne yaptık biz?
    Neden hala buradayız?
    6 ...
  13. 283.
  14. bugün hediye ettiği şanlı zaferin pkk'ya lanet ederek değil,çocuklarımızın ve gençlerimizin geleceği için adımlar atılarak kutlanmasını dilediğim yüce lider.
    6 ...
  15. 284.
  16. ATATÜRK' Ü ANKARA' DA KARŞILARKEN

    Gene onbeş sene evvel gibi Gazi geliyor
    Gene onbeş sene evvelki gibi yükseliyor
    Gene başlarda oturmuş, gene göklerde başı Yıldırımlar gene bir eski silah arkadaşı
    Ölümün bitmeyen ufkunda yatarken gene sağ;
    Bir avuç toprak olurken gene yüksek, gene dağ.
    Gene memleketin satveti bir tek emeli;
    Koca bir yurdu tutarken gene sapasağlam eli.
    Çürüyen göğsü için tak-ı zaferler gene dar;
    Gene sağdır, gene sağlamdır
    O, hem dünkü kadar.
    O' na matemle... hayır, sade taabbütle eğil; Ölüdür, doğru, fakat öldüğü hiç belli değil
    6 ...
  17. 285.
  18. O' NSUZ

    Ah, işte duyuyorum mesut günler içinden,
    Sana ^^sevimli yüzün asla solmasın^^ diyen,
    Bütün adınla dolu o coşkulu şarkılar.
    Sen öldüğün için mi bayraklar yarı!...
    Görüyorum, ilk defa seni gördüğüm günü.
    Altından, alkışlarla geçiyorsun bir takın.
    O gün bana gelmiştin babamdan daha yakın.
    Meğer duyacakmışım bir sabah öldüğünü...
    Meğer görecekmişim bir sabah gidişini, günü.
    istanbul'un önünden son defa geçişini,
    Bizler seninle nasıl, ne kadar beraberdik,
    Bizler ki sıkılsak ^^O başımızda^^derdik;
    Nasıl yok bileceğiz o güzel güneş yüzü?
    Ana,baba değil bu, bizler Ata öksüzü..
    Tatmadık, bilmiyoruz bu bambaşka yarayı,
    Öğret bize ya Rabbim ah
    ^^O^^nsuz yaşamayı!..
    6 ...
  19. 286.
  20. GAZi

    Ey sen ki alev saçlı zafer küheylaniyle
    Kurtardığın vatanda en yüce şehsüvarsın.
    Bir şimşek ağlıyanı halinde Türk kanıyle
    Aldığı şana layik tarihte bir sen varsın. Erişemez vasfına hiç bir rebabın sesi
    Sen yükseksin ilhamın yıldızlı göklerinden. Dehadan kanatlanan kılıcının şulesi
    Ebediyette olmuş bir murassa kasiden.
    Kızıl gökte parlayan ay-yıldızın nurusun.
    Sen en büyük milletin, Türklüğün gururusun.
    Bu yurdun timsalisin bugün bütün cihanda.
    Gözler, gönüller senin, senin şeref de şan da...
    6 ...
  21. 287.
  22. Ağlamakla gözlerin kızarmıştı akların, Büyük yas karartmıştı kırmızı bayrakları. Boyunlar bükülmüştü, başlar durmuyordu dik,
    Kendi vatanımızda vatansızlar gibiydik. Anayurda dört yandan saldırmıştı düşmanlar,
    Türk' ün büyük derdini Türk olmayan ne anlar?
    Halife olanlarla bir, Sultan olanlarla birlik;
    Prensleri ediyor düşmana habercilik.
    O günlerde bir ünlü ayak bastı Samsun' a. Yürüdü, etrafına umutlar suna suna;
    Bu ateşler içinden geçip gelmiş bir erdi, Göğsünde toplanmıştı milyonla Türkün derdi.
    Bu milyonlarla dert ona veriyordu başka hız
    Yürüyordu: arkasında genç, ihtiyar, kadın, kız....
    O kimdir? Bakışları deniz kadar yumuşak, Saçı, güneşi emmiş bir demet başak.
    O kimdir? Bir ulusun sesi var ağzında, Onbeş milyonun nabzı çarpıyordu nabzında.
    O kimdir? Gözlerinde, bir tılsım gizleniyor Bastığı topraklardan bahar filizleniyor... Alev saçlı bir volkan, bazı bir dağ başında Bazı beliriyordu bir damla göz yaşında. Güneşten birer oktu ondan gelen her emir, Bu okların altında eriyor dağ, taş, demir. O kimdir?.. milyonla Türk birleşip bir tek olmuş.
    Yıkılan memlekete kolları destek olmuş... Öz yurdun içlerinde düşman kurarken pusu
    Bir yandan da yürüdü halifenin ordusu. Birisi gök yüzünden bombalar atıyordu, Öbürü ^^tekbir^^ çekip ^^fetva^^ dağıtıyordu.
    Bunların karşısında göğsü acık bir dölen, Süngüye, topa diyor : -biz olacağız yenen! Vatan sürüklenirken bir uçurum ucuna, Dağılan kuvvetleri topladı avucuna. Kurşunlar gülle oldu, sopalar süngü oldu, sınırlar baştan başa bir çelik örgü oldu. Bir kale heybeti var vatanın her taşında, Her işin başında o, her iş onun başında. ulusun iradesi, azmi ona verilmiş,
    bütün yöney elinde bir yay gibi gerilmiş.
    6 ...
  23. 288.
  24. 289.
  25. MUSTAFA KEMAL SESLENSE

