--spoiler--
istersen hiç başlamasın, bu hikaye eksik kalsın. Onca yaraların ardından yeni bir aşk yaratamazsın. Örselenmiş bir çocukluk işte benim bütün hikayem. Kaç sevda geçse de yüreğimden, bu yıkıntıları onaramazsın...
--spoiler--
Yazar, oyun yazarı ve şair. 80 sonrası Türk şiiri içinde çok önemli yer tutan Munganın yazdığı tiyatro oyunları da yurt içinde ve dışında sayısız kez sahnelenmiş ve birçok prestijli ödülün sahibi olmuştur. Murathan Mungan senaryo, öykü, deneme türlerinde de birçok yapıt ortaya koymuş, özellikle yazdığı şarkı sözleriyle büyük ün kazanmıştır. Ağırlıklı olarak Yeni Türkü grubu başta olmak üzere Sezen Aksu, Ajda Pekkan, Nükhet Duru, Mor ve Ötesi, Hümeyra ve Müslüm Gürses, Munganın şarkı sözlerine sesleriyle hayat vermişlerdir. (bkz: diyalektik mutsuzluklar)
Artık heyecanlandırmıyor beni
garlar, peronlar, benzin istasyonları,
uykulu mola yerleri, yabancılıklar,
bilmediğin dağ rüzgarlarıyla ürpererek uyanmak
bir gece vakti, dalgın bakışmalar
sonra uykusuz sabahlarda indiğin sahil kasabası
daha gövdene uyanmadan serin tuz, kıştan kalma dalgalar
bir yerlerde beklediğini sandığımız büyük rüyalar
galiba artık heyecanlandırmıyor kimseyi
nicedir eksildi içimizden o çekip gitme duygusu
eski neşesine bir türlü kavuşamayan kalbim
saçıp savurdu buraya gelene kadar
içindeki şarkıları
şimdi gündelik hayatın sade gürültüsü,
kuru düzeni kuşatırken
sessizliğimi
ardına saklandığım kelimeler
kadar bir hayat
ölmeden önce okunacak, yazılacak birkaç kitap. .
--spoiler--
daha az seviyorum seni..
Unutur gibi..ölür gibi daha az..
Yeniden ödetiyorum kendime
Onca aşkın öğretemediğini..
Kolay değildi..
Yalnızca sevgilimi değil..evladımı da kaybettim ben..
Kaç acı birden imtihan etti beni..
Bir tek gece vardır insanın hayatında..
Ömür boyu sürer nöbeti..
Bu da öyleydi..
iyi ol.. Sağ ol..Uzak ol..
Ama bir daha görme beni..
--spoiler--
ikimizin yerine dinliyorum
sevdiğin şarkıları
siyah tişörtünü giyiyorum yatarken
gömleklerini, kazaklarını, kokunu
senin rüyalarını görüyorum ölür gibi uyurken
gün boyu elimde kahve fincanı.
müşfik kenter'in 60. sanat yılı için sahneye konulan, orhan veli şiirlerinden oluşan, müşfik kenter'i dinliyorum adlı tiyatro oyununa yorumları ve derlemeleri ile destek vermiş şairdir.
Yedi Rekat Günah Kıldım Bedeninde
Dizlerinde Yedi Zikir Secdeye Vardım
ihmalin Uzak Meleğine Teninde Aldandım
Yapayalnızdım Kendi Kalabalığım içinde
Tarih Kadar Yalnız,
Aşka Aşina, Acıya Unutkandım...
bi kaç sene öncesine kadar çok tırt gelen şimdi ise geriye dönüp bakınca ilişkimdeki temel amacı söylemiş adam.. meşhur cümle şu "ben sende tüm aşklarımı temize çektim"
cezmi ersöz tuna kiremitçivari gibi duruyodu bu laf benim için.. nedir yani temize çekmek bi insan nası temize çeker ki aşkları.. demin bi anda çat diye farkettim..
anlatıyorum temize çekmeyi gelin yamacıma..
bi erkek alın.. geçmişte kendisine yeterince sıcak davranmayan kızlardan çok çekmiş , ne bileyim fena aldatılmış hep koşan olmuş.. bi türlü yüzü gülmemiş..
bi kız alın.. bu erkeği hasbelkader sevmiş.. tanıdıkça sevmiş ama yaralarını sevmemiş.. sevememiş. yakıştıramamış o çkingenliğini adama.. nasıl iyileştiririm nasıl kaparım bu yaraları nasıl soyarım kabuklarını niye kendine sormuş..
