tek mesele mühürü doğru yere basmak. bizim muhtar efendi bu gerçeği biraz yanlış anlamış olacak ki az kalsın yanlış yere basıyordu. altındaki 'dosya'yı inceleyip tam 'mühürü' basacaktı ki olmadı. şahsım tarafımdan engel olundu. allahtan mesai saati içinde değildi de devletin işleyişini aksattığımızdan başımıza bişey gelmedi. velhasıl olaya gelelim;
sabahın körü devlet dairesi ızdırabına mahallenin muhtarından başlanır çoğu zaman. ikametgah kağıdı vesilesiyle tuttuk muhtar efendinin yolunu. muhtarlığın önüne geldiğimde mesai saatinin başlamasına daha vardı. erken gidip sıra kapalım diye erken deldikte zaten kimse yokmuş. 15 dakka mesaiye var. ekstradan muhtar efendi de bi 20 dakka sonra teşrif ederlerse muhtarlığa işimiz var diye ah vah ediyoruz. daha belediyede dolduracağım çile var. onu geçtim. valilik çalışanları küser geç kalırsam. onlarda sikecekler bi güzel. herneyse beklemeye koyulduk. merdivene çömelmiş bokunu henüz yemeye başlayan kargaları seyredalmışken içerden sesler işittim. kulak kabartınca içerde birilerinin olduğunu anladım. vay be ulan ne görev aşkıymış ne hizmet sevdasıymış adam bu saatte işinin başına geçivermiş diye. gözlerim dolarkene kalktım ayağa kapınında kapalı değil aralık olduğunu görünce dolan gözlerimden yaşlar boşalmaya başladı. cebimdeki kağıdı hazır edipte atatürkten sonra yetişmiş en iyi lider vasıflı muhtar efendiyi uğraştırmayalım diye kapıdan daldım içeri. işte o an kan gitmedi beynime. görüdüğüm manzarıyı tasvir edecek kelimeler kullanım dışı. bizim muhtar efendi almış mahallenin orospusunu elden geçiriyor. hemde ne elden geçirme sayfa sayfa, cümle cümle. noktasını atlamadan. biraz daha geç kalsam incelemeyi bitirip mühürü basıverecek. ağzım açık kalmış izlerkene muhabbetlerinide işitiyorum;
muhtar: her sabah gel böyle ben sana değil kömür kamyonla para dökerim evin önüne
dosya : ayy ne şeker şeysin sen. ay yapma gıdıklanıyorum
muhtar: senin kızıda okul müdürüyle konuştum en iyi sınıfa kaydettirecez
dosya : sana da zahmet oluyor muhtar bey.
muhtar: böyle zahmete can kurban yavrucuğum.
...
...
...
şoku üstümden atmamla öksürmem arasında bi kaç fantezi cümlesi duydum. öksürmemle basıldığını anlayan muhtar efendi hemen ayağa fırladı 'dosya' yuvarlanıverdi yerde. sen ne zaman girdin içeri evladım derken aynı zamanda 'dosya'yı yerden kaldırıyor düzeltiyordu. gözlerindeki telaş az evvelki şehvetinden eksik değildi hani. ulan güldüm gülecem krize girmemek elde değil. ağzımı açsam kahkahayı basacam. 'çok olmadı muhtar sen dosyayı tam mühürleyecektin ki dalıverdim öyle güzel çalışıyordun ki rahatsız etmedim' dedim. muhtar o sırada 'dosya'yı rafa kaldırmış. çalışırken dağılan üstünü başını topluyordu. az evvel basılmaya hazır beklerken şimdi mürekkebi kuruyan 'mühürü'de düzelttikten sonra yanaklardan kel kafasına kadar kızarmış suratıyla 'senin iş acele galiba getirde halledelim de gecikme' diyor. 'valla sende bu çalışma aşkı oldukça kimsenin işi gecikmez muhtar efendi' diyorum. konuşma aralarında kahkahayı basıyorum. muhtar efendi de yaa sabır çekiyor. akşam ne çeker bilemiyorum artık. bizim ikametgah kağıdına basıyor mühürü.* ne kadar borcumuz diyorum yok estagfurullah evladım ne parası diyor. allah razı olsun muhtar diyorum çıkıyorum muhtarlıktan.
o günden sonra ne zaman beni görse yolunu değiştirir oldu adam. sanırsam incelediği dosyalar aklına gelipte işinin başına koşuyor hemen. bulunduğum her ortamda överim muhtarı her babayiğidin harcı mı mesai saatinden önce işinin başına geçip hizmet vermek. tabiki değil. allah 'mühür'ünü kurutmasın da devletten aldığı yetkiye dayanarak görsün mahallelinin işini.