    Yüzyıllar öncesinden
    Yüzyıllar sonrasından sesleniyorum size Ben Mustafa Kemal' im heyy...
    Ben Mustafa Kemal' im
    Büyük büyük denizlerim vardır benim Hürriyeti içmiş dalgalarım,
    Hürriyetle kabarmış dalgalarım vardır benim
    Ulusumun yanında sevincim
    Ben Mustafa Kemal' im heyy...
    Karanlığı deler gözlerim
    Dalgalara binip gelmiş kahraman,
    Gökçe gözlerine türküler yaktığımız... Hani bir güneş doğmuştu ya Samsun' dan işte benim... Ben... Mustafa Kemal... Ölmek yaşamaktır vatan uğrunda
    Deyip, öyle girdim savaşa
    Komut verdim
    Şahlandı cümle vatan
    Boğdum kör talihi zindanında.
    Bahtı gülen anaları yurdumun
    Gökleri, dağları, denizleri
    Yarınları, güvenipte uyuduğum
    Aslan yeleni ışığı sınırlarımın Mehmetleri
    Tutun ellerinizden yüreklerinizden Sevgilerinizle beni yıkayın.
    Yüzyıllar öncesinden
    Yüzyıllar sonrasından gelir sesim
    Sevdim
    Bir tanem
    Türkiyelim
    Sen var olukça belli ki
    Ben Mustafa Kemalim

    Behçet Kemal Çağlar
    6 ...
  26. 290.
  27. tasavvuf müziği ile ilgili görüşleri:

    Bır Türk musıkısı sanatçısı olarak büyük Atatürk’ün huzurlarında bulunmuş Rıyaseti Cumhur Fasıl Heyetinde yıllarca görev yapmış bazı değerlı müzisyenleri tanımak şerefine nail olmuştum. Bu nedenle konuyla ilgili bazı hatıraları ve derlemeleri takdim etmek istiyorum. 1950’ li yıllarda tanıdığım musiki hocam rahmetli Hafız Yaşar Okur, binbaşı rütbesiyle Riyasetı Cumhur Fasıl Heyetindeki görevinden emekli olmuştu. Kendisi yıllar önce Atatürk’ün emriyle bizim şu an dahi kulaklarımızda olan "Türkçe ezanı" Beyazıt Camii ’nde ilk defa okuyan değerlı bir müzisyen ve hafızdı. Atatürk’ le müzik toplantılarında görevi nedeniyle uzun yıllar beraber bulunmuştu. Zaman zaman Atatürk’ ten hatıralar anlatırdı. Atatürk’ ün müziksiz bır günü geçmezdi. Her türlü müziği batı müziğini de sever mesela Taska operasını sık sık dinlerdi, bazı bölümlerini. En büyük arzusu Türk musikisinin dünyaca tanınmış, sevilmiş ve takdir edilmiş olmasıydı... Hocam Merhum Hafız Yaşar Okur’ un anlattığı bir hatıra şöyle; iran Şahı Rıza Pehlevi Atatürk’ ü ziyarete gelir. Atatürk' ün verdiği bir ziyafette rahmetli Yaşar Okur hocaya tanıtılır.

    "Şimdi benim Hafızım size bir şeyler okuyacak" der,

    Hoca şöyle devam eder,

    "önce Kuran-ı Kerimden bir sure okudum, sonra da Süleyman Çelebi’ nin Mevlid’ inden bir Bahir, en son da Beyatı Ayının bir kısmını...

    O gece sehinşah Hazretlerinin iltifatına nail olmuştum." Hoca devam edıyor "Atatürk zaman zaman bana Kuran-ı Kerım ve Mevlid-i Şerif' in Veladet Bahri' ni bilhassa rast makamında okuturdu... Yasin suresini dinlemeyi sever, bazen de sesi güzel olan manevi kızı Nebile Hanım' a aynı sureyi okutur, dinlerken çok mütehassıs olduğu görülürdü. Atatürk Muzıka veya Fasıl heyetinde resmi görevli olan hafızlara Ramazan' da eğer camğlerde mukabele okuyorlarsa izin verir, musiki gecelerindeki fasıllarda bulanmaları hususunda asla ısrarlı olmazdı.

    Rahmetli Hocamın başka bir hatırası da şu;

    "Atatürk zaman zaman istanbul’ daki cami hocalarını, hafızları davet eder; onlarla dini sohbetlerde bulunur bazen de Kuran-ı Kerim' den bır sureyi yazdırıp söz ve sesle okumalarını isterdi. Sonunda surenin, ayetlerinin Türkçe açıklamalarını ister, eğer açıklamalarda bir eksiklik, yanlışlık olursa çok üzülürdü... Hocalardan vaazlarında dini telkinlerınde bilinçli olmalarını, cemaati öylece iyi bir şekilde aydınlatmalarını bilhassa isterdi, öyle beklerdi. Aynı musiki heyetinde 12 yıl kadar müzisyen olarak görevli başka bir büyüğümüz Hocamız rahmetli Ferit Tan Atatürk’ ün masasında Kuran-ı Kerim-i gördüğünü dikkatle okuduğunu anlatmıştı. Büyük Bestekar merhum Yesarı Asım Arsoy milliyetçi iman dolu bir insandı, öğrencisi Dr. Bülent Gündem Bestekarın Atatürk ile ilgili duygularını şöyle anlatıyor, sık sık Mustafa Kemal’ i anlatır. Bilhassa Kocatepe’ de çekilen resmi üzerinde durur ve şöyle söylerdi.

