karalamaya çalışan insanlar muazzez ilmiye çığ ın profesör olmadığını dahi bilmezler. kendisi şu an dünya üzerinde yaşamakta olan en büyük sümerologtur. sen ister kabul et ister etme.
15 Şubat 1936 tarihinde Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Hititoloji bölümüne kaydoldu.
Nazi Almanyası'ndan Türkiye'ye iltica etmiş olan ve Ankara Üniversitesi'nde dersler veren Prof. Dr. Hans Gustav Guterbock'dan Hitit Dili ve Kültürü derslerini, Prof. Dr. Benno Landsberger'den Sümer ve Akad Dilleri ve Mezopotamya Kültürü derslerini aldı.
1940 yılında Ankara Üniversitesinden mezun olduktan sonra istanbul Eski Şark Eserleri Müzesi Çiviyazılı Belgeler Arşivine uzman olarak atandı.
Aynı yıl Kemal Çığ ile evlenmişti.
Müzede çalıştığı 31 yıl boyunca meslektaşı Hatice Kızılay ve Dr. F. R. Kraus ile birlikte müzenin deposunda bulunan Sümer, Akad ve Hitit dillerinde yazılmış on binlerce tableti temizleyip, sınıflandırıp numaralandırdı, 74.000 tabletten oluşan çivi yazılı belgeler arşivini oluşturdu, 3.000 tabletin kopyasını yapıp katalog halinde yayımladı.
(bkz: samuel noah kramer) muazzez neneyi yerlere vuracaksanız önce noah amcayı okuyun bari
sümerolog olup ilahi dinler hakkında ilayihatçı gibi ahkam kesen bi arkadaşımız. orman mühendisi olup antropoloji hakkında ahkam kesmek ne kadar mantıklıysa bu arkadaşın yaptığı da o kadar mantıklı. evet.
yürüyen tarihtir aynı zamanda. yüzündeki çizgiler tüm mezopotamyayı anlatacak kadar güzeldir. ama dedim ya, eğer işçi partisi saflarına katılmışsa derin bir üzüntü yaratır bizde. keşke hiçbir şey yapmadan dursaydı. zira büyük türk düşünürü(!) cezanın deyimiyle, boş durmak boş koşmaktan iyidir.
Siz bu memlekette yaşamıyorsunuz galiba. Hiç sesiniz çıkmıyor! Demokrasi diyorsunuz, ama onun gereklerini yerine getirmiyorsunuz!
-Ülke özelleştirme lafı ile parti parti satıldı ve satılıyor. Ses yok.
-10 yıl önce sonu gelen terör, şehirlere indi, her gün en az birkaç şehit veriyoruz. içimiz kan ağlıyor. Kadınlar çocuklar ağlıyor Uçaklar, roketatarlarla yüz binlerce masrafa karşılık 10-20 terörist öldürüldüğü ile övünülüyor. Aldıran yok.
- Cephanelikte büyük patlama oluyor. 25 askerimiz ölüyor. Sebebi bir türlü açıklanamıyor. Soran yok.
- Yepyeni bir eğitim programı başlıyor, küçücük çocuklar okula alnıp ilk hedefin Arapça ve Kuran öğrenmek olduğu söyleniyor. Vatan, millet, bilim hepsi bir tarafa atılıyor. Sonunu düşünen yok.
- Bir çok bilim adamlarımız, değerli komutanlarımız, gazetecilerimiz suçsuz olarak yıllarca hapislerde yatıyor. Vicdan yok.
- Ülkemize sığınmacı olarak Suriye’den, Libya’dan eli silahlı insanlar getiriliyor ve bunlar ülkemizde eğitiliyor. Gören yok.
- Komşumuz Suriye’ye savaş eşiğindeyiz. Fark eden Yok.
- Büyük bir iç savaşa doğru dolu dizgin gidiyoruz. Korkan yok.
Bakıyorum hiç birinizin umurunda değil. Hepinizin gözünü para bürümüş, gelmekte olan tehlikenin farkında değilsiniz. 90 yıl önce Cumhuriyet ile elde ettiklerimizin bir bir elden gittiğini, onlar sayesinde bu günkü saltanatınızı sürdüğünüzü görmüyorsunuz. Her gün yalanla dolanla konuşan, önüne gelene en ağır lafları söylemeye çekinmeyen, ona karşılık kendisinin demokrat olduğunu söyleyen bir devlet başkanına demokrasi gereği neden karşı çıkmıyorsunuz? Bu ülkeye gelecek her kötülükte hepinizin payı var, unutmayın! bu gemide hepimiz varız. Nasıl böyle sessiz kalıyorsunuz? Yazık olacak bu güzel ülkeye ve bu dinle uyutulan, her türlü sömürüye katlanan güzel halkımıza!