o kızların zamanında yaptıkları ya da yapmadıkları adamı üzen şeylerin hepsinin tam tersini yapmış.. o kız zamanında sabah kucağına çıkmamış mıydı , bi diğeri içten sarılmamış mıydı, öteki aşkım dememiş miydi , beriki hep seni sevicem diye söz vermemiş miydi.. kız hepsini yapmış.. adam iyi olsun diye ama.. o yaralar kapansın diye..
böyledir bence temize çekmek.. yoksa zaman silgiyle silinmiyo.. üstü karalanmıyo.. hayat da kedi gibi değil 9 kere canlanmıyo.. o yüzden tek yapılacak olan geçmişi şimdiyle temize çekmek.. üstüne yazmak..
hikayenin sonu nolmuş adam iyileşmiş mi , kızın yaraları ne alemde bilemiyorum.. ben de seyirciyim bekliyorum..
ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim...
öyle güzel yazar ki. en güzellerinden biri de budur;
Aynı terasa açılıyordu yan yanaydı kapılarımız kaldığımız pansiyonda.Akşam üzerleri kaşılaşıyorduk, ortak duş, ortak mutfak, çekingen bir selamlaşma.Aynı terasta yan yana kuruyordu çamaşırlarımız, bu ürpertiyordu beni; acemi, tutuk bir kaç sözlük eşliğinde beyaz şarap içerek aynı terasta seyrediyorduk günbatımını, bu da ürpertiyordu beni.Işığın azalan şiddetinde yan yanaydı terasa vuran gölgelerimiz ve karışıyordu birbirine.
Elimizde olmadan gülümsemiştik bakışlarımız çarpıştığında, sahildeydik ve aynı kitabı okuyorduk ilk karşılaşmamızda.
Sezon açılmamıştı, seyrekti sahiller, daha erken yaz gülümsüyordu.
Pansiyon önündeki sandalların kıpırtısı, çiçeklerin çekingen dirimi, günbatımıyla gölgelenmiş alanların rengi kalmış aklımda.ikimizde yalnızdık ve birbirimize ilişmemeye çalışıyorduk adını kimselerin bilmediği o uzak sahil kasabasında.Oysa güneşin batışını izlemek gibi kendiliğinden bir birlikteliğe dönüştü paylaştığımız şeyler.
Birbirinden kamaşmaya başlamıştı tenlerimiz dokunmasan da yanındaki gövdeyi duymanın şiddetine dönüşmüştü aramızdaki çekim.
Tenin çağrısı hazırdı kendine kurulan bütün tuzaklara.
O akşam terastaydık gene.Gün çoktan batmıştı. Çamaşırlar asılıydı uzaktan şarkılar geliyordu ve kekik kokuları.Nedense her zamankinden başka bakıyordun bana.
Sonra uzulca dedin ki:
´ilk kez bir erkeğin tenine dokunma isteği duyuyorum içimde.´
Benim için yaz başlamıştı.
´Dokun öyleyse,´ dedim.
Sustun.Uzun uzun baktık birbirimize.Kendine nasıl karşı koyduğun okunuyordu yüzünün derinliklerinde.Sonra hiçbirşey söylemeden usulca kalktın, odana gittin, yavaşça örttün kapını.Saatlerce orada, gecede ve o terasta kaldım.
Sabah uyandığımda odanın kapısı açıktı, eşyalarını toplayıp gitmiştin baktım.Yalnızca terasta unuttuğun havlu çırpınıyordu rüzgârda.
Bir daha hiç rastlamadım sana, hirbir yerde hiçbir yazda.Düşünüyorum aradan tam on üç yıl geçmiş.On üç yıl önce içinde uyanan isteğin anısı saklı duruyor mu sende?
Birden adını hatırlamadığımı farkettim bu şiiri yazarken, ama terasta çırpınan havlunun rengi hâlâ gözlerimin önünde.
On üç yıl sonra şimdi sevgilimden ayrıldığım bu derin, bu kavurucu günlerde neden ansızın aklıma düştüğünü sordum kendi kendime.Sonra anladım:
Bir aşk birçok aşktan yapılıyor ve ayrılınmıyor hiçbir seferinde.
"Ben gey olma halinin, gerçekliği algılamada çarpıtmaya yol açabileceği kuşkusuyla
kendimle ilgili kaygılara kapılmışken, asıl ''heteroseksüel blokaj '' ın gerçekliği algılamada
nasıl bir körlüğe yol açtığını; farkında olunan ya da olunmayan redlerle çekilen duvarların
ortada apaçık duranı bile görmeyi engelleyebildiğini keşfetmiştim."