    "O resme dikkat et, dizlerı kıvrık, eli çenesinde düşünür hali ıle "ilhamat-ı Rabbaniye’ yi topluyor, onu cenabı Hak memleketi kurtarması için seçti, vazifelendirdi" diye eklerdi...

    Kendisini hayatının son yıllarında tanıdığım büyük bestekar merhum Sadettin Kaynak’ tan bır hatıra:

    "Bir Türk Musikisi gecesinin sonunda Atatürk benden Mevlid-i Şerif' i her mısrasını ayrı bir makamda olmak üzere okumamı istedi. Sazlar da seni takip edecekler dedi... emirleri üzerine ilk bahri okudum, dikkatle dinledi... Takdir etti... Sonra da Kuran-ı Kerim' in muhtelif surelerinden bölümler ayetler okuttu. Hatta arkadaşı Nuri Conker’ den de Kuran okumasını istedi. O da bildiği Tebbet Suresi' ni okudu. Atatürk bütün bunlardan çok memnun olmuştu."

    Yukarıdaki açıklamalardan anlaşıldıgı üzere; Atatürk Türk musikisini, dini müziği, Kuran-ı Kerim'i dinlemeyi çok sever ve fakat bilhassa bilinçli olarak Türkçe tefsir edilmesini isterdi... Dini müziğimiz; Mevlid, ilahi, Ezan, Sala, Tekbir, Ayin gibi formlarla büyük bir zenginlik arzeder... Vatan kurtaran, kuran, büyük Önder Atatürk’ ü bu duygularla rahmetle anıyorum.

    Dr. Írfan DOGRUSÖZ 25.10.1996 AMERiKA

    Atatürk antolojisi.
    6 ...
  28. 291.
  29. türk kadınına bakış açısı:

    Kadın hakları ve kadınların erkeklerle eşitliği konusunda geçen asırdan itibaren batı ülkelerinde ve toplumlarında yoğun mücadelelerin verildiği ve özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve ingiltere' nin bu mücadelelerin en şiddetlilerini yaşadığı bilinmektedir. Ülkemizde, gerek Osmanlı imparatorluğu ve gerek Cumhuriyet döneminde kadınlarımızın kendi hakları konusunda, batı ülkelerindekine benzer şekilde mücadele ettiklerini söylemek mümkün değildir. Ama biz kadınlara birçok batı ülkesinden daha evvel bu hak Atatürk tarafından verilmiş ve hatta adeta sunulmuştur. Cumhuriyet Dönemi ve Kadın Hakları teokratik bir devlet yapısının ve kadın haklarının kısıtlı olduğu bir toplum düzeninin olduğu Osmanlı imparatorluğu' ndan, kadın-erkek eşitliğinin kabul edildiği modern Türkiye Cumhuriyeti' ne geçiş, bir çok devrimler ile mümkün olabilmiştir. Bu devrimler içinde, kadınların erkekler ile eşit toplumsal varlıklar olarak toplum içinde yerlerini almaları bir uygarlık aşamasıdır ve Atatürk Devrimleri' nin en önde gelenlerinden birisidir. 1926 yılında Büyük Millet Meclisi tarafından kabulle yürürlüğe giren ve Türk kadınlarını "şeriat" zincirinden kurtaran Medeni Kanun ile, Türk kadınına bin yıl evvel kaybettiği hakların iade edilmesinin temeli oluşmuştur. Artık kadın güçlenmeye, kişiliğini bulmaya başlamış ve erkeğinin yanında sosyal faaliyetlere katılmaya hazırdır. Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Haklarının Verilmesi Medeni Kanun ile erkeklerle eşit haklara sahip olan Türk kadınına, 3. TBMM tarafından 3 Nisan 1930' da kabul edilen bir yasa ile belediye seçimlerine katılma hakkı tanınmıştır. 1931 yılında da Türk kadını ilk kez tıp dünyasında varlığını göstermiş ve ilk kadın cerrahımız çalışmaya başlamıştır. 4 Mayıs 1931' de ilk toplantısını yapan IV. TBMM tarafından 26 EKim 1932' de kabul edilen bir yasa ile Türk kadınına muhtar, köy ihtiyar kurulu üyeliğine seçilme ve seçme hakkı tanınmış; ertesi yıl da, 8 Ekim 1934' de kabul edilen ve 5 Aralık 1934'de yürürlüğe giren bir başka yasa ile kadın-erkek eşitliği alanında bütün haklar, "Kadınlara Milletvekili Seçme ve Seçilme Hakkı" nın tanınmasıyla verilmiş oluyordu. Atatürk' ün Kadın Hakları Konusundaki Görüşleri ve Gerçekleştirdikleri, bugün dünya aydınlarının ve Birleşmiş Milletler Teşkilatı 'nın yaymaya çalıştığı kadın hakları ile ilgili görüşler, Atatürk tarafından çok önceleri dile getirilmiş ve çoğunlukla da uygulama alanına sokulmuştur. Atatürk, Cumhuriyet' in ilanından dokuz ay önce Şubat 1923 'de şöyle demiştir:

    "Bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığının sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek faaliyet demektir. Bundan dolayı bir sosyal toplumun, bir organı faaliyette bulunurken, diğer bir organı işlemezse, o sosyal toplum felçlidir."

    Atatürk, çağdaş bir düşüncenin ürünü olan bu sözleriyle kadının toplumdaki yerini belirlemiştir. Atatürk' ün Türk kadınına beslediği sevgi ve saygı, Kurtuluş Savaşı' ndaki gözlemleri ile iyice perçinleşmiştir. 1923 yılında Konya' da yaptığı bir konuşmada, bu hissiyatını büyük bir içtenlikle dile getirir.