98 yaşındayım ve ömrümün şu son günlerini, yapılan o eşsiz devrimimizin bir takım dinden, paradan yarar sağlayanlar, gavur dediklerinin ekmeği ile beslenenler tarafından içine edildiğini görerek, içim yanarak, yüreğim kan ağlayarak geçiriyorum. Bu günleri de çok çok arayacaksınız, haberiniz olsun!
profesördür! profesör... pro... kimilerine göre tam bir ''cumhuriyet kadını'' dır. jakoben teyzenin biridir. gelmişsin 98'ine be muzazzez teyzem, yatsını kıl da yat, sabaha çıkar mısın mechul, bırak sen bu memleket işlerini yetiştirdiğiniz! nesil bakar icabına. hadi allah ömür versin.
2 tane doğru lafı varsa da 1 yanlış bazen bütün doğruları götürüyor işte. amaç belli, tahrik belli. şehitler ölmez efendim, anlatamadık. sen inanmayabilirsin ama istediğini söylemeye hakkın yok. ya ben bir şehit yakını olsaydım ve bu açıklamayı okusaydım ? yıllarca oğlunun şehitliğiyle sabır bulup dua eden gurur duyan vatan sağolsun diyen anne olsaydım ve bir kadın bana çıkıp da 25 askerimiz öldü deseydi ? hayır efendim ölmedi, kelimelere takılmak da değil benimkisi, askerlerimiz ölmedi sadece, ölmezler. nasıl işine gelince o yokluk ve fikir karmaşanda bulabildiğin tek dala, taptığın atatürk'e 1938'de öldü diyemiyorsun o 8'i ters çeviriyorsun sen, çelişme o zaman kendinle, bir sefer olsun çelişme, ettiğin lafı bil. şehitler ölmez efendim, şehitler ölmez.
ikide bir demir ağlarla kim örmüş, hep biz ördük deyip duruyorsunuz, Atatürk zamanında yapılanları sıfıra indiriyorsunuz. Eğer biraz tarih bilseniz bunu söylemeye utanırdınız, yüzünüz kızarırdı. O günkü örülen demir ağlar yalnız tren yolları değildi: güçlü eğitim, güçlü ekonomi, güçlü demokrasi , güçlü laiklik temelleri atılmasaydı, ne siz bu gün o mevkie gelebilirdiniz, ne de gösteriş olarak başlarını örttürdüğünüz, yüzleri gözleri boyalı eşlerinizi gavur ülkelerine götürüp, gavurların ellerini sıktırabilirdiniz. Özendiğiniz Müslüman ülkelerin arasında hangisi bizim ülke gibi? Kendi kıyafetinizi bile o demir ağlara borçlusunuz.
Hazinesinde borçtan başka bir şey olmayan Osmanlı devleti yıkıntısı üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti, toprağından bir damlasını satmadan, kimselerden borç almadan, bir taraftan Osmanlının, diğer tarafta yenilmediğimiz halde yenilmiş sayıldığımız birinci Cihan savaşı borçlarını öderken, yapılan işler yanında sizinkiler çocuk oyuncağı kalır. Okuma yazma, hatta sabun kullanma bilmeyen, verem, sıtma, zührevi hastalıklar, trahom gibi bulaşıcı hastalıklardan kahrolan zavallı fakir bir halk. Devletin geliri bu halkın verdiği vergilerdi. işte o vergilerle o alay ettiğiniz demir ağlar yapıldı. Kısa zamanda elin parmakları sayımında doktorların özverileriyle hastalıkların önü alınmaya çalışılırken neler yapıldı neler!.
Koskoca ülkede bir çimento fabrikası yoktu. O yüzden evler kerpiç denilen çamurla yapılıyordu. Şeker fabrikamız yoktu. Rusyadan gelen şekerleri bugün gibi hatırlıyorum. Evet şeker fabrikaları, çimento fabrikalar, kâğıt, silah, uçak fabrikası, kumaş fabrikaları kuruldu. Hem de ülkenin batısından doğusuna kadar dağıtıldı bu fabrikalar. Avrupadan bize, yenilemekte oldukları fabrikaların eskilerini ucuz fiatla satmak istediler. Eskiyi almak yine geri kalmışlıktır, diye alınmadı. Batıda Atatürk Fabrikaları diye adlandırılan o fabrikalar tiyatro, spor, müzik salonları ile bir kültür merkezi, çalışanlara her türlü rahatı sağlayan bir sosyal kurumdu. Ama bu fabrikalarda çalışacak biraz olsun işten anlayan işçimiz, teknisyenimiz, mühendisimiz yok gibiydi. Bunlardan bir kısmı burada bizim insanımızı eğitmek için dışarıdan getirtildi bir kısmı da Rusyaya eğitilmek üzere gönderildi. insanımız o kadar yetenekli idi ki, kısa zamanda gerekli olanları öğrendi ve işleri ele aldı. O yüzden Atatürk, Türk çalışkandır, zekidir demiştir. Siz ise başa geçer geçmez alın teri ve büyük bir özveri ile yapılmış o güzel tesisleri satıp satıp yediniz yedirdiniz.
