Sahasında Oynadığı beşiktaş ve galatasaray maç biletlerini 13 liradan satan fakat söz konusu fenerbahçe olunca nedense bilet fiyatlarını 40 lira yaparak çifte standart uygulayan kulüp.
giyecek yedek forması olmayan kulüp. hayır taraftarları kafayı buna yoracakken vakt-i zamanında ayar yedikleri göztepe'ye laf yetiştirmeye çalışırlar. ulan nasıl bi' takımsak, adamlar düşerken bile geliyoruz göztepe diyorlar. he be yavrum, gelin de görelim bir...
bir keresinde gözlerimi yaşartmış taraftara sahip bir takımdır.
takımları zor günler geçirmektedir ama elbetet bu zor günler de geçecektir.
unutulmamalıdır ki takım değil asolan taraftardır...
Belki o bilmez ama yeni başkanının henüz okuma yazmayı sökmediği zamanlarda Başkentin sarı lacıverdi ikinci ligde mücadele verirdi. Hem de ne mücadele. Siz bakmayın yeni yetmelerin Evrenin takımı yakıştırmalarına. Onlar, o sezon birinci lige çıkan Sakaryasporun, bir sezonda 17 penaltı kazanarak Şampiyon olduğunu bilmezler. Dünya futbolunda, bir ikinci lig takımının ilk kez Federasyon Kupasını kazanmış olduğunu da.
O zamanlar ne Güneydoğu açılımları, ne Digitürk, ne kır saçlı adam, ne naklen yayın arabaları, ne de futbola ma-aile bodozlama dalmış Belediye başkanları. Takvimler 1980 senesini gösterirken, Türkiye Kupasında final oynamıştı o takım, ordaydım. Ankaradan Boluya konvoy haline gitmişti arabalar.
Maçın sonucunda kupayı alan takımın sarışın kalecisi, tribünlerde kendinden geçmiş taraftarların üstüne atlarken çekilmiş fotoğraf Avrupa spor basınında geniş yer bulmuş, yılın spor fotoğrafı seçilmişti. Tüm ülkeye mal olmuş bir sloganı vardı o takımın Gururluyuz Güçlüyüz... diye başlayan....
Ikinci ligde oynadığı dönemlerde bile saatler öncesinden dolardı tribünleri. Ne tribün grupları vardı, ne tribün liderleri, ne genetiği bozulmuş taraftar profili, ne rant kavgaları, ne de koltuk sevdalısı başkanlar. Maç günleri, o yaşlı stadın dışında değil, gişelerinde satılırdı o günkü maçın biletleri. Başlama vuruşundan saatler önce takımlarını görebilmek için sıraya girerdi taraftarlar. Sevdalar karşılıksız yaşanırdı.
Maç günleri, o stadın üzerine güneş henüz doğarken, bir çöpçüler, bir bekçiler, bir de taraftarlar olurdu...
Maçın başlamasına yakın, Amigo Sefanın bir el hareketi ile canlanırdı tribünler. Dünyanın en büyük orkestrasının unutulmaz şefiydi Amigo Sefa. Yeni nesillerin asla bilmediği bir takım vardı orada, şampiyonluklar kazanmamış olsa da.
Sonra zamana ve kötülüğe yenik düştü adını şehrinden almış sevdaların takımı. Hırslı, paragöz, arsız adamlarin doymak bilmeyen kirli ellerinde eriyip gitti zamanla. Şimdi adı ve renkleri ayni olsa da, ondan geriye o takımı ve taraftarını hatırlayanların içini sızlatan hatıraları kaldı.
Bir de o sarışın kalecinin unutulmaz fotoğrafı...
O doğum günü kutlamasına bakarken, günümüzden 10 sene kadar önce, Ankaragücü taraftar guruplarının yayınladığı bildiriyi düşündüm. Takvimler 17 Nisan 1999u gösteriyordu.
I. Melih Gökçek. Biz Ankaragüçlüyüz. yazıyordu o bildiri de. Devam ediyordu;
Peki ya sen! Senin ne olduğun, neci olduğun belli değil. Ankaragücünü bize bırak. Sen bize gölge etme yeter. Biz seni biliriz. Sen Ankaragücünü değil, kendini düşünürsün. Ankaragücüyle kendine güç katacaksın. i. Melih Gökçek. Sana Ankaragücünü vermeyeceğiz. Sen kendine yakışan bir takım bul. Ankaragücüne yakışmazsın...
Sonra aradan on sene geçti. Şimdi genç adam Ankaragücünün başkanı. Hatta Büyük Başkanı. Tıpkı kır saçlı adam gibi. Ortada kazanılmış hiçbir başarı olmasa da. O fotoğraf. Üzerinde yeni takımının renkleri olan doğum günü pastasının önünde. Pastanın üzerinde mumlar. Yanında her an kovulması beklenen Teknik Direktör. Diğer tarafta, tıpkı cami avlusuna bırakılmış bir bebek misali kaderine terk edilmiş bir takım. Hemen yanında, kötü yönetimler yüzünden gırtlağna kadar borca batmış, huzura ve başarıya hasret yüz yıllık bir kulüp.
O doğum günü karesi, aslında Ankara futbolunun hazin fotoğrafı...
Daha önce de yazmıştım, takımlar da insanlar gibi hasta olurlar, yenik düşerler zamana. Bazen ruhu ölür takımların, geriye sadece renkleri ve sararmış solmuş fotoğraflar kalır. Bazen nicedir duvarda asılı çok eski bir takım posteri, bazen bir Belediye Başkanının oğlunun doğum günü kutlamasında çekilen bir kare, bu gerçeği bir kez daha hatırlatır.
Radyo da eski bir şarkı çalar, dinlerken hiç bitmesin ister insan...