    "Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim, diyemez. Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken, kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakar, o ilahi Anadolu kadını olmuştur. Bundan ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı, şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim."

    Atatürk 30 Mart 1923' de Vakit Gazetesi' nde yayınlanan bir beyanatında;

    "insan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur. Kabil midir bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça, öteki yarısı göklere yükselebilsin?"

    Türkler tarih boyunca, babaerkil denilen aile yapısını gönüllerine yerleştirememişler ve benimseyememişlerdir. işte Atatürk, milletin geçmişindeki ve özünde var olan fakat özlem haline getirilmiş bir hakkı, bir duyguyu devlet varlığına geçiren devrimci olmuştur.

    "Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın"

    diyerek, yaptıklarının gerekçesini az, öz ve muhteşem bir ifade ile belirtmiştir. Kadınların giysileri de Atatürk' ün üzerinde çok önemle durduğu bir başka konu olmuştur. Bu konuda Atatürk, 1 Eylül 1925' de ikdam Gazetesi' nde yayınlanan bir beyanatında şöyle dedi:

    "Bazı yerlerde kadınlar görüyorum ki, başında bir bez, peştemal veya buna benzer birşeyler asararak yüzünü, gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı arkasını çevirir veya yere oturarak yumulur. Bu tavrın manası neye delalet eder? Medeni bir millet anası, bir millet kızı için bu garip şekiller, bu vahşi vaziyet nedir? Bu hal milleti çok gülünç gösterir ve derhal düzeltilmesi lazımdır".

    1925 yılında inebolu gezisinde Atatürk, örtünen kadınlarla ilgili şunları söyledi:

    "Onlar yüzlerini cihana göstersinler ve gözleri ile cihanı dikkatle görebilsinler. Bunda korkulacak hiçbir şey yoktur. Önemli olarak şunu ihtar edeyim ki, bu halin muhafazasında inat ve taassup, hepimizi en az kurbanlık koyun olmak istidadından kurtaramaz.."

    31 Temmuz 1932' de Türkiye güzeli Keriman Halis' in, Belçika' da yapılan yarışmada dünya güzeli seçilmesi üzerine Atatürk O'na "Ece" ünvanını verir ve Türk kadınına şöyle seslenir:

    "Şunu ilave edeyim ki! Türk ırkının dünyanın en güzel ırkı olduğunu tarihten bildiğim için, Türk kızlarından birisinin dünya güzeli seçilmiş olmasını çok tabii buldum. Fakat Türk gençlerine bu münasebetle şunu hatırlatmayı da lüzumlu görürüm: Övünç duyduğumuz tabii güzelliğinizi fenni tarzda muhafaza etmesini biliniz ve bu yolda uyanık olunuz ve bu gelişmelerin aralıksız gerçekleşmesini ihmal etmeyiniz. Bununla beraber, asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey, analarınızın ve atalarınızın oldukları gibi, yüksek kültürde ve yüksek faziletle dünya birinciliğini elde tutmaktır."

    Atatürk, 18 Nisan 1935' de kendisinin himayesinde istanbul' da toplanan ve aralarında ünlü nükleer fizikçi Madam Eve Curie' nin de bulunduğu, dünyanın dört bir yanından gelen kadınların katıldığı "Milletlerarası ilk Kadın Kongresi" delegelerine şöyle seslenir:

    "Türk kadınının dünya kadınlığına elini vererek, dünyanın barış ve güveni için çalışacağına emin olabilirsiniz."

    Ulu önder, Türk kadınlarının hiçbir alanda erkeklerden ve Avrupalı kadınlardan geri kalmayacakları yolundaki inancını da şu sözleriyle belirtmiştir:

    "Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan biçim ve kılıkta başarıdan çok, ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip, donanmaktır. Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak şekilde ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım."

    Türk toplumunun gelişip yükselmesinde aile yapısının önemine inanan Atatürk, şöyle demektedir:

    "Bu millet esas terbiyesini aileden almaktadır. Türk milleti öyle analara sahiptir ki her bir devrin büyük adamlarını bu analar yetiştirmiştir. Türk kadını daha büyük nesiller yetiştirmeye kabiliyetlidir."

    Türk kadını, yüzyıllardır özlemini çektiği haklarına sahip olmada; en azimli, inançlı ve güçlü desteği Atatürk' ten almış ve çağdaş ülke kadınlarının önüne geçmiştir. Örneğin; italya' da kadınlar ancak 1948 yılında seçimlere girebilmişler. Japon kadınları ise seçim haklarını ancak 1950 yılında alabilmiştir. Medeni Kanun' ları aldığımız isviçre' de ise, kadınlar haklarını 1971 yılına kadar alamazken, çağdaşlamada örnek aldığımız isveç ve Danimarka gibi ülkelerde de durum farklı değilken, Türk kadınına 1935 yılında seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Bu vesile ile bakın Atatürk nasıl seslenir:

    "Bu karar, Türk kadınına sosyal ve siyasi hayatta bütün milletlerin üstünde yer vermiştir. Çarşaf içinde, peçe altında ve kafes arkasındaki Türk kadınını artık tarihlerde aramak lazım gelecektir. Türk kadını, evdeki medeni mevkiini selahiyetle işgal etmiş, iş hayatının her safhasında muvaffakiyetler göstermiştir. Siyasi hayatla, Belediye seçimleriyle tecrübe kazanan Türk kadını bu sefer de milletvekili seçme ve seçilme suretiyle haklarının en büyüğünü elde etmiş bulunuyor. Medeni memleketlerin birçoğunda, kadından esirgenen bu hak, bugün Türk kadınının elindedir ve onu selahiyet ve lihakatle kullancaktır."