Ülkenin doğusu ve batısı düşman eliyle yanmış yıkılmıştı. Bir taraftan onlar onarılıyor, hastaneler okullar yapılıyor, diğer taraftan Ankara bir başkent olacak şekilde yapılandırılıyordu.
Hemen hemen hiç kara yolu yoktu. Onun için Atatürk, Osmanlı devleti zamanında ne olurdu her vilayet senede bir kilometre yol yapsaydı, 500 yılda beşer yüz kilometre ile şehirler birbirine bağlanacaktı, demişti.
Olan demir yolları da yabancıların elinde idi. Yalnız o mu daha bir çok kurum yabancılara aitti. Bütün onlar ellerinden alınarak ülkenin malı yapıldı. Onların üzerine 3000 kilometrelik tren yolu yapıldı ki, o zaman şimdiki gibi dağları bir anda oyacak makineler yoktu. Tüneller kazma ile kazıldı. Elde onları planlayacak hesaplayacak mühendisler yoktu. Hatta trenlerde çalışan makinist gibi memurlar bile hep Rum, Ermeni olduğundan bu konuda çalışacak insanımız da yoktu. Onun için böyle kimseleri yetiştirmek üzere okul açıldı. Tren rayları yapmak için fabrika kuruldu. Şimdi ki gibi ne gerekse dünyanın her yerinden getirilmedi.
Kilometrelerce kara yolu köprüler yapıldı.
Demir ağın bir ayağı olan çağdaş eğitim ne kadar önemliydi. Batı araştırmalarda icatlarda almış yürümüştü. ama biz de ne doğru dürüst ilk okul, lise ve ne de araştırmalar yapacak üniversite vardı. O yüzden Osmanlı devleti geri kalmış ve yıkılmıştı. Okullar açılsa eğitecek kimse yoktu. O yoklukta bir çok alanda eğitim almak üzere Batıya başarılı pek çok gencimiz gönderildi. Onlar daha yetişmeden Hitlerin Yahudi oldukları için işlerinden attığı çok değerli bilim insanlarının bize sığınmak istemeleriyle onlara açılan kapılarımız sonucu büyük bir eğitim atılımı başladı. istanbulda Darülfünun denilen okul tam bir üniversite oldu. Hukuk, Siyasal Bilgiler, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi gibi fakültelerle Ankara Üniversitesinin temeli atıldı. Gelenlere istedikleri kitaplıklar, laboratuarlar sağlandı. Onların derslerini Türkçeye çevirecek çevirmenler bulundu. Bunların hepsi para ile oluyordu. O paralar, o fakir halkın vergileriyle sağlanıyor, kimseye para yedirilmiyor, rahmetli Başbakan inönü kimseye bir kuruş yedirmem diye bar bar bağırıyor, yedirmiyordu. Böylece güçlü bir eğitim temeli atıldı. O yüzden Başbakan hazretleri! istediğiniz dalda uzmanları elinizin altında bulundurabiliyorsunuz. Bundan sonra imam Hatiplerde yetiştireceğiniz dindar ve kindar o zavallı gençleriniz, Allaha dua ederek, yalvararak size yardımcı olurlar. Böylece elinize aldığınız bu güzel ülkeyi kendinizle toprağa gömerek tarihe kara harflerle geçersiniz.
birlikte benim yüzüncü yaşımı kutlamayı umduğum dünya tatlısı, şirin, tontiş, yemelik, ısırmalık olmasının yanı sıra tam anlamıyla kültür abidesidir. zekasıyla hayran bırakır. nasıl seviyorum kendisini belli değil!
sümer kraliçesi baş tacı güzel insan. ilerlemiş yaşına rağmen hala televizyona çıkıp gerçekleri anlatabiliyor. Helal olsun, Ankaradayım yakın zamanda kendisiyle tanışmayı umuyorum. Kitapları imzalatacağım, eski sümer ve semitik dinler hakkında biraz sohbet edeceğim.
kendisi sayesinde sümeroloji okumak için can attığın ama son bir hamle ile sanat tarihini ilk tercih yazarak yine de kendisini tanıma fırsatı bulduğum, güzel cumhuriyet kadını son temsilcisi.