    Amiral (e) Çetinkaya APATAY Atatürk Türkiye'sinin Türk Kadını'na Kazancı Kitap Ticaret A.Ş. 1996
    6 ...
  30. 292.
  31. Those heroes that shed their blood and lost their lives... You are now lying in the soil of a friendly country, therefore ret in peace. There is no difference between the Jonnies and the Mehmets to us where they lie side by side. Here in this country of ours... You, the mothers, who sent their sons from far away countries wipe away your tears. Your sons are now lying in our bossom and are in peace. After having lost their lives on this land they have become our sons as well."

    Mustafa Kemal ATATURK
    ANZAC Memorial, 1934.
    6 ...
  32. 293.
  33. Karadağ' da çıkan savaş, Sırbistan, Bulgaristan ve Yunanistan' ın da katılmasıyla birdenbire bütün Rumeli' ye yayılmış, Osmanlı Orduları işkodra, Yanya, Edirne savunmaları dışında her yerde bozguna uğrayarak çekilmeye başlamıştı. Mustafa Kemal bu haberleri alır almaz Mısır, Trieste, Romanya üzerinden istanbul' a geldi, ama o gelinceye kadar bütün Rumeli kaybedilmiş, Selanik düşmüş, Bulgarlar Çatalca savunma hattına kadar ilerlemişlerdi. Osmanlı genelkurmayı istanbul' u tehdit eden Bulgar birliğini durdurmak için Bolayır Yarımadası' nda kuvvet toplamayı, bu kuvvetle Bulgar hattının gerisine saldırmayı, bu saldırıyı Şarköy' de yapılacak bir çıkarma ile desteklemeyi planlamıştı. Mustafa Kemal Bolayır' da kurulan kolordunun harekat şubesi müdürlüğüne atandı (25 Kasım 1912). Fakat bu plan başarıya ulaşamadı, çünkü Şarköy' de çıkarma yapacak kolordu (kurmay başkanı Enver) zamanında yetişememiş ve araç yokluğu yüzünden karaya çok az asker çıkarılabilmişti. Kolordunun kurmay başkanı Fethi Bey (Okyar) bu sırada askerlikten çekildi. ittihat ve Terakki genel sekreteri oldu. Yerine Mustafa Kemal geçti ve kolordu Edirne' nin geri alınması hareketine katıldı. 22 TEmmuz 1913 tarihinde Edirne' ye ilk giren kuvvetler bu kolordunun atlı birlikleriydi. Fakat tıpkı Trablusgarp' ta yararlılıkları görülen subaylara Osmanlı Meclisi Mebusanının teşekkürlerini bildiren kararda olduğu gibi, Edirne' nin geri alınması olayında da Mustafa Kemal yerine Enver' in (Paşa) adı geçti.

    '27 Ekim !913' te Fethi (Okyar) Sofya elçiliğine, Mustafa Kemal de Sofya askeri ateşeliğine gönderildi. Bu 1905' te Harbiye mektebini bitirdikleri zamankine benzer bir sürgün cezasıydı. Fakat Mustafa Kemal ve Fethi Bey bu cezayı değerlendirmesini bildiler. Mustafa Kemal Bulgaristan' lı Türkler konusu üzerinde durdu ve onlar arasında milli şuuru uyandırmak için çalıştı. Türkçe olarak basılan iki gazeteyi elçilik yoluyla kontrol altına aldı. Birgün Türkler tarafına geçmeleri mümkün olan Bulgaristan' daki Makedonyalılar derneği ile yakın ilişkiler kurdu, onlara para yadımları yaptırdı. Arkadaşı Şakir Zümre' nin yardımıyla Bulgar parlamentosuna devama başladı. Şakir Zümre, parlamentodaki 17 Türk mebustan biriydi. Mustafa Kemal bu tartışmaları dinlerken çok partili bir parlamentonun nasıl çalıştığını inceliyor, siyasal taktikleri öğreniyordu. Bunların dışında Sofya uzun süre kaldığı ilk yabancı başkent olarak da onu ilgilendiriyordu. Sofya' nın önemli siyasal şahsiyetlerini tanımış, sosyete tarafından iyi kabul görmüş, kralla tanışma fırsatını bulmuştu.
    6 ...
  34. 294.
  35. Savunma düzeni dış, orta ve iç bölgeler olmak üzere 3 gruptu ve komutası Miralay Cevat Bey' deydi. Savaş ilanından birkaç gün sonra 3 Kasım 1914' te ingilizler Seddülbahir ve Kumkale tabyalarını topa tuttular. 19 Şubat 1915' te boğazın dış tabyaları yok edilmişti. Yunanlılar' ın istanbul' a girmesini istemeyen Ruslar 40.000 kişilik bir yardımcı kuvvet göndermeyi teklif etti. Bunun üzerine ingilizler ve Fransızlar boğazları Ruslar' a vermeyi önerdiler. Düşman, savunma tabyalarını etkisiz hale getirdiği gibi boğazdaki mayın tarama ve temizleme işini de başarıyla gerçekleştiriyordu. Ama 7-8 Mart gecesi Yüzbaşı Hakkı Bey komutasındaki Nusret Mayın Gemisi, sezdirmeden liman bölgesine tekrar mayın döşedi. Gerek mayınlar ve gerekse bataryaların atışlarıyla itilaf kuvvetleri birçok gemi kaybederek geri çekilmek zorunda kaldı.

    18 Mart hücumu karadan yardım görmedikçe Çanakkale' nin geçilemeyeceğini gösterdiğinden ingiliz, Fransız ve Anzak ( Avusturya ve Yeni Zelanda Ordusu) lardan oluşan 70.000 kişilik bir kuvvet 25 Nisan 1915' te Seddülbahir ve Arıburnu bölgelerinden karaya çıkarıldı. Bu karasal kuvvete 109 savaş, 308 taşıt gemisi ve özel çıkarma taşıtları destek verdi. Türk Ordusu ise bu kuvvetlere karşı savunma görevini 5.Orduya verdi.

    Bütün bunlara karşın düşman kuvvetleri başarılı olamıyordu. Çıkartmanın ilk günü Mustafa Kemal 17.piyade alayını Conkbayırı' nda durdurdu ve Kocaçimen Tepesi' nin düşman eline geçmesini önledi. Ardından Alçıtepe ve Arıburnu' na yapılan diğer bir saldırıyı da 5.Ordu kuvvetleri büyük kayıplar vermek pahasına geri püskürttü.

    Savaş tüm hızıyla sürdü ve deniz üzerinde de devam etti. Türk ordusunun Nurulbahir gemisi battı, Gülcemal vapuru yara aldı. Buna karşın itilaf kuvvetlerinin Goliath zırhlısı batırıldı.

    Haziran ayında Kanlı Siper Savaşları başladı. 50.000 kişilik Fransız ve ingiliz ordusu 25.000 kişilik Türk ordusu üzerine top ateşi desteğinde hücuma geçti. Bu hücum Çanakkale' deki en kanlı savaş olmuştur. Çıkarmanın başlangıcından o güne değin Türk ordusu 70.000' e yakın kayıp vermişti. Herşeye rağmen düşman ilerlemeyi başaramadı. Yeni hedef Anafartalar Platosu' nu ve Kocaçimen' i ele geçirmekti.

    Anafartalar Zaferi

    ingilizler 6-7 Ağustos 1915' te Arıburnu' nda yeniden saldırıya geçti ve Suvla kıyılarına baskın halinde çıkarma yaptı. Mustafa Kemal' in emriyle başlatılan süngü hücumunun peşisıra düşman, siperlerinde bastırıldı ve ağır kayıplar verdirilerek geri püskürtüldü. Sonuçta Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal 9-10 Ağustos' ta Anafartalar Zaferi' ni kazanmış oldu. Bu zaferi 17 Ağustos' ta Kireçtepe, 21 Ağustos' ta 2.Anafartalar zaferi takip etti. Başlangıçta 3 gün içinde Çanakkale Boğazı' nı geçeceklerini sanan itilaf Devletleri bunu başaramadığı gibi çok ağır kayıplar vermişti.

    Bu savaşlar Mustafa Kemal' in askeri deha ve yeteneklerini ortaya çıkarması açısından büyük önem taşır. O, bu savaşları tarihin en çetin savaşları olarak nitelemiştir. Savaş yorgunluklarına eklenen ağır bir sıtma da bu sırada Mustafa Kemal' i çok hırpaladı. Buna rağmen kesin sonucu almadan Çanakkale' den ayrılmak istemiyordu. 21 Ağustos savaşlarından sonra bütün cephede saldırıya geçerek düşmanı denize dökmek istedi. Bunun için ikmal ve desteğe gereksinimi vardı. Fakat ordu komutanlığı "harcayacak tek bir erimiz bile yoktur" gerekçesiyle bu saldırıya izin vermedi. Bunun üzerine Mustafa Kemal grup komutanlığından istifa etti. istifası kabul edilmedi ve hava değişimine çevrildi. Üzüntü içinde ve hasta olarak döndüğü istanbul' da ingilizlerin bir gece sessizce Gelibolu yarımadasını boşaltıp çekildiklerini öğrendi (19 Aralık 1915). Mustafa Kemal' in rütbesi artık albaydı.

    Çanakkale savaşları 8,5 ay sürdü. Savaşlar iki taraf için büyük kayıplara neden oldu. itilaf devletleri, Çanakkale' ye önce 70.000 kişi göndermişlerdi. Sonradan bu kuvvet 500.000' e çıkarıldı. Bunun 400.000' i ingiliz, 79.000' i Fransız ordusundandı. ingilizlerin kaybı 115.000 ölü, yaralı, esir ve memleketine gönderilen 90.000' i hasta olmak üzere 205.000 idi. Fransızların kaybı 47.000 idi. Türklerde ise ölü, yaralı ve hasta sayısı 252.300' ü buldu.
    5 ...
  36. 295.
  37. pek çok yazarın, hakkındaki pek çok şeyi uludağ sözlük'ten öğreneceğini düşündüğüm, zaten böyle birkaç aferin yazarının çabasıyla sözlüklerde tanıtılmasıyla tanınmayı hak ettiğini düşündüğüm; çağdaşlarının saygısını kazanmış bir askerdir.
    7 ...
  38. 296.
  39. 13 Kasım 1918, müttefiklerin istanbul' a giriş günlerine rastlıyordu. Mustafa Kemal, itilaf donanmasına bağlı gemilerin istanbul' a girmesi üzerine yanındakilere: "Geldikleri gibi giderler" diyerek ülkenin birgün bağımsızlığa kavuşacağına olan inancını belirtti. Gerçi şehir resmen işgal edilmiyordu, siyasal ve idari kontrol Türkler elindeydi, ama bu tamamen nazari bir durumdu, gerçekte istanbul işgal edilmiş demekti. Enver, Cemal, Talat Paşa' lar memleketten kaçmış, hükümet ve meclis üyeleri birbirine düşmüştü. Sultan, şeyhülislamın, Cavit ve Fethi Beyler' in hükümetten çekilmesini istiyordu. Sadrazam izzet Paşa bu isteği kabul etmedi ve hükümeti ile birlikte istifa etti. Yeni hükümeti kurma önerisi Tevfik Paşa' ya yapıldı. Mustafa Kemal ve Rauf Bey, Tevfik Paşa' nın sadrazam olmaması, hükümeti yine izzet Paşa' nın kurması için yoğun bir çalışma yaptılar, fakat başaramadılar. Mustafa Kemal istanbul' da kaldığı bu altı aylık dönem içinde vatanın kurtuluşuna en küçük yardımı dokunabilecek olan herkesle ilişki kurdu, görüştü. Düşüncelerini daha kolay yayabilmek daha etkili olabilmek için Fethi Bey' in (Okyar) çıkardığı Minber gazetesine ortak oldu. Savaştan yeni çıkan komutan ve subayların morallerini yükseltmek için Sofya' da askeri ateşe iken yazdığı Zabit ve Kumandanla Hasbihal adlı eserini yayımladı. Onun bu çok yönlü çalışmaları işgal kuvvetleri yetkililerini ve hükümeti kuşkulandırmaya başlamıştı. Onu herhangi bir nedenle tevkif de edemiyorlardı. Çünkü kazandığı zaferlerle ordu ve halk arasında sevgi ve takdir elde etmişti. Onu tevkif etmenin halk çoğunluğu üzerinde kötü etkileri olacaktı. Şu halde Mustafa Kemal' i istanbul' dan uygun bir görevle uzaklaştırmak gerekiyordu. Bunun için de yeterli bir neden vardı. ingiliz raporlarına göre, Samsun ve dolaylarında Türkler, rum ahaliye baskı yapıyorlardı. ingiliz işgal makamları Osmanlı hükümetine, bu durumun önüne geçilmezse kendilerinin işe el koyacağını bildirmişti.

    izmir' in işgali

    Hükümet bir önlem olarak Mustafa Kemal Paşa' yı 9.Ordu müfettişliğine atadı. Ordu merkezi Erzurum' daydı. Mustafa Kemal Paşa durumu yerinde inceleyecekti. Mustafa Kemal Paşa öneriyi sevinçle kabul etti. Çünkü istanbul' a geldiği günden beri resmi bir görevle Anadolu' ya geçmenin olanaklarını arıyordu. 9.Ordu müfettişliğine Sivas' ta bulunan 15.Kolordu (Kazım Karabekir) bağlıydı. Üstelik Mustafa Kemal, genelkurmay ikinci başkanı Kazım Paşa' nın (inanç) yardımıyla, hükümetten çok geniş yetkiler alarak gidiyordu.

    Bu yetkiye göre Mustafa Kemal müfettişlik sınırları dışındaki bütün komutanlarla ve sivil makamlarla doğrudan doğruya yazışma yapabilecek ve gereken emirleri verebilecekti. Mustafa Kemal Paşa yol hazırlıklarını büyük bir gizlilik içinde yaptı. Hükümetin veya müttefiklerin O' na verilen yetkilerden pişman olup her an geri çağırabileceklerinden korkuyordu. Kendisi ve kalabalık maiyeti için ingilizlerin vereceği vizeyi heyecanla beklemeye başladı. Bu bekleyiş sırasında 15 Mayıs günü Yunan birlikleri 20.000 kişilik bir kuvvetle izmir' de karaya çıktı. istanbul halkı da bütün memleket gibi izmir işgalinden şaşkına dönmüştü. Tarihi Sultanahmet mitingi bu şaşkınlığa eklenen nefret ve isyanın bir sonucuydu. Böylece Türk Kurtuluş Savaşı 15 Mayıs 1919' da Yunanlıların izmir' i işgali sırasında düşmana ilk kurşunun sıkılmasıyla fiilen başlamış oldu.
    5 ...
  40. 297.
  41. ingilizler "Padişahın Mustafa Kemal Paşa' ya güveni vardır" gerekçesiyle beklenen vizeyi verdiler. Mustafa Kemal böylece, 16 Mayıs' ta küçük ve eski bir şilep olan Bandırma ile yola çıktı. Her an ingilizler tarafından yolunun kesileceğinden kuşkulanan Mustafa Kemal, bu kuşkusunda haksız değildi. işgalciler, sonunda Mustafa Kemal' in nasıl bir amaçla Anadolu' ya geçtiğini anlamışlardı ve Yüksek işgal Komisyonunda askeri ateşe olarak çalışan Wyndham Deeds bir gece yarısı o sırada sadrazam olan Damat Ferit' i uyandırarak bu husus hakkındaki endişesini bildirmişti. Gerçekten de Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919 günü fırtınalı bir havada Samsun limanına çıktı.

    Anadolu, izmir' in işgali ve bunun doğuracağı sonuçlar hakkında çok az bilgiye sahipti. Bu yüzden Mustafa Kemal ilk çalışmalarını şu iki nokta üzerinde topladı:

    2. Abdülhamit' in kurduğu telgraf şebekesinden yararlanarak yetkisi altındaki askeri ve sivil makamlarla sıkı bir ilişki kurmak; halka protesto mitingleri yaptırarak Babıali' ye ve müttefiklere karşı milletin cephe aldığını belirtmek. Bu arada istanbul' dan aldığı yetkileri kullanarak iki yoldan çalışmaya başladı: Askeri alanda, Anadolu ve Trakya' da ayakta kalmış birliklerle derhal ilişkiye geçti; siyasal alanda ise, yer yer kurulmakta olan Müdafaai Hukuk ve Reddi ilhak grupları arasında bağlantı kurmaya başladı. Aslında istanbul kendisini bu grupları dağıtmakla görevlendirmişti. ilhak ve işgalleri önlemek için kurulan bu dernekler ve Batı Anadolu' da Yunan işgalini durdurmak için Kuvayı Milliye adı altında toplanan silahlı halk kuvvetleri daha çok bölgesel endişelerden doğduğu ve aralarında ilişki kurulamadığı için vatanı kurtaracak ve milleti bağımsızlığa kavuşturacak bir güç kazanamıyordu. Mustafa Kemal Harbiye nezaretine mütareke şartlarına uymayan, kuvvetlerini arttıran ve Anadolu içlerine girmeye hazırlanan müttefiklerden ve özellikle ingilizlerden şikayet telgrafları çekerek hükümeti uyarıyordu.
    5 ...
  42. 298.
  43. Vatanın bütünlüğüi milletin bağımsızlığı tehlikededir,

    istanbul Hükümeti, üzerine aldığı sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir. Bu durum, milletimizi adeta yok olmuş gösteriyor.

    Milletin bağımsızlığını kurtaracak olan yine milletin azim ve kararlılığıdır.

    Milletin içinde bulunduğu durum ve şartlara göre harekete geçmek ve haklarını yüksek sesle dünyaya duyurmak için her türlü etki ve kontroldan uzak milli bir heyetin varlığı zorunludur.

    Anadolu' nun her bakımdan en emniyetli yeri olan Sivas' ta milli bir kongrenin acele toplanması kararlaştırılmıştır.

    Bunun için illerin her sancağından milletin güvenini kazanmış üç temsilcinin mümkün olduğu kadar çabuk yetişmek üzere hemen yola çıkarılması gerekmektedir.

    Her olasılığa karşı, bu sorunun bir milli sır durumunda tutulması ve temsilcilerin, gerek görülen yerlerde , yolculuklarını kendilerini tanıtmadan yapmaları gereklidir.

    Doğu illeri adına, 10 Temmuz' da Erzurum' da da bir kongre toplanacaktır. Bu tarihe kadar diğer illerin temsilcileri de Sivas' a gelebilirlerse, Erzurum Kongresi' nin üyeleri, Sivas genel kongresine katılmak üzere hareket ederler.
    5 ...
  44. 299.
  45. Milli sınırlar içinde bulunan vatan parçaları bir bütündür. Birbirinden ayrılamaz.

    Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı ve Osmanlı Hükümeti' nin iş yapamaz duruma gelmesi durumunda, millet topyekün kendini savunacak ve direnecektir.

    Vatanı korumakta ve istiklali elde etmekte istanbul Hükümeti başarılı olamadığı taktirde bu gayeyi gerçekleştirmek için geçici bir hükümet kurulacaktır. Bu hükümet üyeleri milli kongrece seçilecektir. Kongre toplanmamışsa, bu seçimi Heyet-i Temsiliye yapacaktır.

    Kuvayi Milliye' yi kuvvet tanımak ve milli iradeyi hakim kılmak temel prensiptir.

    Hıristiyan azınlıklara siyasal hakimiyet ve sosyal dengemizi bozacak imtiyazlar verilemez.

    Manda ve koruma kabul olunamaz.

    Milli Meclis' in derhal toplanmasını ve hükümet işlerinin meclis tarafından kontrol edilmesini sağlamak için çalışılacaktır.

    Sivas Kongresi

    Miili sınırlar içinde bulunan vatan parçaları bir bütündür, birbirinden ayrılamaz.

    Her türlü işgal ve müdahaleye karşı, millet birlik olarak kendisini koruyacak ve karşı koyacaktır.

    istanbul Hükümeti, bir dış baskı karşısında memleketimizin herhangi bir parçasını terk zorunluluğunda kalırsa, vatanın bağımsızlığını ve bütünlüğünü koruyacak her türlü önlem ve karar alınmıştır.

    Kuva-yı Milliye' yi tek kuvvet tanımak ve milli iradeyi hakim kılmak temel prensiptir.

    Manda ve koruma kabul olunamaz.

    Milli iradeyi temsil etmek üzere Millet Meclisi' nin derhal toplanması zorunludur.

    Aynı gaye ile milli vicdandan doğan dernekler "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneği" adı altında birleştirilmiştir.

    Milletimiz çağdaş gayelerin büyüklüğüne inanır ve teknik, sınai ve ekonomik durumumuzu ve gereksinimimizi takdir eder.

    Mukaddes maksadı ve genel örgütü idare için kongre tarafından bir Heyet-i Temsiliye seçilmiştir.
    5 ...
  46. 300.
  47. Sayfalarca entry yazsak yetmeyecek büyük insan,tek adam.Karizma,ikna etme yeteneği,askeri ve siyasi kabiliyetin aynı potada erimesi.Olmamuşların yapılmamışların yapılmasını sağlayan kişi...
    6 ...
© 2025 uludağ sözlük